Shop
Osmanlı-Türk Gelene...
 
Bildirimler
Tümünü temizle

Osmanlı-Türk Gelenekleri

5 Gönderiler
3 Üyeler
0 Reactions
215 Görüntüleme
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

I-Hamam

600 yıl gibi uzun bir zaman hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu geride pek çok yapı, eser, ve tartışma konusu bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin 20. Yüzyıl başlarında kurulması ile tarihe karıştı. Ancak bugün de, tıpkı gücünün ve görkeminin doruklarında olduğu dönemlerdeki gibi, siyasi sisteminden sosyal hayatına kadar pek çok konuda ilgimizi çekmeye devam ediyor.

Ülkemizi ziyaret eden veya Türklerle ilgili az çok bilgi sahibi olan yabancılara "Türkiye" veya "Osmanlı" deyince akıllarına ilk olarak neyin geldiği sorulsa, verilecek cevapların büyük çoğunluğunun "Türk Hamamı" olması gayet muhtemeldir. Bugün artık sayıları parmakla sayılacak kadar azalmış hamamlar ve genelde turistleri eğlendirmek amacıyla tur programlarına ilave edilen hamam ziyaretleri, yüzyıllarca Osmanlı ve dolayısıyla Türk Kültürünün en önemli ve renkli ögelerinden biri olarak varolmuştur.

Türk Hamamının tarihine bakıldığında, öncelikle belirtilmesi gereken şey, Türkiye'deki pek çok şey gibi, hamamların da saf "Türk" olmayıp, sadece erken dönem Yunan ve Roma örneklerinden kopyalanmış ya da yeniden inşa edilmiş eski Bizans hamamları olduklarıdır. Ancak denebilirki, hamamların sadece temizlik amacının dışında, sosyal hayatın "olmazsa olmaz" bir parçası haline gelmesi Osmanlılar sayesindedir. Sosyal hayatta, görünürde islami kuralların hüküm sürdüğü, son derece kapalı bir toplumun, zevk ve eğlencenin zaman içinde her çeşidini yaşadığı, günümüzdeki kafeterya ve barların belkide evrim öncesi halidir hamamlar.

Hamam konusu gerçekten ilginç bir konudur; çünkü Türk Hamamının tarihi, Doğu ve Batı karışımının tarihçesidir. Milyonlarca insanın günlük yaşamının bir parçasını oluşturan bu kurumda sadece Sanat ve mimarinin, sıradan insanların davranışları, gelenekleri, zevkleri ve nefretlerinin gelişimini değil, ulusların da yükseliş ve yıkılışları, imparatorlukların doğuşu ve çürüyüşünü de görmek mümkündür.

Osmanlılar, İstanbul'u maddi anlamda fethetmişler, ama Roma'dan devraldığı zengin mirasın etkilerini yansıtan Bizans da, diğer pek çok şeyi gibi, hamamlarıyla Osmanlıları fethetmiştir. İstanbul Fatihi 2. Mehmet de şehirdeki bu güzelliklerden o denli derin etkilenmiştir ki, fetih sonrası, İslam hukukuna göre kendisi teslim olmayan ve sonunda ele geçirilen şehirler için öngörülen "yağma" cezasını istemeyerek ve artık günlerce savaşmaktan sinirleri bozulmuş askerlerinin tehditleri neticesinde vermek zorunda kalmıştır. Yine de şehrin bir kısmını kendisi için ayırarak, bu yağmadan kurtarmayı başarabilmiştir. Daha sonra, eski temellerin bazıları yeniden kullanılmış ve yıkıntılardan çıkarılan malzemelerin bir çoğu yeni yapılarda kullanılmıştır. Ancak Bizans'tan geriye kalanlar arasında en fazla benimsenen yapının hamamlar olduğu kesindir.

İmparatorluğun en görkemli döneminde, şehrin her mahallesinde sıcak ve soğuk banyoları, çeşmeleri, kubbeli mermer odalarıyla, haftanın belirtli günlerinde de sadece kadınlara açık olan bir hamam mutlaka bulunurdu. Mübalağayı seven Evliya Çelebi'nin aktardığına göre, 17. Yüzyılda İstanbul'da 4 bin 536 özel hamam ve 300 adet halka açık hamam bulunuyordu. Hamam'ın Osmanlı kültüründeki yeri ve önemi göz önüne alındığında, belki özellikle bu konuda Evliya Çelebi'nin verdiği rakamlara inanmak yerinde olacaktır. Ancak özel banyo kültürünün gelişmesiyle, halka açık hamamların sayısı sonraları giderek azalmış olup, 19. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde sadece 130 kadarı kalmıştır.

Hamamların Osmanlı Kültüründe bu denli önemli bir yer tutmasının en temel nedeni din'di. Kur'an'a göre temizlik dindarlığın önemli değil, "asli" bir parçasıydı. Bu mermer tapınaklar banyo, masaj ve sohbetten oluşan bir toplumsal yaşamın ortaya çıkmasını sağlıyordu. Arkadaşlık ve kısmet bulma arzusu da hamama gidilmesinde sağlık ve din kadar önemli yer tutardı. Zira, özellikle kapalı kapılar ardında yaşamını sürdürmek zorunda olan Osmanlı kadınının sosyalleşebildiği tek yer burasıydı. Varlıklı kadınlar bile evlerinde özel hamamları bulunmasına rağmen, haftada en az bir kez mahalle hamamına giderlerdi.

Hamama, havlu, fırça, kına, sürme, bir kalıp Girit sabunu ve sedef kakmalı nalınlarıyla beraber ve hizmetkarlar eşliğinde gidilirdi. Bu törensel hazırlık, hamamda bir kaç saatin değil, neredeyse bir günün geçirilmesinden kaynaklanıyordu.

Hamam ziyaretleri zamanla temizlik amacının yanında,yiyecek malzemelerinin ve evcil hayvanların da getirildiği, dostların, müzisyenlerin, dansözlerin davet edildiği alemler halini aldı. Kadınlar banyo ve masajın ardından, üzerlerinde keten çamaşırlarından başka birşey olmaksızın, kaşlarını alır, saçlarına -bazen el ve ayaklarına- kına yakarlar ve ağda yaparlardı.

Kaynaklardan, Avrupalıların Osmanlılar ve Hamamla ilgili en çok ilgilerini çeken konulardan birinin "tüylerin alınması" olduğu anlaşılıyor. Öyleki o dönemlerde batılı yazarların Osmanlılarla ilgili kaleme aldıkları eserlerin çoğunda bu konudan "detaylı" olarak bahsedilmiştir.

Sünni Türklerin de mensubu olduğu Hanefi mezhebi, bedenin bütün bölümlerinin (artık aklınıza neresi geliyorsa!!!) tüyden arındırılmasını öngördüğü için, kadınların her hamam ziyaretlerinde şekerden yaptıkları ağdalar ve bilimum tüy dökücü bitkiler eşliğinde bu operasyonu yapmaları kaçınılmazdı. Erkekler ise jilet ve tüyleri döken merhemler kullanmayı kullanmayı tercih ediyorlardı (bu merhem kitaplarda "Rusma" olarak geçiyor. Merhemin hazırlama ve uygulama reçetelerinde anlatılanlar ile kullanımına ilişkin "özel" uyarılar, karışımın içinde "arsenik" bulunmasından kaynaklanmaktadır). Gerçekten de o günlerde tüylerden kurtulma işlemi müslüman kadın ve erkekler için, modern dünyada olduğundan çok daha fazla önemliydi. Bu işlemler ve masaj, özellikle kadınlar arasında, başka bir kadın cariye tarafından yapılırdı. Doğal olarak bu şekildeki yakınlaşma bir çok defa hemcinsler arasında ilişkiler doğduğuna dair söylentilere yol açmıştır. Bu nedenle hiçbir erkek, eğer karısının "temiz ve iffetli" kalmasını istiyorsa, onun çeşitli skandallarla çalkalanan halka açık hamamlara gitmesine gönüllü değildi. Ancak kendi evinde bir tane yaptırmadığı sürece, hem dini anlamda hem de temizlik nedeniyle, kadının hamama gitmesine engel olması mümkün değildi. Bu durumda herkesin hamama gitmesi için en az iki sebebi bulunuyordu: ilk olarak, temizlenmeden camiye gidemezler ve namaz kılamazlar. İkinci sebep ise kadınların hayatını biraz olsun çekilir hale getirmektedir: hamam ziyaretleri evden dışarı çıkmak için iyi bir mazerettir! "Ben hamama gidiyorum" deyip, başka yerlere giden kadınların ve bunun sonucunda yaşanan aile kavgalarının sayısı epey fazla olmuştur.

Hamamın aynı zamanda bir kısmet bulma mekanı olduğunu belirtmiştik. Anneler hamamda gevşedikten sonra, oğulları için eş-dost arasında münasip bir kız olup olmadığını sormaya ya da etrafta çıplak olarak yıkanan, aslında bunu biraz da kendi kısmetlerini yaratmak için yapan, genç kızları süzmeye başlarlardı. Evlilik merasiminden önce gidilen "düğün hamamları" nda yaşınılanlar ise gerçekten de günümüzün çılgın bekarlığa veda partileri ile yarışabilirdi.

Yabancı bir yazarın hamamda geçirdiği saatlarin sonunda yaptığı yorum, bu yazı için en güzel sonu oluşturuyor: "…ve şimdi sırada hamam sefasının ödül kısmı var. Vücudun tatmin hissi, temizlik ve ölümlünün vücudundan fışkıran tazelik duygusu ruhumu sonsuzluğa yükseltiyor. Sofamda bir kral gibi uzanıyorum ve gerçek şark usulü ile ellerimi çırpıp, sigara ve kahve istiyorum. Acılar ve denemeler unutulmuş, sigara dumanım yukarıya doğru kıvrılırken, bu modern kurbanın dumanlarının, görkemli evinin eteklerinde yattığım Olimposlu Zeus'a ulaşacağını tahmin ediyorum."

Kaynaklar:
Konstantinopolis - Philip Mansel
Harem - N.M. Penzer

TÜRK HAMAMLARI VE ÖZELLİKLERİ ...

1. TÜRK HAMAMLARININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Anadolu Türk Mimarisinde yaygın olarak kullanılan hamamlar, bir külliyenin parçası ya da müstakil yapılar şeklinde inşa edilmişlerdir. Dışarıdan gösterişsiz yapılardır. Kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler halinde çifte hamam veya tek hamam biçiminde yapılmışlardır.

1.1. İnşa Malzemesi:

Yörenin özelliklerine göre farklılık göstermekle birlikte genellikle kaba yonu taş kullanılmıştır.

1.2. Mekan Elemanları:

Yıkanmaya gelen kimseler bir rüzgârlıktan geçtikten sonra soyunma mekanına gelirler. Bu mekânda veya bazı örneklerde bu mekânın ara katında yer alan soyunma hücrelerinde soyunduktan sonra genellikle ana girişin karşısında bulunan bir çift kanatlı kapıdan hamamın ikinci kısmı olan soğukluğa geçilir. Vücudu sıcağa alıştırmak için bir müddet burada kaldıktan sonra hamamın üçüncü kısmı olan sıcaklık kısmına geçilir. Burada kurnalı yıkanma köşeleri ve özel halvet hücrelerinde istenilirse hamam görevlilerinin yardımıyla yıkandıktan sonra aynı yol takıp edilerek camekân denilen dış kısma çıkılır.

1.2.1. Soyunmalık:

Eski roma hamamlarında Apodyterium, Spoliaterium, Vestarium diye adlandırılan mekandır. Türk hamamlarında ise camekân olarak adlandırılmıştır.

Soyunmalık genellikle hamamların en geniş mekanıdır. Üstü ya kargir bir kubbe ya da ortası fenerli bir tavan ile kapatılmıştır. Kare planlı-kubbeli, kare planlı-ahşap üst örtülü, dikdörtgen planlı-ahşap üst örtülü vb. örneklerine rastlamak mümkündür. 2
Bu mekanın duvarlarında yaklaşık 1.00mt–1.20mt yükseklikte ve 1.50mt x 2.50mt genişliğinde taştan veya ahşaptan yapılmış bir seki üstünde sedir bulunur. Bu sedirin altında ayakkabı ve nalınları koymak için küçük nişler yer alır. Bazı örneklerde bu mekanda ahşap kolonlar üzerine yine soyunmalığa özel Şirvan denilen bir galeri katına da rastlanır. Soyunma mekanı pencereleri sedirin arkasında genellikle bir sıra olarak düzenlenmektedir. Hamamın ilk bölümü olan camekanın ortasında genellikle fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır.

Camekân kısmı genellikle ısıtılmaz. Buhar kontrolü ılıklığa geçiş kapısı üzerindeki davlumbaz şeklindeki bacadan ve kubbe üzerindeki fener yardımıyla sağlanır.

Bazı hamamlarda giriş holünün uygun bir yerinde hem bu mekanı kısmen ısıtan hem de daha çok havluları kurutmak amacıyla kemerli bir hücre içerisinde yere gömülü ocaklar bulunmaktadır.

1.2.2. Ilıklık:

Ilıklık - roma hamamlarında Tepidarium veya Alipderium denilen mahaldir. Bu kısmın duvar kenarlarında alçak mermer sedirler yer almaktadır. Burası kışın camekân yerine de kullanılabilmektedir. Külhandan çıkarak iç hamamı geçen kanallar soğukluğun döşemesi ve duvarlarında dolaşarak mekanı ısıtırlar. Bu mekanın genellikle yan taraflarında alçak bölmelerle ayrılmış hela ve usturalıklar bulunur. Soğukluk iç hamama girmeden önce vücudu sıcağa alıştırmak için kullanılmasının yanında dini temizliğin yapıldığı ve fazla sıcaklığa tahammülü olmayanların yıkandıkları bir mekandır.
Soyunmalık ile sıcaklık arasında bir geçiş mekanı olan ılıklık farklı şemalarda olabilmektedir. Kare planlı-çapraz tonoz örtülü, beşik tonozlu, dikdörtgen planlı- eş büyüklükte iki kubbe ile örtülü vb. örneklere rastlamak mümkündür.

1.2.3. Sıcaklık:

İç hamamı teşkil eden bu kısım eski Roma hamamlarının Caldarium veya Sudatorium dedikleri mahaldir. Arapçada bu kısma havlara derler.

İç hamam iki kısma ayrılır; Birincisi genellikle mekanın köşelerinde yer alan küçük hücrelerdir. Bunlara halvet denilir. Çoğu örnekte kapıları yoktur. Girişleri havlu ile örtülür. İkinci kısım ise bu hücreler arasında kalan genel yıkanma nişleridir. Bunlara ise kurna başı denilir. Halvetlerin harareti duvarlarda bırakılan buhar menfezleri ile daha da yükselmiştir. Bu yıkanma nişleri veya hücrelerin duvar kenarları yerden 0.20mt kadar yüksekliğinde 0.70-1.00mt genişliğinde mermer sedirlerle çevrilmiştir. Bu sedirlerin üzerine sıcak ve soğuk su tesisatı bulunan mermer kurnalar yerleştirilmiştir. Sedirlerin kenarları boyunca devam eden üzeri açık derelerle kirli sular hafif bir meyille soğukluktan geçerek helaya gider. Duvarlar hamamın zengin veya basit oluşuna göre tamamen ya da kısmen mermerle kaplanabilir. Daha sade hamamlarda duvarlar çimento sıvalıda olabilir.

Hamamın ortasında dinlenme, terleme ve masaj için yerden 0.20mt kadar yükseklikte, ekseriyetle poligon şeklinde bir göbek taşı bulunmaktadır. Bu mahal kubbeler üzerindeki küçük pencere gözleri ile aydınlatılır. Bu pencerelere fil gözü de denir. Külhana yakın olması nedeniyle hamamın en sıcak mahalli iç hamamdır. Külhandan iç hamama ve soğukluğun döşeme ve duvarları arasındaki kanallardan geçen sistem ile bu mekan ısıtılır.

Hamamlarda en önemli mekanlardan biri olan sıcaklık çok farklı şekillerde inşa edilebilmektedir. Genellikle kare planlı ve kubbeli örnekleri yaygındır.

Yaygın olarak rastlanılan şema ise kare planlı sıcaklık merkezinin bir kubbe ile örtülüp, köşelerde yer alan halvet hücrelerinin üstlerinin küçük kubbelerle örtüldüğü sistemdir.

1.2.4. Külhan

Eski roma hamamlarında Haypocausten denilen kısımdır. Binanın arka ucunda teshin merkezini teşkil eder. Külhan kısmı su tesisatının da tevzi merkezidir. Burada hamamın soğuk su tevziatı için bir soğuk su deposu ve sıcak su için ayrı bir depo bulunur.Külhan tesisatı şu bölümlerden oluşur;

Ateşlik; Ocak denilen bölümdür. Ağzı odunluğa açılır.

Cehennemlik; Soyunmalık hariç hamamın diğer mekanlarının döşemesi altında yer alan içinde sıcak havanın dolaştığı cehennemlik kolonlarından oluşan bölümdür.

Su Haznesi; Ocağın üzerinde yer alan metal kazandır. Suyun içinde bulunan bu kazanın iki yanında alçak birer duvar yer almaktadır. Isınan su yükselirken bu duvarlarda bırakılan menfezlerden soğuk su aşağıya akar.

Tüteklik; Ocaktan çıkan alev ve dumanlar döşeme altında dolaştıktan sonra yanlardaki duvar içinde bırakılan tüteklik denilen bacalardan dışarıya çıkar.

Hamam döşemeleri 0,70 – 1,50 mt yükseklikte ve 0,40 -0,50 m² genişlikte ayaklar üzerine oturtulmuştur. Mermer levhalar bu ayaklar üzerine oturan kemerlere istinat ederler ve bu suretle sıcak hava mermerle doğrudan doğruya temas etmez. Hamamların harareti genellikle termometresiz olarak tanzim edilir. Sıcaklık kısmı harareti 30-40 derece arasındadır. Külhan yanındaki halvetlerin harareti ise 40 dereceyi geçer. Soğukluğun harareti 20–30 derece arasındadır.

1.3. Aydınlatma:

Türk hamamları fonksiyonları gereği sağır duvarlarla dışa kapatılmış, gösterişsiz yapılardır. Ancak, Klasik Devir Osmanlı Hamamları’nda soyunmalık mekanlarında duvarlarda pencerelere rastlanmaktadır.

Türk Hamamları, üst örtüyü oluşturan farklı büyüklükteki tonoz ve kubbeler üzerine açılan yuvarlak, altıgen, sekizgen ve yıldız şekilli fener ve ışık gözleriyle aydınlatılmaktadır.

Aydınlatma işlemi, soyunmalık mekanında değişik şekillerde inşa edilmiş büyükçe bir fener ile; ılıklık ve sıcaklık mekanında ise ışık gözleriyle (fil gözü) sağlanmıştır.
Doğal aydınlatmaya ek olarak bazı hamamlarda ‘çırağman’ denilen nişler yapılmıştır.

1.4. Süsleme:

Türk hamamlarının özellikle ılıklık ve sıcaklık mekanlarında süsleme unsurlarına nadiren de olsa rastlanmaktadır. Hamamların sürekli sıcak hava ve aşırı derecede neme maruz kalması nedeni ile süslemeler kısa zamanda tahrip olmaktadır. Bu nedenle süslemeler daha çok soyunmalık mekânlarında yer almaktadır.

http://esergultekin.blogcu.com/7300311

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 22 Temmuz 2008 15:21
(@catanzaro)
Gönderiler: 82
Kanıyla Üye
 

Osmanlı ya hastayımmmm

 
Gönderildi : 22 Temmuz 2008 21:37
captivet_soul
(@captivet_soul)
Gönderiler: 144
BDSM Seven
 

güzel bir konu hepimizin sık sık ziyaret ettiği ama hernedense tarihcesini bilmeye gerek görmediği bir konu... emeğine sağlık mep tşkr ederiz

 
Gönderildi : 23 Temmuz 2008 11:41
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

Ne demek devam eder gibi farklı konularla Smile

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 23 Temmuz 2008 11:44
(@mephistophelique)
Gönderiler: 1475
BDSM Onursal
Konu başlatıcı
 

II - Türk Kahvesi

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1543'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi.

Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahvecibaşı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.

Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi.Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.

Kahvenin ünü sarayı, konakları ve evleri de aştı.

Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.

İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.

Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.

Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramı... kısacası, kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır.

Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.

Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.

Türk Kahvesi;

Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.

Köpük, kahve ve telveden oluşur.

Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.

Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir.

İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.

Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder.

Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.

Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.

Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.

Geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür. Cafedomancy: Kahve telvesini kullanarak kehanette bulunmak.

Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.

Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur

Türkler için kahve içmek bambaşka bir keyiftir.

Beraberinde getirdiği dostluk, sevgi ve paylaşım için bir fincan kahveye büyük anlamlar yüklenir. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözü bunu en iyi şekilde vurgular. Kahve içmek Türk halkı için o kadar büyük önem taşır ki, dilimizdeki "kahvaltı" kelimesi kahve-altı sözcüklerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.

Kahve ikramı da dostlukların pekişmesinde önemli bir yer tutar. Ev sahibi misafirine verdiği değeri, hazırladığı ve özenle sunduğu kahvesi ile gösterir. Evlilik öncesi kız istenirken, gelin adayının damadın ailesine kahve yaparak ikram etmesi de âdettendir. Kahvenin kabulü ise ikramda bulunanı onurlandırır. Dilimize yerleşen "kahvesi içilir olmak" ve "bir kahveni içerim" deyişleri bunu ifade eder.

Bol köpüklü kahveler içildikten sonra sohbet daha da uzar ve sıra kahve falına gelir.

kaynak:kurukahvesi mehmet efendi web sitesi (başka birşey beklmenize bile şaşarım)

Fazla mütevazilik "hiçliktir."

 
Gönderildi : 23 Temmuz 2008 17:36
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL