BDSM'de Kendi İçsel Yolculuğum
Merhabalar..
Bir süre önce, çeşitli hislerimin BDSM ana öğeleriyle örtüştüğünü hissettim ve kendimi bu konunun tam ortasında buldum. Submissive ağırlıklı switchim.. Bazıları kendilerini bu dürtülerin koynuna hesapsızca/sorgusuzca bırakırken ben hep kendi kendime sordum ''Neden ? '' diye..
Hayatta herşeyin sebebini arayan bir yapım olduğu için bu dürtülerimi mercek altına aldım. İçinde beni rahatsız eden birtakım şeyler barındırmasa idi, belki de sorgulamayacaktım.Yazacaklarım belki bir çoğunu rahatsız edecek ancak ; domine etme ve edilme dürtülerimi çoğunlukla sağlıksız ve hastalıklı bulduğumu itiraf etmeliyim..
BDSM i arada bir oynanan bir oyun gibi görenleri tenzih ediyorum.. Zira bunu arada bir oynanan bir oyun olarak görmekte sakıncalı bir yan görmüyorum. Beni rahatsız eden, bunun life style yaşanması.. Beni rahatsız eden, bunun bütün psikolojiniz üzerinde hakimiyet kurması ve artık BDSM olmadan yaşayamamak..Ve yaşattığı duygulara adeta açlık çekmek, aramak..
Bundan duyduğum rahatsızlık beni bunları sorgulamaya itti.Domine etme ve edilme dürtülerim üzerine kendi içsel yolculuğumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki bundan kendine yararlı bir sonuç çıkaranlar olacak, belki de beni taşa tutanlar olacak. Ancak buradaki tek amacım kendi ulaştığım sonuçların belki birilerine de faydalı olabileceği düşüncesidir..Bunu bilmenizi istiyorum.
Switch olduğum için, hakimiyet ve itaatkarlık olarak her iki duyguma da sebep olan tetikleyici ana fikirleri açıklayacağım...
Her iki duygumun da ortak nedeninin ''sevgisizlik'' olduğunu bulmamla başladı herşey...
Normal ilişkiler içinde hep karşı tarafın sevgisini kazanmaya çalışırız, kimi zaman kendi dediğimiz olsun isteriz, kimi zaman sevilmek uğruna kendimizden vazgeçmek zorunda kalırız. Sevilmek için bazen acı veririz. Ya da acı çekeriz... Hep bir itiş kakış, kovalamaca, hakimiyeti ele geçirme ve sevilme çabaları peşi sıra gelir.Normal ilişkilerde hakimiyeti tümden ele almak da, partner tarafından büyük bir sevgiyle sevilmek de meşakkatlidir. Yorucudur. Hırpalayıcıdır. Uğraştırıcıdır.
Oysa BDSM de sevilmek ve sahiplenilmenin yolu çok daha basittir.Köleler için ;
Kurallara uy ve sevil. Kurallara uy ve sahiplenil. Hayran ol, tap, öv,hizmet et, köpeklik et, ona kendisinin önemli biri olduğunu hissettir ve karşılığında sevil.
Bu şekilde sen de ilgilenilesi , şefkat gösterilesi, sevilesi bir varlık olursun...
Diyeceksiniz ki, köleler tartaklanmak da istiyor ama ? Ceza da istiyor... ?
Kendimize ait bir malı hem severiz, hem de istersek yerden yere vururuz. Eğer yerden yere vurma kısmında eksiklik varsa, ve o mala kibarca davranıyorsak o ''yeterince bizim'' değildir. İnsan sahip olduğunu canı isterse yerden yere vurabilir. İsterse kırıp parçalayabilir. Çünkü o , O'nundur. Bir itaatkar, hem sevilip hem dövülerek sahiplenilmekten , bu yüzden haz duyar. Sahiplenilmek, sevgiyi de garantiler.
Life style olarak BDSM de submissive lik sevilmeyi kısa yoldan garantilemektir. Sevilmeye duyulan öyle bir açlık ki, uslu bir köpek olarak sahibinin dizlerinin dibinde yaşamak.. O'nun hizmetlerini görerek ,aşağılamalarına memnuniyetle boyun eğerek, sevilme ve kabullenilme hazzını yaşamak..
Şimdi biri kalkıp diyecek ki ''Yahu ben hayvan olmaktan hoşlanıyorum. Sadece bu kadar basit! '' Hayır...
Eğer bu, arada sırada yaşamaktan hoşlandığınız bir fantazi ise evet, olabilir..
Ancak buna ciddi anlamda bir ihtiyaç duyuyorsanız, sevgiyle ilgili ciddi bir probleminiz var demektir. Hiç bir köle sahiplenilmemek kaydıyla yine de köle olmak ister mi ?
Şöyle ki ; yöneten konumdaki kişi sizi asla sahiplenmeyecek, sevmeyecek, size cezalar vermeyecek olsa ona yine de kölelik yapmak ister miydiniz ?
Sadece basitce onun ayak işlerini yapmak, ve karşılığında hiçbir zırnık görmeyecek olsanız bunu bence yapmak istemezdiniz. İyi düşünün...
Köleliğin ödülü ; ''sahiplenilmek ; dolayısıyla da sevilmek'' tir. Herşey bir ''aferin'' içindir. Haz budur.Herşey saçlarınızda gezinen şefkatli bir el içindir. Haz budur. Sadece işkencede bulunan, sevgi yönü çok eksik kalan bir efendinin elinden hemen her köle kaçar...
Kölelik beraberinde başka şeyleri de getiriyor. Örneğin, hayatını yönetmeye üşenen / ya da bundan aciz biri , hayatını onun için planlayacak, ve bu sayede kendisini önemli hissedecek olan dominant partnerinin ellerine bırakıveriyor... Yönetme görevi kendisine verilen dominant, bundan haz alıyor çünkü bu sayede kendisini ''önemli biri'' gibi hissediyor.Ve kendisini ona önemli hissettiren kölesini iyiden iyiye sahipleniyor. Bu da zaten kölenin canına minnet çünkü bu sayede ''sevilme ödülüne'' kavuşuyor.
Biraz da efendilikten , hükümranlıktan bahsedelim..
Kendi duygularımdan yola çıkarak şunu söyleyebilirm ki ; Kendine gerçekten güvenen, kendini beğenen , kendini yeterli bulan hiç bir kimse bir başka kişiyi hakimiyeti altına alma gereği duymaz.
Kendini gerçekten önemseyen,seven,beğenen hiç bir insan ona taptığını söyleyerek önünde secde eden bir başka insana ihtiyaç duymaz. Köle edinme ihtiyacı, eksik olan özgüvenin bir başka kişi tarafından tamamlanması ihtiyacından ileri gelir.
Ben kendimi gerçekten zeki buluyor olsam, zekam ile ''etkilenmeye açık'' bir başka şahsı etkileyerek himayem altına almaya uğraşmam.
Kendimi çok güzel buluyor olsam, sürekli bana güzelliğimi hatırlatacak, ayaklarımı yalayacak , bana tapacak, tükrüğümü/dışkımı bile yiyecek bir dalkavukluğa ihtiyaç duymam... Evet, bu arzular bu ihtiyaçtan ileri geliyor..
Kendini o kadar değersiz görüyorsun ki, senin sevgin uğruna herşeye katlanmaya razı bir ''sevgiye aç ''köleye idrarını içirdiğinde ''Aaa evet ya, ben aslında çok değerliymişim.. İdrarım bile ne kadar değerli '' diyebiliyorsun... Köle sana senin değerini kanıtlıyor, sen de onu himayen altına alıyor, onu sevip koruyorsun. Onun ihtiyaçlarını karşılıyorsun.
Kendini pek de önemli biri gibi hissetmediğin için yönettiğinde ''Evet, ben yapabiliyorum. Yönetebiliyorum. Bana ihtiyaç duyan biri var'' hisleriyle kendini önemli biri gibi hissediyorsun. Kölen sana ''evet efendim, sepet efendim '' dedikçe egoların daha da şişiyor. Önünde secde edildikçe, sana tapıldıkça daha da şişiniyorsun. Çünkü kendini SEVMİYORSUN!
Kendini sevse idin, buna ihtiyaç duymazdın. Kendini çok güzel bulan bir kız asla güzelliğinden fazla söz etme gereği duymaz. Kendini gerçekten zeki bulan kimse de zekasını kanıtlamak için fazla uğraşmaz. Bunun için didinenler aslında buna inanmayanlar ve kendine en güvensiz olanlardır.
Kendini sevmeyen dominant, ona ne kadar ''sevgiye ve takdire şayan'' olduğunu sürekli hatırlatacak bir köle buluyor.Emirlerini uygulatarak kendisini önemli hissediyor.
Ben tüm bu duygularımın ana kökeninin özet olarak ''sevgisizlik'' olduğunu bulduğumda ilkin panikledim ve sonra çok rahatladım.Çünkü artık biliyorum ki sevgi benim içimde. Sevgiye değer olduğumu hissetmek için ne bir Master'a, ne de ayaklarımın altında bana diz çöken bir köleye ihtiyacım var..
Zevklerime kapılıp gitmek yerine zevklerimin ipini elime almaya karar verdim. Çünkü benim aklım ve mantığım yerindeyken, bu dürtülerin beni yönetmesine izin veremezdim...
BDSM elbette yine hayatımın içinde olacak, ancak canımız istediğinde sevgilimle eğlenmek için.. Daha fazlası değil. İçinde duygular barındırarak değil.
Bahsettiğim konular Life Style BDSM in kendi içimde yaşadığım psikolojik değerlendirmeleriydi...
Bu hislerimi sizlerle de paylaştığım için çok mutlyuyum. Kucak dolusu sevgiler...
Bettie çok güzel ve akıcı bir yazı yazmışsın. Yazının içeriğini de en az komposizyonun kadar beğendim.
Ne zaman üye olduğunu bilmiyorum ama, bu forum sayfalarında 7/24 kölelik ve yaşam tarzı konularında her zaman için karşı ses olarak hep benim sesim duyulmuştu. En azından artık benim gibi düşünen birinin daha olduğunu biliyorum...
Hatta senin bu yazından manevi bir destek alarak senin yazında belirtmediğin ufak tefek eksiklikleride ben söylemek istedim. Daha önceki tartışmalarda aklımda kalan bazı kırıntılar...
İnsanoğlu garip bir yaratıktır. Öyle insanlar görürüz ki hayatta manevi anlamda çok güçlü çok kudretli olan insanların bile bir gün gelip kendi canına kıyabilecek kadar umutsuzluğa ve mutsuzluğa düşebildiğini görebiliyoruz.
Bu örneği şunun için verdim. İnsanoğlu birlikte bir güç olmaları için (kadın ve erkek) birbirine eş yaratılmıştır. Zorlukların üstesinden birlikte gelmek için, birbirlerinin eksikliklerini tamamlamak için eş yaratılmışlardır. İşte insanın manevi anlamda gücünü kaybetmeye başladığı anlarda, ona eşinin destekte bulunup güç vermesi gerekir. Gözleri kapalı bir efendi köle ilişkisi bu tip bir desteği sağlayamaz. Çünkü destek sadece kölenin bedenen kendini efendisine sunması ile olup bitecek bir durum değildir. (En azından benim için).
Öncelikle tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu 7/24 kölelik olayını her gün her gün tatlı yemeye benzetmiştim. Ve bu kadar tatlı yiyen sonunda kusar demiştim. Ben gerçek yaşantım da dahi, işimden dolayı olsa gerek, sürprizleri çok severim. Sürpriz yapmayı da yapılmasını da... Ve hayatımda BDSM nin yeri, partnerime belli zamanlarda yaşatacağım bir sürprizden başka birşey değil.
Fakat birde ülkemin gerçeklerine dönecek olursak. Maalesef hala etrafımızda, adı BDSM Life style olarak konmamış fakat burada konuştuklarımızdan daha sıkı baskılar altında gönüllü olarak yaşanan (cinsel anlamda değil sadece manevi anlamda yaşanan) sub dom ilişkiler mevcut. Ve bunun sebebi de kendi yazında da belirttiğin gibi sahiplenme ve sahiplenilme (sevildiğini hissetme) isteği...
İnsanın Sevgisi Ne Kadar Büyükse Vereceği Ceza da O Kadar Büyük Olur...
Bettie,
Bu harika yazın için teşekkürler. Böyle bir analiz kabiliyeti karşısında şapka çıkartılır. Bence forumdaki en güzel yazılardan biri. Abarttığımı düşünenler olabilir ama içeriğine katılın ya da katılmayın duygu ile aklın tam dozunda karıştırılarak yapılmış bir gözlem, akıcı ve anlaşılır bir üslup ile kaleme alınış samimiyetl ile paylaşım.
Kendimize ait bir malı hem severiz, hem de istersek yerden yere vururuz. Eğer yerden yere vurma kısmında eksiklik varsa, ve o mala kibarca davranıyorsak o ''yeterince bizim'' değildir. İnsan sahip olduğunu canı isterse yerden yere vurabilir. İsterse kırıp parçalayabilir. Çünkü o , O'nundur.
BDSM = tahakküm ise, yukarıya aldığım satırlarını bir daha düşün.
Tahakküm [ egemenliği altında bulundurmak, bir kimse ya da topluluğa sözünü geçirmek olduğuna göre ] illa yerden yere vurmak ya da kaba olmak gerekir mi? Eğer Efendi, - tahakküm eden - hükmünü kibarca da yerine getirtebiliyorsa bu durum bir eksiklik midir? Yeterince sahip olamamak mıdır? Bence değil. Sadece Efendi'nin üslubudur. Önceden Efendi'nin tarzını yorumlamak ona yön vermeye çalışmak değil midir? vs. vs.
Son olarak bir zamanlar cenedra ile yoksa köle Efendi'nin Efendi'si midir? diye kendi aramızda konuşmaktan burada benzeri fikir paylaşımlarında bulunabilmek ne kadar güzel.
Elbette birini tahakküm altına almak illa döverek, kırıp parçalayarak olacak bir şey değil.. Ancak bundan hoşlanan insanlar da mevcut.Örneğin birisi kalkıp '' Yaa ben sahiplenilmekten ziyade hakaretten hoşlanıyorum, dayaktan hoşlanıyorum. amacım sevilmek vs. değil'' derse, aslında dayak ve sövgülerin de ''sahiplenilmenin bir parçası'' olduğunu anlatmak içindi.Yoksa elbette D/s fiziksel işkenceler olmaksızın psikolojik boyutta yaşanabilir.
Görüşleriniz için teşekkür ediyorum. Yalnızca kendi içimde bulduğum düğüm noktaları paylaşmak istedim... Sevgiler.
Bu emek dolu paylasima öncelikle tessekkür ederim,
Her yaziya ve kisisel düsüncelere saygim vardir, sonucda hür insanlar olarak kendi dogrularimizi savunuruz...
Güzel ve akici, ve sanirim okuyanlarin cogu bu yazidan cok etkilenicekdir...
ancak bazi kisimlar benim bir switch olarak ne düsüncelerim ve Sm de yasadigimla bagdasiyor.
Bu emek dolu paylasima öncelikle tessekkür ederim,
Her yaziya ve kisisel düsüncelere saygim vardir, sonucda hür insanlar olarak kendi dogrularimizi savunuruz...
Güzel ve akici, ve sanirim okuyanlarin cogu bu yazidan cok etkilenicekdir...
ancak bazi kisimlar benim bir switch olarak ne düsüncelerim ve Sm de yasadigimla bagdasiyor.
Teşekkürler
Şunu belirtmek isterim ki, bunlar yalnızca benim kendi içimdeki açılımlarım. Bu hisler kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir.Örneğin bir dominant da şöyle söylüyor : ''Karşımdaki kişideki adanmışlık hissinden zevk alıyorum. Tamamen bana dönüşmüş olması bana haz veriyor.. ''
Ben de buna karşılık olarak şunu söylüyorum, bu görüş de benim fikrime göre yine ''sevgisizlik'' hissine bağlanıyor. Bir şekilde, kişisel ilişkilerinde göremediği sadakat ve adanmışlığı D/s ilişkisinde yaşamak bu kişiye zevk veriyor.
Yani, sorun yine içte duyumsanan ''sevilme'' eksikliğinin ''BDSM ilişki yaşayarak'' tatmin edilmesi durumu...
Bu zat bir köle ediniyor..Ona kendini adayan bir köleden psikolojik olarak haz alıyor.Çünkü ancak bir köle vasıtasıyla ''tamamen egolardan arınmış saf bir sevgi ve adanmışlığı'' tadıyor. Kişisel ilişkilerinde bulamadığı vefayı görüyor. Kısaca ''SEVGİ'' yi görüyor.
Bakın , bunlar öyle ha diyerek içimizde kolaylıkla bulabileceğimiz şeyler değil. Şu an kime sorsanız ''Ben elbette sevgi doluyum.Bunlar saçmalık!!!'' diyecektir. ''Elbette kendimi seviyorum,ne alaka ?! '' diyecektir. Bilinçaltımızda yatan , asla farkında olmadığımız eksikliklerimizi, duygusal açlıklarımızı hemen bir kalemde fark edemeyiz. Dış dünyadaki sosyal yaşantımız, ilişkilerimizdeki kilit noktalarımız, tepkilerimiz, zevklerimiz, duygusal alışkanlıklarımız bilinçaltımız hakkında ipuçları verir.Çünkü hayatımızı , bu farkında olmadığımız, uyuyan bilinçaltımıza göre düzenliyoruz.Bunları bulmak çok derin içe dönüşler gerektirir. Kendi dinlemeyi gerektirir. Meditasyon gerektirir.
Örneğin ben bu bilgilere meditasyon ve içe dönüşler sayesinde vakıf oldum. Bunun öncesinde biri kalkıp bana '' Bana bak sen kendini sevmiyorsun'' dese, ''Hee evet evet, mutlaka öyledir'' der, gülüp geçerdim... Üstelik de çok kızardım.
Dış dünyadaki sosyal yaşantımız, ilişkilerimizdeki kilit noktalarımız, tepkilerimiz, zevklerimiz, duygusal alışkanlıklarımız bilinçaltımız hakkında ipuçları verir.Çünkü hayatımızı , bu farkında olmadığımız, uyuyan bilinçaltımıza göre düzenliyoruz.
İnsanları analiz ederken dikkat ettiğim şeylerden birini anlatma gereği duydum birden .
Karşımdaki insanın samimiyeti mutluluğunun, üzüntüsünün veya kendi iç çekişmeleri yaşadığı zamanlarda "bir anlık" kendini gösteren belirtilerde kendini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse çok kızgın olduğu veya çok zor durumda kaldığı bir anda kişinin ağzından kaçan bir kelime, onun düşüncelerini en iyi tanımlayan kelime oluyor. Bu yüzden emin olmadığım insanlara karşı her zaman temkinli olmaya çalışırım. Bir konuşma sırasındaki göz devirmeleri, burun bükmeleri veya mimikleri ve en önemlisi gözlerinin içindeki parıltının şiddeti, samimiyet derecesini gösteriyor...
(Ne kadar kötüyüm yahu... )
İnsanın Sevgisi Ne Kadar Büyükse Vereceği Ceza da O Kadar Büyük Olur...
Sevgili bettie,öncelikle seni bu yazından dolayı gerçekten kutluyorum.....Efendi ruhlu insanların,sevgisiz ve başarısız insanlar olduğunu,kölelerin de mükemmelliyetçi ve hayatın birçok aşamasında ön saflarda olan,yorgun insanlar olduklarını düşünüyorum.Ama kesinlikle genelleme yapmıyorum.....Sadece bir bölümünün böyle olduğuna eminim.Geriye kalanların çok çeşitli sebepleri vardır..Herkesin kendine göre bu yaşama kendini çeken hoşuna giden bir sebebi mutlaka vardır.....
Ama yanlış anlamadıysam,sen diyorsunki yine hepsinin temeli sevgisizliktir...Peki hiç düşündün mü? Aslında sen de hep böyle biriydin,içinde bir yerlerde zaten bunlardan çok hoşlanıyordun ve bunları sende ortaya çıkaran ve kendine itiraf ettiren şey sevgisizlik ve bundan bıkkınlık olamaz mı? Yani hislerine,kendine ve zevkine bir sebep arıyordun,kendini sorguladın ve bu sonuca vardın..O anki koşullar içinde sana en mantıklı gelen sonuç buydu çünkü........
Bir alternatif daha söyleyeyim,bdsm'yi ben cinsel yaşamda bir aşama olarak da görüyorum.İnsanlar kendilerine göre herşeyi yaşamışlardır ama artık zevk vermemeye başlamıştır ya da hep aynı şeyi yapmaktan sıkılmışlardır,bu bdsm hoş görünüyor birde bunu da yaşamak isterim diyorlardır..Bu da mümkün ve emin olun birçoğu da böyledir...Ha bu onun için hep fantazi olarak kalır ya da kendindeki ruhu fark eder ve hep böyle bir yaşam ister o ayrı birşey....
İnsanoğlu doyumsuzdur,yeniliğe ve değişikliklere açık meraklı varlıklardır..Bilinçaltı ve zeka da zaten tartışılmaz derecede şaşırtıcıdır....O yüzden birçoğumuz hala neden böyle olduğumuz konusunda bir sonuca bile varamamışızdır belki...Kısacası sebepler her kişiye göre değişiklik gösterir....
Ama bence bunu çok fazla sorgulamak da sanki kişi yaptığından ve kendinden utanıyormuş gibi hissettirir insana.Elbette kişinin kendini tanıması,çözmesi çok önemli birşey ama netice itibariyle sebebi ne olursa olsun,bu bir zevktir...Sevgisizlikten mi yoksa şundan mı bundan mı derken ömür geçer gider.Kişi kendini tanısın,kendiyle barışık olsun ama zevk alarak yaptığı şeylerin sebebini de çok sorgulamasın.....
Kişi kendini tanısın,kendiyle barışık olsun ama zevk alarak yaptığı şeylerin sebebini de çok sorgulamasın.....
Kişinin kendini her zaman için sorgulamasından yanayımdır. Çünkü kişi kendi düşünsel gelişimini kendini sorgulayarak tamamlar. Zevk alıyorum ya gerisi önemli değil gibi bir düşünce insanı gelecek zamanlarda hata yapmaya iter. Hayatta insan birşeyden zevk alıyor diye bu muhakkak doğru olan şeydir demek yanlış bir düşüncedir.
Çünkü unutmamak gereken bir şey vardır. Hayatta kötü olan pek çok şey insana güzel ve çekici gelir...
İnsanın Sevgisi Ne Kadar Büyükse Vereceği Ceza da O Kadar Büyük Olur...
Kişi kendini tanısın,kendiyle barışık olsun ama zevk alarak yaptığı şeylerin sebebini de çok sorgulamasın.....
Kişinin kendini her zaman için sorgulamasından yanayımdır. Çünkü kişi kendi düşünsel gelişimini kendini sorgulayarak tamamlar. Zevk alıyorum ya gerisi önemli değil gibi bir düşünce insanı gelecek zamanlarda hata yapmaya iter. Hayatta insan birşeyden zevk alıyor diye bu muhakkak doğru olan şeydir demek yanlış bir düşüncedir.
Çünkü unutmamak gereken bir şey vardır. Hayatta kötü olan pek çok şey insana güzel ve çekici gelir...
Sevgili huytt,zaten ben de aynı şeyi düşünüyorum ama sorgulamanın aşırısına gitmek de hayatı çekilmez hale getirir,psikolojik anlamda çöktürür...Yani ben abartısına karşıyım.Yoksa tamamen sizin gibi düşünüyorum....
Sevgili Bettie; Bende seni yazın için kutluyorum, akıcı bir yapıda sıkılmadan okuduğum bir yazı dizini;
Öncelikle belirtemek isterimki, sevgisizlik kelimesini BDSM ile bağdaştırmıyorum, Ben sevgilerin en güzelini yaşadım hayatım boyunca. benim BDSM ruhlu olduğumun açıga çıkması sevgili Köle_Yelda sayesindedir.
Şöyleki ben BDSM ( BDSM nin anlamını bilmeden ) ruhlu olduğumu yaşadıklarımla anlıyamamıştım. Partnerimle sevişirken belli bölgelerimi sıkmasını canımı yakmasını istiyor ve buna anlam veremiyordum, hatta birgün partnerime üzerime mum damlatmasını bile istedim bunu isterken o anki şehvetimin ne kadar güçlü olcağını düşündüm ve cidden bunuda yaşadım süperdi benim için. Bu hislerimi Yeldacıma anlatınca, Arkadaşım sen BDSM ruhlusun seni bir siteye üye yapim ve bu hislerini orda tamammen çöz dedi ve ben şimdi burda aranızdayım.
Size kısaca yaşadığım bir anımı anlatim daha sonra bana yorumlarınızı yazarsınız
Birgün duşdayım ve aşırı şehvet doluyum o an partnerim yok ama benim acı çekerek orgazım olmam gerekiyor, bunu istiyorum hemde deliler gibi birşeyler yapıp rahatlamam lazım.. Hemen duşu aldım sıcaklığı 70-80 derece olan suyu duş koluna tuttum ve ısttım sonrasınınıda o kolla yaşadıkllarım bana inanılmaz haz verdi..
Şimdi soruyorum bu yaşadığım sevgisizliklemi alakalı BDSM ruhlu olmamı buna nasıl bağdışdıra bilirimki ayrıca ben de sahiplenme duygusu çok yoğundur ama hiç kimseye bundan dolayı acı çektirmem, çünkü hep sevgi doluyumdur ve sevilen bir insanımdır.
İlerde köleye sahip olursam bu sevgisizliğimden dolayı değil BDSM den zevk aldığım için olacakdır.
Ama yanlış anlamadıysam,sen diyorsunki yine hepsinin temeli sevgisizliktir...Peki hiç düşündün mü? Aslında sen de hep böyle biriydin,içinde bir yerlerde zaten bunlardan çok hoşlanıyordun ve bunları sende ortaya çıkaran ve kendine itiraf ettiren şey sevgisizlik ve bundan bıkkınlık olamaz mı? Yani hislerine,kendine ve zevkine bir sebep arıyordun,kendini sorguladın ve bu sonuca vardın..O anki koşullar içinde sana en mantıklı gelen sonuç buydu çünkü........
.....
Sevgili köle-yelda,öncelikle yorumun için teşekkür ediyorum.
Ben bir şeyleri yaşarken, o an onun dışına çıkıp ağır çekimlerle kendimi gözlemleyen biriyim.Belki yaradılış sebebim bu, ancak kendimi gözlemlemeyi ve karanlıklarıma ışık tutmayı gerçekten çok seven biriyim.
BDSM içerisinde yol alırken de bunu yaptığımda vardığım sonuçlar oldu bunlar. Ancak içerisinde kendimce yanlış giden bir şeyler bulmasa idim, bu sorgulamayı yapma gereği duymazdım.
Ben yine altını çizerek söylüyorum, zaman zaman sevgilinizle BDSM oyunları oynuyor olmak değil bana yanlış gelen. ''Ben BDSM olmadan yaşayamıyorum'' mentalitesi rahatsızlık verici. Psikolojik olarak buna zorunda hissetmek rahatsızlık verici. Bu, BDSM e bir takım duygular, anlamlar yüklediğiniz anlamına geliyor çünkü.
Yükleyen yüklesin. Elbette kime ne. Ancak ben yüklediğim anlamların altında ''Kendime duyduğum derin sevgisizlik ve korunma/kollanma/himaye edilme arzularımı'' bulduğumu itraf ediyorum. Normal bir ilişki içinde yaşanılan sevgi gösterileri yetmiyor ve O kişi için ancak kendimden vazgeçtiğim bir şeyler yaparak, bir takım acılara göğüs gererek ''O'na ait bir varlık'' hissini tüm damarlarımda hissedebiliyordum. Sevgiyi hissetmek için dayağa lüzum yoktu. Sevgiyi hissetmek için illa ''partnerin ne derse onu yap'' a lüzum yoktu. Sevgi zaten bendim. Sevgi zaten içimdeydi. Sevgi arayışımda, karşımdakinin eksik kalan egolarını dalkavukça yağlayarak, onun sevgisini sömürme güdümü şimdi şimdi fark ediyorum.
Bu tarz oyunları arada sırada oynayabilirim. Ancak kendimde bulduğum bu ''eğriliği'' tüm yaşantıma yaydığımı bir düşünsenize...
O zaman bu eğrilikle inşa ettiğim tarzda ilişkilerin oyuncağı olurum. O zaman , bu gibi hastalıklı bağlılıklarla ilelebet özgürlüğümü yitiririm.Ben yalnızca, eğilimlerime sebep olan şeyin iplerini elime almaktan hoşlanıyorum.Çünkü o zaman onlar beni yönetemez. Ben onları yönetirim. Kimisi ''ipten banane, ben böyle hissediyorum. böyle yaşıyorum '' diyebilir.Herkesin kendi hayatı elbette...
Yükleyen yüklesin. Elbette kime ne. Ancak ben yüklediğim anlamların altında ''Kendime duyduğum derin sevgisizlik ve korunma/kollanma/himaye edilme arzularımı'' bulduğumu itraf ediyorum. Normal bir ilişki içinde yaşanılan sevgi gösterileri yetmiyor ve O kişi için ancak kendimden vazgeçtiğim bir şeyler yaparak, bir takım acılara göğüs gererek ''O'na ait bir varlık'' hissini tüm damarlarımda hissedebiliyordum. Sevgiyi hissetmek için dayağa lüzum yoktu. Sevgiyi hissetmek için illa ''partnerin ne derse onu yap'' a lüzum yoktu. Sevgi zaten bendim. Sevgi zaten içimdeydi. Sevgi arayışımda, karşımdakinin eksik kalan egolarını dalkavukça yağlayarak, onun sevgisini sömürme güdümü şimdi şimdi fark ediyorum.
Bu tarz oyunları arada sırada oynayabilirim. Ancak kendimde bulduğum bu ''eğriliği'' tüm yaşantıma yaydığımı bir düşünsenize...
O zaman bu eğrilikle inşa ettiğim tarzda ilişkilerin oyuncağı olurum. O zaman , bu gibi hastalıklı bağlılıklarla ilelebet özgürlüğümü yitiririm.Ben yalnızca, eğilimlerime sebep olan şeyin iplerini elime almaktan hoşlanıyorum.Çünkü o zaman onlar beni yönetemez. Ben onları yönetirim. Kimisi ''ipten banane, ben böyle hissediyorum. böyle yaşıyorum '' diyebilir.Herkesin kendi hayatı elbette...
köle-yelda demiş ki:
Bir alternatif daha söyleyeyim,bdsm'yi ben cinsel yaşamda bir aşama olarak da görüyorum.İnsanlar kendilerine göre herşeyi yaşamışlardır ama artık zevk vermemeye başlamıştır ya da hep aynı şeyi yapmaktan sıkılmışlardır,bu bdsm hoş görünüyor birde bunu da yaşamak isterim diyorlardır..Bu da mümkün ve emin olun birçoğu da böyledir...Ha bu onun için hep fantazi olarak kalır ya da kendindeki ruhu fark eder ve hep böyle bir yaşam ister o ayrı birşey.... .....
Benim buna da bir itirazım yok. Cinsel hayatlarında fantazi yaşamak isteyenler yaşayabilirler. Arada bir hükmetmek isteyenler, boyun eğmek isteyenler bunu yaşayabilirler. Bunda da beni rahatsız eden bir yan yoktu.Ben ne zaman ki duygusal ve psikolojik olarak bunun bir ihtiyaç haline geldiğini fark ettim,o zaman kendi içime dönmeye karar verdim. Çünkü o vakte kadar beni de rahatsız eden bir durum yoktu.
Ne zaman ki BDSM benim için bir duygusal beslenme alanı, bir duygusal sığınak olmaya başladı,işte o zaman içime döndüm...
Tekrar yorumlar için teşekkür ediyorum. Huytt, size de yorumlarınız için teşekkürler..
Sevgili nightsforwoman, teşekkür ediyorum..
Bakın, bahsettiklerinizden mazohistik zevkler alıyorsunuz. Fiziksel acı/ fiziksel sadizm ve mazohizm kısımlarına henüz girmedim ben. Ben yalnızca psikolojik bazda yaşanan bir D/s ilişkinin benim ruhumdaki hangi yönlerimi beslediğinden bahsettim... Örneklerle açıkladım.
Sadizm/mazohizm ise ayrı bir konu. Bu konu hakkında henüz uzun uzadıya düşünmedim. Belki çok fazla haz aldığım konular olmadığı içindir. Teşekkürler..
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 1 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler