Ben ve masterım (Seri hikaye)
Yaşım on sekiz. Öylesine dolaşıyorum Antalya’nın sokaklarında. Ayın kaçı, günlerden ne onu bile bilmiyorum, bilmekte istemiyorum zaten. Bunalmış durumdayım ve duygularım karmakarışık. Devamlı bir tatminsizlik, devamlı bir doyumsuzluk hakim.
Evden çıkmadan önce beş tane bira bitirdim hali hazırda. Sevim’le telefonlaşıp durduk ama onun parası yoktu bira alamadı. Bizde karşılıklı içemedik ama ben içtim (Ha! Ha! Ha!). O bana The Doors’un The End parçasını dinletti, ben de ona Pink Floyd’un Hey You’sunu.
Canım sıkılıyor. Kendimi sokağa atmakla iyi mi yoksa kötü mü yaptım bilemiyorum. Ayaklarım beni Karaalioğlu Parkına götürüyor, bende ona uydum gidiyorum. Sık sık yaptığım gibi ağacın altındaki, denize en yakın masaya oturdum. Burası benim için evim gibiydi lakin bu hissi de yitirmişim pek çok hissim gibi.
Bir müzik kutusu koymuş ticari kaygıları olan bir salak ve bu da yetmezmiş gibi Ankaralı Turgut çalıyor alette. Karşı masamda ise üç tane bereket tanrıçası iriliğinde, palyaço makyajlı kokana çekirdek çitleyip, kahkaha atarak -görüntü kirliliği yarattıkları yetmiyormuş gibi- gürültü kirliliği yaratıyorlar.
Bu arada garson Ali ağabey geldi yanıma;
-Ne haber …. kızım nasılsın?” sorusu ile başlayıp
-İyiyim sizi sormalı” şeklinde gelişip siparişimi vermemle son bulan gereksiz diyalogun ardından nihayet biramı getirmeye gitti de rahatladım.
Tam bu esnada insan azmanlarından birinin boğazına çekirdek kaçtı, yeri göğü inleten öksürüğün ardından boğazından çıkardı ve boğulamadı..ne yazık!
Canım azimle sıkılmaya devam ederken biram geldi. Güneşte tam tepemin orta yeriyle akraba olmaya çalıştığı için hafif bir baş dönme durumum söz konusu.
Bir köpek geldi,oturdu yanıma. Boz renkli patileri siyah. Hâlbuki oturmak için izin bile istemedi,ama bu hoşuma gitti. Zaten izin isteseydi Karizmatik Sokak Köpeği kişiliğini kaybedebilirdi.
Uğurlu geldi. Onun gelmesiyle çalan müzik Blade Soundtrack’e döndü. Karşımda oturan içine Alien kaçmış karılar kalktılar. Ödüllendirmeli şimdi bunu; eğilip çenesinin altını yani gıdısını kaşıdım, dilini dışarıya çıkarttı (Bu hareket köpekçe de beğendim ama daha isterim anlamına gelmektedir). Sol kulağının altını okşadım, kafasını sağa doğru yatırdı (Bu harekette biraz da sağ tarafı kaşırsan ihya olurum demektir).
Canım eskisi kadar sıkılmıyor. Derin bir nefes alıp ayaklandım. Biramın parasını ödeyip Roof Bara gideceğim belki arkadaşlara bir faydam dokunur. Aile erkânı da beni özlediklerini söylüyorlardı onlara bir uğrayayım.
Karizmatik Sokak Köpeği ise yine izin istemeden peşime takıldı. Hay Allah, ne yapmalı ki bunu?
-Şşşt! Öyle melül melül bakma bana! Vallahi seni eve almaya kalksam annem öldürür beni! Zaten seni bağlasam da benim odamda duramazsın.
Bir anda yanıma biri yaklaştı. Gölgesini fark edince başımı kaldırdım. Sımsıcak masmavi gözleri ile gayet iyi giyimli bir adam bana bakıyordu.
-Köpek ile ilgili bir sorun var sanırım?
-Yok ben sadece.. yani canım sıkıldı da köpüşle oynaşıyordum.
-Köpekleri severim sadık olurlar.
-Bence buna inanmak yanlış bir düşünce.
-Neden?
-Canını yaktığınız anda veya çok fazla köşeye sıkıştığında sahiplerini bile parçalayan köpekler vardır.
-Bu sahibe göre değişir.
-Daha çok köpeğe göre değişir.
-Pek de sadakat ve itaatten nasibimizi almamışız sanırım?
-Beni köpekle eşdeğer mi tutuyorsunuz?
-Peki siz beni sahibiniz olarak mı görmeyi umuyorsunuz?
-Bu ne cüret? Lütfen uzaklaşın!
-İyi günler dilerim” dedi ve dönüp arkasını gitti.
Belki alkolün verdiği etki ile belki de sadece bakışlarındaki sıcaklıktan ya da bu aitlik sahiplik sohbetinden bilmiyorum. Takip etmeye başladım. Kalbim deli gibi atıyor, ayaklarım adeta uçuyordu. Ne zaman hafif sağa ya da sola dönecek olsa, profilini görsem hemen saklanacak bir yer buluyordum. Acaba ne demek istemişti? Neden o şekilde bakıp bu kadar imalı konuşmuştu? Hem bu sadakat muhabbeti de neydi? İçim bir tuhaf olmuştu ve bu konuşmanın nedenini öğrenmeliydim. Tam Özsüt’ün oraya gelmiştim ki abim aradı.
-Pastanedeyiz geçerken gördüm seni gelsene.
-İşim vardı abi.
-Ne işin var gel hadi.
-Of tamam ya!
Ayaklarım beni onun arkasından sürüklemek isterken mecbur pastaneye doğru geri döndüm. İçeri girip şöyle bir bakındım ve abimi görüp yanına doğru ilerlemeye başladım. Geçip oturdum, Ç… adlı birini çağırdıklarından bahsediyorlardı. Sıkılarak oturmaya devam ettim. Kapıya bir an gözüm iliştiğinde o mavi gözlü adamın girdiğini ve daha da ilginci direk gözünü dikip bizim masaya doğru geldiğini fark ettim. Beni görünce dudaklarında bir tebessüm dolaştığı gözümden kaçmadı. Sanki onu takip ettiğimi biliyordu (!) Görmüş olamazdı oysa ki. Abim ikimizi tanıştırmaya kalktığında;
-Biz ufaklıkla az önce tanıştık dedi.
Bana ufaklık demesi sinirime dokunmuştu. Kaşlarımı çattım ve bana alaycı bir ifade ile dönünce daha da sinir oldum. O an gırtlağına atlayabilir onu boğabilirdim. İlk defa gördüğü birisine daha önce hiç duymadığım şekilde sarkan bu adam hem abimin arkadaşı çıkmıştı hem de sarktığı kişiye ufaklık diyebiliyordu. Özetle On sekiz yaşın verdiği bütün asilikle nefret ettim ondan. Abim:
-A nerde?
O:
-Parkta sokak köpeğinin biri ile arkadaşlık ediyordu.
Abim gülümsedi ve ben bu aşağılamadan ötürü Ç…ya iyice gıcık olmuştum. Sesimi çıkarmadım. Abime dönüp:
-Benim evde işim var görüşürüz.” Dedim.
Ç….:
-Ben de kalkmak zorundayım arzu edersen ben bırakırım kız kardeşini.
Abim:
-İyi olur.
İçimden bildiğim bütün küfürleri saymaya başladım. Benim bu kadar sinirlenmem onu daha da eğlendirmiş görünüyordu. Abimse dünyadan bihaber arkadaşları ile sohbet ediyordu. Ç… çantamı aldı ardından ben tam arkamı döndüğümde kolumu tuttu. Tuttuğu kolumu öyle bir sıkmıştı ki az kaldı çığlık atacaktım. Ama niyeyse sessiz kaldım. Dudağımı ısırdım hafifçe kendimi yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi hissediyordum. Sert bir şekilde kafamı çevirdim ve şaşkınlıkla suratına baktım, tam ağzımı açıp bişey söyleyecektim ki gülümseyerek bana döndü ve fısıldadı:
-Sus ufaklık ve ben konuşana kadar da sesini çıkarma!
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Vakit oldukça yazacağım 😉
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
İlk emrimi almıştım.. Ama bu ilişkinin bırakın adını bilmek neden onun sözünü dinlediğimi şimdi bile hala tam olarak bilemiyorum. Kolumu sıkması ve sıkmaya devam etmesi hoşuma gitmişti. Vücuduma dalga dalga bir sıcaklık yayılıyor daha fazla sıksın istiyordum. Hiç tanımadığım bu adamın ben onun bir eşyasıymışım gibi hor kullanması ve teklifsizce istediği hareketi yapması hoşuma gitmişti. Göğüs uçlarımın dikleştiğini hissettim ve bu beni çok utandırdı.
Yüzüne baktım kolumu sıkı sıkıya tutup beni adeta sürüklüyor ama yüzüme bile bakmıyordu. Bir an kolumu çekmek istedim, yüzüme bakmaması beni deli etmişti, daha da sert sıktı kolumu ve biraz öne itekledi elini ayırmadan. Korkmuştum. Ama bu korkuya rağmen çocukların ateşe bile bile elini uzatması gibi yaramazlık yapmak istiyordum. Nasılsa pastaneden çıkmış ve hayli yürümüştük. Abim çevrede değildi ve o bu kalabalıkta bana ne yapabilirdi ki?
Bu esnada hala konuşmamıştım. Kendi kendime sinirleniyor ona bişey söylemek istiyordum ama söyleyecek bir şey aklıma gelmiyordu. Dudaklarım mühürlenmişti beynimse çalışmayı reddediyordu adeta.
Bir tane porsche’nin önüne geldik. Yüzüme baktı, başı ile binmem için işaret yaptı. Onu konuşturmak için anlamazdan geldim. Sert bir şekilde bana döndü.
-Bu kadar salak olmadığını biliyorum. Ama beni alt edecek kadar akıllı da değilsin. Ben sana izin verene kadar ağzını açmayacaksın küçük sürtük! Şimdi bin arabaya” dedi.
Allak bullak olmuştum. O kimdi ki bana böyle emirler yağdırıp hakaret edebiliyordu? Dudaklarım titremeye başladı ağlayacak gibiydim. Elim ayağım hareket etmeyi reddediyordu. Yanıma yaklaşması ile refleksif olarak suratına bir tokat patlattım!
Şaşırmıştı, suratında o ifadeyi görmek dayanılmaz bir haz verdi bana. O gazla bağırmaya başladım.
-Sen ne cesaretle? Neye dayanarak…
Derken suratıma bir tokat da ben yedim! Adeta beynimde bir şimşek çaktı ve sersemledim. Elimi yanağıma götürüp şaşkınlık içinde ona baktım.
-Bunun cezasını çekeceksin ufaklık şimdi arabaya bin” dedi.
-Ben ç..çok özür dilerim istemeden…
-Bin arabaya ve aklında bulunsun bir şeyi 2 kere söylemekten hoşlanmam.
Kös kös arabaya bindim ama zapt edilemez bir şekilde titriyordum. Neden bu adamın her dediğini yapıyordum ve neden suratına o tokadı patlatmıştım sanki? Bana istediği her şeyi yapabilecek gibi davranan bu adamın arabasına binmek ne derece mantıklıydı hele o tokattan sonra!
Arabaya binince suratına baktım şaşkın bir ifade vardı. Ama attığım tokat onun da hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. Hiç tokat yemediği belliydi. Hele hele benim gibi bir yeni yetmeden. Nitekim bu düşüncemi doğrular gibi bana dönüp:
-Hayatımda ilk defa biri bana tokat atmaya cesaret edebildi. Bunun cezasını çekeceksin ve bu tokadın benim hoşuma gittiği gibi o ceza da senin hoşuna gidecek” dedi.
Nutkum tutulmuştu. Konuşmama izin vermediğinden mi yoksa bu cezanın ne olabileceğine dair bir fikrim olmadığından mı bilemiyorum. Ama sesimi çıkarmayıp sadece yola baktım. Ellerim terliyor, kalbim göğüs kafesimde daha fazla durmak istemezcesine çırpınıyordu. Kolumu sıktığı yer moraracaktı biliyordum ve tokat attığı yanağım hala bir parça sızlıyordu. Dokunsun istiyordum bana. Öyle ya da böyle dokunsun. Bacağımı vitese yaklaştırmayı düşündüm ama maalesef araba otomatik vitesliydi. Arabayı çalıştırdı ve hızla kaldırdı. Bu kadar hızlı araba kullanılmasına alışık değildim heyecanlandım. Ama kafamı onu umursamıyormuşcasına sağa çevirip yola diktim gözlerimi. Yola çıktıktan birkaç dakika sonra aniden sordu:
-Bakire misin?
Cevap vermedim. Gülümsedi.
-Konuşabilirsin, söyle bakire misin?
-Sana ne!
-Cevap ver!
-Hayır değilim, tatmin oldun mu? Hem sana ne!
-Henüz tatmin olmadım ama uzun bir uğraş sonucu olacağım sanırım.
-Ne demek oluyor şimdi bu?
-Sus ve sadece benim sorularıma cevap ver, soru sorduğunda cidden canımı sıkıyorsun.
-İndir beni arabadan!
Bir anda ani bir frenle arabayı durdurdu. Kafamı arabanın ön paneline çarptım. Hızlı bir şekilde uzanıp saçlarımı çekti ve suratımı dudaklarına birkaç cm kalana kadar yaklaştırdı.
-Seni sadece ben istediğimde arabamdan indiririm ve sadece ben sana in dediğimde inersin! Anlaşıldı mı?
Yanaklarımdan yaşlar süzülüyordu. Sustum. Saçımı ellerine iyice dolayıp başımı sarsarak bağırdı!
-ANLAŞILDI MI?
-Anlaşıldı.
-Daha sesli söyle!
-ANLAŞILDI!
Bir anda sakinleşerek üzerimden eğilip torpido gözünü açtı. Oradan bir şeyler alırken ben başımın çarptığım yerini ovalıyordum.
-Dur çek elini oradan ben ilgilenirim. “dedi.
Hemen elimi çektim. Çıkardığı pamuk vs.. ile başımı çarptığım yere pansuman yaptı. Dokunuşları yumuşaktı. Sanki kırılacak bir bibloymuşum gibi hafif dokunuyordu alnıma. O pansuman yaparken ara ara gözlerimiz kilitleniyordu ve bana hafifçe gülümsüyordu. Sanki buna sebep olan o değildi. Az önceki vahşi adam o değildi. Kafam karman çormandı ne düşüneceğimi bilemiyordum. Alnıma yara bandını yapıştırdıktan sonra dudaklarıma belli belirsiz bir öpücük kondurdu. İyice afallamıştım.
-Şimdi ufaklık sana bir süprizim olacak ama cezalı olduğun için birkaç gün bekleyeceksin. Şimdi seni eve bıraktıktan sonra telefonun hep yanında olsun. (hafif bir sesle) Anlaşıldı mı?
-Anlaşıldı.
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

Güzel bir hikaye.. Gerçekse daha da güzel...
Evet gerçek Vaktim oldukça devamını anlatacağım.
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Ne yazık ki cidden Melissa P. tarzında olmuş.
Melissa P. nin sadece filmini izlediğimden kitabının nasıl olduğunu bilemiyorum. Ama madem bir tarz benzeşmesi var hemen okumak niyetindeyim Yorum için teşekkürler.
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Ancak beni eve bıraktıktan sonra arkama bile bakmadan koşarak çıktım apartmanımızın merdivenlerini. Hemen yatağıma koştum ve kalbim deli gibi çarparak öyle bir süre durdum. Ne kadar öyle kalakaldığımdan emin değilim. Cep telefonumu elime aldım ve ne yapacağımı bilmez halde ekranına bakmaya başladım. Sinirle kapattım telefonumu ve yastığımın altına sokuşturdum. Çılgınca bir zevk almıştım telefonumu kapatmaktan. Bu kadar basit bir şeyden nasıl olur da böylesi zevk aldığımı anlayamıyordum ama bu konuda bile sözünü dinlememiş olmak hoşuma gitmişti. Neden sonra bir korku kapladı içimi. Hiç tanımadığım bu adam bana fiziksel zarar vermişti ve görünüşe göre ruhsal olarak da vermeye niyetliydi (!) Ama onu görmem gerektiğini biliyordum. Ya şu anda arıyorsa ve bana ulaşamazsa? Nasılsa öyle ya da böyle denk geleceğiz ve ya şu bahsedip durduğu cezayı daha kötü bir hale sokuyorsam bu hareketimle? Alelacele telefonu kapıp açtım. Orada kaç saat aramasını bekledim bilmiyorum.
Ruh gibiydim. Annemler gelip de beni yemeğe çağırana kadar pek bir şeyin farkında değildim. Alnımı sordular ben de kapıya çarptığımı söyledim. Bunu söylerken yüzlerine bakmamaya özen gösteriyordum.
Tam bir hafta aramadı beni. Abimin telefonundan gizlice telefon numarasını çalmayı düşünmeye başlamıştım. Gittiğim her yerde gözüm telefonda mal gibi bekliyordum. Onu düşündüğümde boğazım kuruyordu. Bir şeyi birileri iki kere söylemeden anlamaz olmuştum. Gözlerinin mavi şimşekliği, kolumu tutuşu, saçlarımı çekişi, dudağıma kondurduğu öpücük adeta bir girdap gibi dönüyordu beynimde. O aramadıkça canım yanıyordu. Neydi şimdi bu? Kedi fare oyunu mu? Ne istiyordu benden?
Sonunda tanımadığım bir numara beni aradı.
-Alo buyurun kimi aramıştınız?
-Seni.
O dakika anlamıştım arayanın o olduğunu. Bir tek kelimesi duygularımı paramparça etmeye yetti. Seni, diyordu telefondaki ses. Oracıkta bayılabilirdim.
-Ooo beyefendi siz bizim gibi yeniyetmeleri arar mıydınız?
-Çok mu bekledin aramamı?
-Ne münasebet, niye bekleyeyim ki? Hem sen kendini ne sanıyorsun?
-Benim bir şey sandığım yok ufaklık, ben senin olmamı istediğin kişiyim. Sense benim ne olduğunu bildiğim kişi.
-Kelime oyunları yapıp aklımı bulandırmasana ya..
-Kapatmamı istersen hemen şimdi kapatırım.
Kilitlendim. Sesimi çıkaramadım. Bir yandan içimden bir ses çığlık çığlığa “Kapat ulan kapat! Kapamazsan adam değilsin” diye bağırıyordu, bir yandan da aynı ses “Kapatırsan ölürüm” diyordu. Sessizlik uzayınca
-Bende öyle tahmin etmiştim. Bu akşamüzeri eline bir paket geçecek. İçindekileri giymeni istiyorum. Sonra da seni gelip alacağım” dedi.
-Ne paketi, ne giymesi? Ne saçmalıyorsun sen?
-Gelen pakettekileri giy ve bana soru sorma!
-Peki be!” Diyip kapattım ama sinir olmuştum sinir! Apar topar eve döndüm ve daha içeri girmemle aşağı kapının zilinin çalınması bir oldu. Diyafona bastım:
-Kim o?
-…. Hanıma bir paket var
Açtım kapıyı. Adam yukarı gelince uzattığı kağıdı imzalayıp aldım paketi. Heyecanla içeri koşup ambalajın yırtılmamasına özen göstererek hızla paketi açtım. İçinden çok hoş bir gece kıyafeti çıktı. İç çamaşırından kulağıma takacağım küpeye, hatta saçıma iliştireceğim tokaya kadar bütün aksesuarları da içindeydi. Dayım zamanında kuyumculukla ilgilendiği için aksesuarların gerçek altın olduğunu fark edebildim ve böyle pahalı hediyeler vermesinin çok garip olduğunu düşünsem de kıyafeti eksiksiz bir şekilde giydim. Bedenimi tam tahmin etmişti ve bu çok hoşuma gitti. Aynada şöyle bir kendime baktım ve yanaklarım iyice kızardı. Simsiyah kadife vücuduma tam oturmuştu. Cömertçe sergilediği göğüs dekoltesi dövmemi açığa çıkarıyor, bel kısmındaki transparan görüntü ise beni bile heyecanlandırıyordu. Sivri topuklu siyah ayakkabılarınsa altı şeffaftı, bir camı andırıyordu. Tam bir mükemmeliyet vardı görüntümde eksik bir şey yoktu. Bir anda aklıma nereden geldiyse bir muziplik geldi ve küpenin tekini yine aksesuarların arasında olan çantaya attım. Küpeyi çıkarmayı ve onun yanına böyle gitmeyi göze almıştım ama yanıma almamayı göze alamamıştım doğrusu. Pakedin içinden çıkan parfümü de kendi parfümümü sürmüş olduğum için sürmedim.
Telefonun çalması ile annemlerin de eve gelmemiş olmasına dua ederek fırladım aşağı. Asansörü bekleyecek sabrım olmadığından koşarak indim. Arabada bekliyordu. İnip kapıyı açarken kıyafetine bir göz attım. Takım elbise cidden çok yakışmıştı. O da gördüğünden memnun kalmış olacak ki başını onaylar şekilde salladı. Gözümü ona dikmemeye özen göstererek yanından geçerken derin bir nefes aldı. Sanırım yolladığı parfümü sürüp sürmediğimi kontrol ediyordu. Sürmemiştim!!! Kalçama öyle bir şaplak attı ki, 5 parmağının izi kaldığına eminim.
-Bu koku sana daha çok yakışmış ama bir daha sana bir şey yolladığımda onu kullan!
Sesimi çıkarmadım ve sağ kalçamın acısından hafif yan oturdum. O yerine geçerken alelacele çantamın içinden küpeyi bulup hemen taktım. Doğrusu bir hatam yakalanınca ikincisini yapmanın yanlış olacağına dair bir his belirmişti içimde.
-Şimdi seni yazlığıma götürüyorum. Orada birkaç arkadaşım var. Parti veriyorum ve partnerim sensin.
Bir anda buz tuttum. Madem bir eve gidecektik niye böyle giyinmiştik? Birkaç arkadaş derken hepsi erkek miydi? Bu adam ne yapmaya çalışıyordu. Karnıma ağrılar giriyordu, bu hiç tanımadığım adamla ben bu kılıkta ne yapıyordum?
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler