Shop
İyi ki onu tanıdım,...
 
Bildirimler
Tümünü temizle

İyi ki onu tanıdım, gördüm, dokundum ve sevdim...

7 Gönderiler
2 Üyeler
0 Reactions
154 Görüntüleme
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

Sana...

Yağmur usulca yağıyordu altımda her adımda. Damla damla sızıp saçlarımın arasından tel tel aşağıya iniyor, ta içerilerime süzülüyor oradan yavaşça..Ben ise ona doğru yürüyorum karanlıkta,taşkın yüreğim ellerimde…Korkuyorum . Ya anlamaya çalışmazsa beni? Ya hesap sormaya kalkarsa benden diğerleri gibi? Duygularımı, düşüncelerimi, sezgilerimi, içimde her ne varsa bütün bunları yargılarsa ya? İşte o zaman belki de her şey başlamadan biter, keskinliği merhametsiz bir bıçakla yok edilmiş gibi.

Korkuyorum. Zihnim kendi ellerimle ördüğüm karmakarışık örgülerle doluyken, bulamıyorum beynimin içinde kendine ayrılmış olan yeri. Bu yersizlik deli ediyor beni. Bir yandan coşkunum, bir yandan hüznün olduğu aralıksız hissetmeler kaplamaya çalışırken inatla yüreğimi, savruk bir dirençle karşılık veriyorum bütün bunlara. Kapışırken içimde iyi tarafımla kötü tarafım; bir zamanlar aşka dair; dostluğa, arkadaşlığa dair; paylaşımlara ve paylaşıldıkça çoğalan sevgilere dair yaşadıklarım geliyor aklıma. En azından bunlara sığınabilirim diye düşünüp avutuyorum kendimi. Oysa öyle çok istiyorum ki telefonda sesini duyduğum ve biraz sonra görmek üzere ona doğru yol aldığım adamı. Onunla seslerimizden akarken birbirine dayanılmaz derecede özel sıcaklıklar, birbirimizi tanıyana kadar yaşamış olduğumuz bütün kırgınlıklarımızı birbirimizde tamir edebileceğimizi keşfedip garip bir heyecana kaptırıyoruz kendimizi.

Kaçmalı mı, durmalı mı bilmiyorum. Kaçsam bu süreli ve sonsuz bir kaçış olur sanıyorum. Durursam, akıl almaz, gizemli ve doygun bir deneyimin içinde bir deneyimin içinde bulurum kendimi. Ne yapmalı? Böyle düşünürken ve yürürken ona doğru, adımlarım daha bir sıklaşıyor, daha bir hızlanıyor sanki kendi uyumsuzluğunda…

Orda beni bekliyor olmalı… Zamanın durduğu ve sabırla beklediği bir yerde. Bu düşünce titretiyor içimi. Soluk alıp verişleri dehşetli, yakınımdaymışçasına sancılar sarsıyor bedenimi. Gözlerimden alevler fışkırıyor sanki. Telefonda söylediği güzel sözleri geçiyor sere serpe düşüncelerimin arasından. Hele bir tanesi var ki; sınırsız taraflarımı simgeliyor onun sesinden. Meler düşünüyor? Neler düşündüğünü biliyorum aslında. Onun korkusuzca anlattığı insan yaşamlarına yansıyan görünüşünden anlıyorum siyahlarını, beyazlarını ve diğer bütün renklerini..Hayatındaki sırların bu renklerde saklı olduğunu belki de. Çekip çıkarmak istiyorum onu kendi yaşamımın sınırlı, baskıcı ve güvensiz uçurum kıyılarından. Doğurmak istiyorum yumuşak bedenini kim bilir kaçıncı defa sarp kayalıklı acılarımdan. Bunalıyorum sapkın; ama, cesur düşüncelerimden. Hissettiklerinden çılgına dönüyorum zevkli bir heyecanın tam da orta yerinde..

Saate bakamıyorum koşarcasına yürürken ona doğru. Saniyeleri sayarak dakikalara ulaşmaya çalışıyorum içimden, belleğimdeki tozlu bulutlar izin vermiyor buna. Şaşırıyorum ve tekrar başlıyorum her defasında. En sonunda vazgeçiyorum bunu yapmaktan.. Yararı yok biliyorum böyle bir sonbahar akşamında, geçmişi sisli anılarla hatırlamanın. Onlar yüzünden geleceğimin, bir daha asla ışık göremeyeceği çıkışsız bir mağarada yitip gitmesi bir olasılığı çıkarıp atmalı hafızamdan biliyorum.

Üzerimdeki giysiler bir benden büyük gibi hissediyorum bir an. Kayboluyorum onların içinde sanki. Sırtımdaki çanta bile ağırlığını yitiriyor, herhangi bir yük oluveriyor, herhangi bir yolculuğun içinde sızlanmadan taşınması gereken. Yeter artık, bitmeli bu yol, bu yürüyüş son bulmalı. Görmeli artık onu. Ses sözle büyümeli, sevgi sarılışla kök salmalı, sarılışlar paylaşımlarla filizlenmeli.

Sevgi özgürce davranacak bir yer bulmalı kendisine, benliklerimiz çoğaldığı ve başka benler de olmaya başladığı bir boyutta.

Onu henüz bir kere görmediğim halde özlüyorum. Yüreğin ve beynin gücü bu olmalı.

Nihayet görüyorum onu işte! İnce ve rengarenk bir karanfil gibi duruyor duruyor karşımda. Gözlerimin içine bakıyor. Bir çocuğu kucaklar gibi sarılıyor sonra. Uzamasını istiyorum bu anın, hatta hiç bitmemesini…Tarifi kolay olmayan bir insan o. Görünüşü bir fotoğrafın üçüncü boyutunu seyrederken belleğe kaydedilen derinlikleri andırıyor. Yüzündeki ifadeler belirsiz çizgilerle ayrılmış birbirinden. Puslu bir yüzü var. Sadece gözlerinin altındaki çizgiler belirgin koca br geçmişin ve yürek dayanmaz acıların izlerini taşıdığını ispatlarcasına dünyaya. Konuşurken dudaklarının şekil alışları, hem bir uyum-uyumsuzluğu, hem bir çocuksuluğu hem de şehveti barındırıyor içinde. O yüzden net olan tek ayrıntı ise: Gözler…

Bakışları kesin,keskin ve sıcak…Bakışları zehirli. Her yönelişinde gözlerime, şırınga ediyor damarlarıma panzehrini de beraber…

Konaklayacağımız yere doğru yol alırken, sohbet etmeye başlıyoruz. İki insanın birbirini tanımak için yaptığı sohbetlerden değil bu. Sanki yıllardır tanıyoruz birbirimizi. Sanki benliklerimiz kaçınılmaz bir biçimde serin bir yol ağzında buluşuyor. Sağ elimi tutuyor ansızın. Kavramaya çalışıyor onu özenli ve yumuşak bir hareketle. Yadırgamıyorum bu hareketini ve bakıyorum elimin üzerindeki eline…Ayakları yere basan bir el bu. Ne yapmak istediğini bilen ve bunu yapmakta kararlı. Bacaklarına bakıyorum. İnceler, üst üste atılmış. Güzel görünüyorlar diye düşünüyorum. Ardından boynuna ve boynuyla sakallarının birleştiği yere takılıyor gözlerim. Sakallarındaki ve saçlarındaki ak teller çarpıyor gözüme. Sevdiğimi hissediyorum bunları. Tariflerin yetersiz kaldığı bir insan o. Bakarken karşımdaki bu yüze ve bedene, ondaki çok yönlülüğü fark ediyorum. O biraz delikanlı, biraz adam, biraz aşık, biraz baba, biraz dost; en çok da insan…Ve işte o anda, böylesi bir insana ihtiyacım olduğunun ayrımına varıyorum.

Yol uzuyor. Sevgiyi fethetmek için çıktığım seferlerle özdeşleşiyor kilometreler sevdasız yolculuklarında yaşamın. Bu yol yaşamımın yolu olmalı mutlaka varmalıyım sonuna.

Oda küçük; ama, sevimli. Temiz çarşafların serili olduğu yatak, çift kişilik tıpkı ruhumuz gibi. Bir dolap var kullanılması pekte gerekli olmayan, bir de ayna bütün günahları örtemeyecek kadar transparan. Ve perdeler beyazı giyinmişler gelinlik kızlar gibi. Ayrıca bir tuvalet bir de duş var olması gerektiği gibi. Ayrıntılar ise şu anda önemli değil. Bizim olmayan bu oda, ne kadar yansıtıyor gürültülü sürgünlerdeki fırtınalı gözlerimizi bilmiyorum;ama, yüreğimiz göz göz açılırken tarihin beklenmedik kapıları, umulmadık bir biçimde bir kez daha gözlerimizin önünde. Birbirimize bakıyoruz. Biraz dinlendiriyoruz bedenlerimizi. Fark ediyor bedenimdeki saydam acemiliği. O an terk ediyoruz odayı kendi yalnızlığına.

Anlatıyor, anlatıyorum, anlatıyoruz. O ana karda dert, tasa, acı diye inandığımız ne varsa yaşamımızda, gerçekliğini yitiriyor dingin limanlarında sevda düşlerimizin. Kırmızı şarapta salınıyor aramızda ateşli bir dansçı edasıyla. Her yudumu yürek yakıyor inerken boğazımda aşağılara doğru, küllenmiş ateşimin körpe heveslerini kabartıyor.

Üşümelerim geçiyor onun gözleri alevlenirken kırmızısında şarabın… Biz henüz birinci cildi daha yeni basılmış bir romanın tadına varmaya çalışıyoruz. Hazımsız duygular sarıyor her yanımızı. Bu gece olağanüstü bir şeyler olmalı. İkimizde farkındayız bunun. İkimizin de kabul ettiği bir gerçeklik bu.

Beni ona çeken ne? Bana “doğru insan o” dedirten. Onunla başıma ne gelirse gelsin, hiçbir zaman pişmanlık duymayacağımı şimdiden bildiğim, onunla ne yaşarsam yaşayayım bunu farklı ve özel bir düzlemde yaşayacağımı şimdiden hissedebildiğim, birbirimizi ”her şeye rağmen sevebilme” erginliğine sahip olabildiğimizi şimdiden görebildiğim bir insan oluyor yaşamımda. Üstelik onu tanıdıktan çok kısa bir süre sonra hissediyorum bütün bunları. İşte bu insana vermeliyim ruhumu ve bedenimin taşıyabildiği bütün güzellikleri diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Onun da beni arzuladığını duyumsuyorum. Ve her karşılaştığında bakışlarımız, buna daha fazla inanıyorum. Kendime geliyorum onun kararlı, istekli ve güvenli kollarında…

Üzerime eğiliyor. Öpüyor sıcacık. Taş kesmiş bedenimi alıyor kollarının arasına yeniden can vermek için ona. Geziniyor elleri ruhumun çıplaklığında. En gizli yerlerine dokuyor durgunluğumun. Ateşliyor onu kararlılığının gücüyle… Kaç defa duyumsuyorum bunu ara sıra. O an üzerimde mi yoksa ben de mi ayrımsayamıyorum. Garip düşlerde farklı bir biçimde çözülüyorum. Henüz yaşadıklarımı çözümleyemiyorum. Ama daha bir olgun ve daha bir insanca olduklarını sezebiliyorum. Annemi özlüyorum akıttığım sıcak göz yaşlarımın ardından. Daha bir seviyorum onu sanki. Sıyrılırken gereksiz örtülerimden, içime onun ılık ılık hatırlatan bir bardak çay sızıntısı giriveriyor, ısıtıyor yüreğimi…Zaman neredeydi annemi hatırlarken? Zaman ilaç mıydı? Bütün yaraları iyileştiren, iniş çıkışlarına inat hayatın…

Oydu içime akan sevgilim. Bir olduk. En sevgili insanım oldu. Ve anlatırken bana beni, tabutumu süsledi tattığım devrimin zaferleriyle. Ben ise ellerimle kazdığım kendi mezarıma damla damla kan akıttım. Bunu dikkate almamazlık edemezdim. Ya da kırmızı bir gülün kadifemsi, göz alıcı yapraklarının kavruluşunu…Artık bir tek şey kalmıştı yapacak Bana:Ruhumun zaferini belgeleyen sayfaları aktarabilmek bütün varlığıma.

Zaman bitti işte.Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz ayrılmak için. Pencereden dışarı bakıyorum. Gece, ağladığımı sanıp yüzümü şefkatli elleriyle siliyor. Oysa ağlamıyorum. Sadece sözlerimi çalıyor hırsız hüzün. Susuyorum. Sadece ellerini tutuyorum sımsıkı. Önce onun, sonra benim telefonum çalıyor ansızın. Kısa bir süre için ayrılıyoruz içinde bulunduğumuz bu suskun hüzünden. Bu telefonlar, yarından itibaren her gün yaşadığımız, bilindik hayatlarımıza geri döneceğimizin habercileri oluyor. Başımı koyuyorum, onun omzuna. Bir yandan da elini tutmaya devam ediyorum. Şu anda sözler sırra kadem basmışlar sanki. Yoklar…Nereye uçup gittiklerini bilmiyorum. Bunun üzerine düşünme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Arada bir bakıyorum yüzüne. Ezberlediğim o yüzü ve yüzündeki hatları bir daha hiç unutmayayım, en ufak bir kısmı bile bellek denilen, unutkanlığı nankörlük derecesinde fazlaca olan yere kazınsın ve bir daha hiç silinmesin diye…

Bana :”Çok güzel günler geçirdiğinde, beni sevdiğinden, beni unutmayacağından” bahsediyor ve bir insan ayrılırken ne kadar çok güzel sözü bir araya getirmeye ve söylemeye çalışırsa, o şekilde daha bunun gibi bir sürü güzel şey söylüyor. Ben ise tek bir şey:” Yüreğimin bir parçasını da bırakıp gidiyorum. Onu iyi sakla.” Ve biliyorum ki hep onda kalacak verdiğim parçası yüreğimin.

Ayrıldık…”Senden ayrılmak çok zor” mesajını göndermiş telefonuma. Dilim tutuldu o an. Boğazım düğümlendi. Felç oldu bedenim sanki. Bir süre hareket edemedim. Olduğum yerde kalakaldım. Ayrılmıştık, uzaktık… Ama sesinin yankısı kulağımdaydı hâlâ…

Oldukça yoğun bir gündü her zamanki gibi.. Bir an için yapmakta olduğum işten başımı kaldırıyorum. Saçlarımı ellerimin arasın alıyor ve derin bir “of” çekiyorum. Gözlerimi pencereye doğru yöneltiyorum ve pencereden dışarıya bakmaya başlıyorum. Gün aydınlık. Aklımda ise o…

Düşünüyorum da onun gelişiyle çok şey değişti yaşamımda;fakat, onun gidişiyle fazla şey değişmedi. Yaşadığım değişimin etkileri sanki o yanı başımdaymışçasına devam ediyor. Aklımda yüzü… Ona karşı duyduğum sevgi bir insanın yaşamını altüst eden, onu olumsuz etkileyen, hani insanın gözlerini kör eden sevgilerden değil. Tam tersine bana destek olan, beni çoğaltan, yaşamıma güzellikler getiren bir sevgi bu. Ona karşı duyduğum sevgi o kadar güzel bir sevgi ki, her türlü bencilce duyguyu aşmış, kendinden emin ve kendine güvenen bir sevgi bu.

İyi ki onu tanıdım, gördüm, dokundum ve sevdim…

(Halim Bahadır)

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:08
(@latex-dream)
Gönderiler: 1037
BDSM Onursal
 

Günü geldiğinde bu yazıyı hatırlayacağım ve eminimki bir dejavu hissine kapılacağım...

Asiyim Asiiiiiii ! ! ! ! ! ! ! !

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:42
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

Şimdiden bazı detayları yaşandı bildiğin üzere. Şimdi biz bu yazılanları mı yaşıyoruz yoksa bunlar yaşadıklarımız mı? Sadece buna karar veremedim ..

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:45
(@latex-dream)
Gönderiler: 1037
BDSM Onursal
 

Enteresan ama bağlantısı çok ve daha çokta bağlantı yaşanacak gibi 😉

Asiyim Asiiiiiii ! ! ! ! ! ! ! !

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:47
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

Bence sakıncası yok. Sizce de yoksa.. Her şey olması gerektiği zamanda olacaktır zaten.. Öyle değil mi?

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:49
(@latex-dream)
Gönderiler: 1037
BDSM Onursal
 

Göreceğiz???

Asiyim Asiiiiiii ! ! ! ! ! ! ! !

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 02:52
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

Bu arada forumdakii herkes görüyor bilmem farkında mısınız? Neden biz buradan yazışıyoruz bir fikriniz var mı? Tamam Efendinin yaptğı sorgulanmaz da yani ben bir fikir üreteyim dedim. Zor oluyor böyle cevap vere bas formatla yolla. Uzun iş diyorum yani...Ne dersiniz?

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 16 Eylül 2007 03:01
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL