MesajTarih: Pzr Mar 30, 2008 2:45 pm Mesaj konusu: (Başlık yok) Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön
mephistophelique demiş ki: � Seç �
Güzel bir hikaye.. Gerçekse daha da güzel...
Evet gerçek Smile Vaktim oldukça devamını anlatacağım.
ÖZRÜNÜ BİLMEYEN ÖZÜNÜ BİLEMEZ!
(H.Bektaş Veli)
Sonuç itibariyle mil bir uzunluk ölçüsüdür ve herhangi bir duygu anlatılırken kullanılması tabiidir. Kendi adıma konuşmak gerekirse, bendeniz de, "millerce" sözcüğünü tercih ediyorum, çünkü "kilometrelerce" sözcüğünden daha güzel geliyor kulağa. Bu benim herhangi bir yazıyı tercüme ettiğimi göstermez..
Tabi herkes düşüncesinde özgürdür. Bendeniz yazınızı ilgiyle takip etmeye devam edeceğim Acid, devamını merakla bekliyorum...
Bazıları benim korkunç biri olduğumu düşünüyor... Hiç bile! Bende bir çocuğun kalbi var; masamda ve bir kavanozun içinde...
Sadece mil meselesi degil, ornegin 'Sen kendi kicini buradan cikarir misin? Yoksa benim tekmeleyerek cikarmami mi tercih edersin?' cumlesi ingilizceden direkt ceviri hissi veriyor. Bunun gibi birkac ifade daha dikkatimi cekti, sanki ucuncu sinif Amerikan filmlerinin kotu dublaji gibi:) Demin de soyledigim gibi heyecanli bir hikaye, her ne ise, devamini ben de okumak isterim.
Hikaye gercekten guzel ve heyecan verici fakat ingilizceden tercume oldugu cok belli oluyor. Benim icin mahzuru yok, okumaya devam edecegim.
İngilizceden tercüme???? :D:D:D:D Yurdum insanı ne kadar önyargılı hayret etmemek elde değil.
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

Tarih: Dün at 3:31 pm Mesaj konusu: (Başlık yok)
acid cim sen baskalarının sozlerıne aldırma bak burdakı buyuk cogunluk deli gb yazının takıpcısı oldu okadar guzel ve surukleyıcı yazıyorsun ki tebrık etmemek elde degıl Katılıyor Harika bira
Çıkmadığı kastedilen yazı bu ise bir önceki sayfada duruyor

Gözleri büyüdü. Korkusunun kokusunu alabiliyordum. Elimi poposuna dokundurduğum anda ters dönüp debelenmeye başladı. Elim altında kaldı ve çok sinirlendim. Tüm gücümle onu yere yuvarladım.
-Seni salak kolumu kıracaktın! Şu ana kadar bana yaptığın her şeyi ödeme zamanı geldi!
Yere düştüğünde canının yanmadığına emindim ama acı çeker gibi suratını buruşturuyordu, umursamadım. Sopayı aldığım gibi tabanlarına vurmaya başladım. Her “çat” sesinde benim de canım yanıyordu. Sonunda dayanamayıp ters döndü ve poposu kabak gibi ortada kalakaldı. Fırsat bu fırsat bir daha kafasına göre dönemeyeceği şekilde ipleri sabitledim. Hafif hafif inliyordu.
Onu aşağılamak erkekliğini unutturmak istiyordum. Çocuktum, bunu nasıl yapabileceğimi tam olarak bilmiyor, sadece hislerimle hareket ediyordum. Bir anlık bir cinnet haliydi belki de benimkisi. Tabanım alev almış gibi yanıyor, ruhumda hiç iyileşmeyecek bir yara açıldığını hissedebiliyordum. Onda da aynı yarayı açmak, unutulmazı olmak istiyordum. Özetle onu seviyor, ondan korkuyor, ona acıyor ve ondan nefret ediyordum. Bütün bu hislerin karmaşası ise bende bir patlama olarak ortaya çıkmıştı.
İnlemesine kulak asmadan masadaki mumlardan iyice erimiş haldekini aldığım gibi poposuna anüsüne gelecek şekilde yakından boca ettim. Ağzında gag olmasaydı çıkan ses çığlık olacaktı eminim.. Bir şeyler söylemeye çalışıyor ama “mmmm” dışında bir şey çıkmıyordu ağzından. Mumun akışını keyifle izledim. Baldırlarının titreyişi görülmeye değerdi. Yavaşça öne dolanıp suratına yaklaştım. Saçlarını tutup yüzüme bakmasını sağladım. O güzelim mavi gözleri dolu dolu bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. “Gagı çıkartacağım ama bağırmayacaksın” dedim. Başını yukarı aşağı hızlı hızlı sallarken o kadar zavallı görünüyordu ki, dayanamadım güldüm. “Ama bağırırsan?” diye sonu açık bir soru sordum. Hızlıca sağa sola başını sallarken gözlerini de fal taşı gibi açmıştı. Bu haliyle banyodan yeni çıkmış silkelenen bir köpeğe benziyordu. Gagı çıkardım.
-B…. Lütfen.. Yeter lütfen. Sana, iki kereden fazla vurmayacaktım. Ne olur dur! Dayanamıyorum….
Bunları söylerken yarı ağlıyor, yarı kekeliyordu. Bir anda durumdan soğudum. Şöyle bir etrafıma baktım. Ne işim vardı burada? Hem kendisi her şeyi yapmaya açık iken kendisine yapıldığında bu denli zavallılaşan bir adam benim yanıma yakışır mıydı? Nerdeydi o otoriter, dizlerimin bağının çözülmesine sebep olan adam? Bağlanınca bu kadar basitleşen bir zavallıyla ne yapılabilirdi ki?
Onu o halde bırakıp hızla giyindim. Bu arada “Gitme lütfen, beni çöz. Oturup konuşalım” şeklinde bir dolu beyit düzüyordu” Ama ben oralı bile değildim. Aşağı inip taksi çağırıp eve döndüm. Döndüğümde evde kimsecikler yoktu. Çırılçıplak soyunup yatağıma yattım ve ağlayarak uykuya daldım.
Aradan ne kadar zaman geçtiğine emin değilim. Telefonum çaldı;
-Benim Ç….
-Ne var?
-Senden sonra S. Odama gelip beni o halde buldu.
-Bana ne.
-Ne yapmaya çalışıyorsun?
-Hayatıma devam etmeye... Mümkünse sensiz!
-Ben sana ne yaptım ki?
-Sorun ne yaptığın değil, ne yapamadığın. Bunları tartışmak istemiyorum. Bir daha beni arama aksi halde abime olan biten her şeyi anlatırım!
-Ama B….
-YETER! Bir daha beni arama!
Telefonu yüzüne kapattım. Ondan sonra da bir daha karşılaşmadık. Bu acemice yaşadığım BDSM nedir bilmezken deneyimlediğim bir olaydı sadece. Başını anlatmadan bir şeylerin sonunu anlatmak anlamsızdır. Çevremdeki insanların sevgileri benimkiden ne denli farklıydı bunu da bir açıklamak isterim izninizle. Hatta bir örnekle başlayayım:
Bir erkek ve kadın vardır..
Birbirlerini çok sevmektedirler fakat kadın ayrılır..
Sebep ‘erkek bana hiçbir şey anlatmıyor’…
Arkadaşları olan bir erkek arayı bulmak ister..
Erkeğe sorar;
-Niye hiçbir şey anlatmıyorsun kıza?
Erkek;
-Sabahtan akşama kadar çalışıyorum,akşam eve geldiğimde mutlu,yüzünde güller açan bir kadın karşılıyor beni.İşimde işittiğim azarlardan,selam vermeye bile tenezzül etmeyeceğim bir dünya adamın götünü nasıl yaladığımı mı anlatacağım ona? Ne diyeceğim eve gelince,HAYAT BENİ SİKİYOR mu diyeceğim?
Sevgi ne zaman bitiyor acaba? Ne zaman insan alışıyor karşısındakine? Alışmadan az önce mi, yoksa sonra mı bitiyor sevgi? Neyse, önemli olan öyle ya da böyle bitiyor olması. Bir gün önce sempatik gelen bir özellik bir gün sonra midenin bulanmasına neden olabiliyor. Sonra bir an kendinle baş başa kalıp “Biz bu hale nasıl geldik?” sorusunu sormaya başlıyorsun. Kokusunu duymadan, gözlerine bakmadan uyuyamazken bir anda rastlaşmak istemediğin tanıdık halini nasıl alabilir ki sevdiğin adam? “Sevdiğim adam” kelimelerini bir arada kullanınca aklına düşen simasının yerini nasıl koskoca bir kara delik alır da, yaşadığınız güzel günleri de yutuverir? İnsanlar mutlu olmak için bir ilişkiye başlayıp, ilişki acı vermeye başlayınca neden bitirmezler ve acıdan da adeta zevk alırlar? Kanser olmuş memeni sevmek gibi bir şey bu. Bütün bedenine yayılacağını, seni süründürerek öldüreceğini bile bile vazgeçemezsin göğsünden. Yarım yaşamak istemezsin. Ama bunun ağrısı, sancısı? Değer mi, daha doğrusu değmeli mi? Hayat bu kadar kısayken neden bu denli bağımlılık, adanmışlık? Bence değer ama normal insanlar için farklı tabi ki.
Bir gün önce kahkahalarla güldüğün espriler nasıl olur da bayağı ve adi gelmeye başlar? Aslında neden çok basit; devamlı o kişiyle birlikte olduğu için senin için özel olması gereken bir espri başkasına yapıldığında kalitesini kaybeder. Değerini, özelliğini, güzelliğini ve en önemlisi saygınlığını kaybeder. İnsanlar hazırcıdır. İşin en kötü yanı senin bir gün önce yaptığın bir espriyi kendi zekâsının ürünü gibi sunması ve senin zekânı diğer insanların içerisinde küçümsemesi olabilir bunun cevabı.
Tamam. Ele aldığımız erkek profili direkt soğutan cins bir model. Daha saygılı bir model alalım elimize. Bu model de ilişkinize ve size duyduğu saygıdan ötürü aranızdaki özel ilişkiyi bir iş ilişkisine döndürmeye meyilli bir erkek olabilitesi çok muhtemel görünen tip. Hatta çoğu zaman akit imzalatmaya kalkabilir bazı konularda karara vardığınız zaman.
Neden bir erkeğin bir şeyi varsa diğer şeyi fiyasko olmak zorunda? Mesela cinsellikte çok iyi fakat, anti sosyal. Sosyal fakat, diğer insanlarla ilgilenmeye başlayınca sizi unutuyor. Dans etmekten nefret ediyor, sizi danslı eğlence yerlerine götürmeye bayılıyor lakin dansa kaldırmıyor. İçince sapıtıyor. Muhabbeti çok iyi ama, sizin diğer insanlarla diyalogunuzu kıskanıyor. Gezmekten çok zevk alıyor fakat bir yerlere gitmeye parası yok. Sizi aldatmıyor fakat, yanınızdan geçen kadınlara öküz gibi bakıyor. Aile kavramına çok düşkün ama, kendi ailesi yada sizin ailenizle geçinemiyor sorun yaratıyor gibi… Bu örnekler daha uzayıp gidebilir. Hatta ilginçtir bütün bu falsolar aynı erkekte toplanmış da olabilir. Peki çözüm nedir?
Sigarayı yada alkolü bırakır gibi bırakmak lazım bu tür ilişkileri. Profesyonel birinden yardım alarak, çevreden dayanışma talep ederek ama hepsinden önemlisi bırakmayı gerçekten isteyerek. (Daha kestirme yol, öldürün herifi!)
Arkadaşlık ilişkileri de pek farklı değil. Neticede onlar da ikili ilişki... Özellikle de bir kadınla erkeğin arkadaşlığı cidden derinine inilmesi gereken bir konu. Bir kadınla bir erkeğin çok samimilerse yatmadığına inanmak için kadının veya erkeğin bir sorunu olduğuna inanmak cidden şart olmuş durumda toplumumuzda. Fakat bunu bir de farklı yönü var; adı geçen kadın ve erkeğin samimiyet derecesi arttıkça kıskançlık giriyor devreye. Garip bir sahiplenme duygusu. İki gün önce erkek yada kadın rahat rahat sevgililerinden bahsederlerken önce anlatım tutuklaşıyor. "Acaba bunu anlatmalı mıyım, tepkisi ne olur?" gibi düşünceler rahatsız etmeye başlıyor beyni. Biraz daha ilerleyen safhalarda ise kendimize dönüp bakmaya başlıyoruz. Çünkü konuşmalar bizi o yöne sevk ediyor. "Yahu bana ne oluyor, niye bu kız o aptal erkek arkadaşından bahsederken sinirlerim geriliyor?" demeye başlıyor erkek. Kız da "Hıh, sen bana o uyuz karıyı anlatıp durur musun? Böyle göt ederler adamı!" demeye getiriyor. Pekiyi bunun bir çözümü var mı?
Onu da bilim adamları bulsun! Aşkın kimyasını çözen bunu da çözer. Hatta belki çözmüştür de benim haberim yoktur. Neyse konumuza dönelim biraz daha. Bu ilişkiden sonra pek iflah olduğum söylenemez. Kesinlikle normal bir cinsel yaşantım olamadı. En basit örneklerden birisi gayet normal erkekleri çileden çıkarmam olabilir.
Gece yarısıydı. Çevresinde kocaman bir hale ile dolunayın yansıması denize vuruyor, gölgelerden ikonalar oluşmuş suda muhteşem yakamozlar dans ediyordu. Sahilde gür bir orman vardı ve sessiz gecede yaprak hışırtıları ile, durgun denizdeki dalgaların kıyıyı adeta okşamasından kaynaklanan kakofoniden başkası duyulmuyordu. Böyle bir an için Tanrı’nın paletinden çıkma bir geceydi.
-Seni çok seviyorum.” dedi O….
-Bende seni….” diye karşılık verdim fısıltıdan biraz yüksek bir sesle.
Öpüşmek ne kadarda haz verici bir duyguydu benim için. Özellikle de bu sevdiğim, uzun zamandır arzuladığım bir adamla olacaksa. Kim bilir kaç defa kurmuştum Onun’la ilk öpüşmemin hayalini.
Sahilin denizle birleştiği yerde üzerlerinde deniz kıyafetlerimizle yatıyorduk. Ben üzerimde O…’ın hediye ettiği siyah renkli ve eteklikli bikini olduğu halde vücut sıcaklığımın arttığını hissediyordum ve, beklenti ile kalp atışlarım hızlanıyordu. Sırt üstü uzanmıştım. Yattığım yerden yıldızları, O…’ın birkaç santim yukarıdan bana bakan gözlerini ve uzun zamandır arzulamakta olduğum yumuşacık dudaklarını izliyordum. O… ise bir dirseği üzerine kalkmış benim sevgi dolu bakışlarıma karşılık veriyor, ara sıra da hafif bir iç geçirme salıveriyordu.
-O kadar güzelsin ki….” diyecek oldum
Yıldızların ışığı gözlerinin parlamasına, zaten ölümcül bir şekilde çekici olan kahverengi gözlerinin etkileyiciliğinin kat be kat artmasına neden oluyordu. En güzeli de bu sözleri içten gelerek söylemesi, benim de buna inanmamdı.
Onun sözünü bitirmesine olanak tanımadan elimi zarifçe onun biçimli, doğuştan gülkurusu rengindeki dudaklarına götürüp “şşşt” dedim ve başımı hafifçe yerden kaldırarak yüzümü Onunkine yaklaştırıp dudaklarımı araladım. O bir süre bana baktı. O birkaç saniye benim için haftalar kadar uzadı adeta. Kalbim küt küt atıyor, nefesimi kontrol edemiyordum.
Ağzını kapatan elimi önce eliyle kavradı ve benim çekmeme olanak vermeden parmak uçlarımın her birine dört küçük öpücük kondurdu. Ardından güzel olduğu kadar marifetlide olan dudaklarını bileğinden kaydırıp dudaklarıma yöneltti.
Bu beklenenden daha muhteşemdi. İkimiz de önce birbirimizin gözlerinin derinliklerinde kaybolmuş, ardından da bakışlarımızı göz kapaklarımızın ardına gizleyerek dudaklarımızın dokunuşuyla ürpermiştik. İlk öpücükten sonra bir an uzaklaşıp tekrar birbirimize baktık. Hafif bir gülümseme ile tekrar dudaklar birleşirken dillerimiz birbirine dolanıyor, adeta çölde susuz kalmışçasına öpüşüyorduk. Onun eli belimi sarmalarken bende elini onun ensesine atmış saçlarını okşuyordum. Öpüşme daha ısrarlı bir havaya bürünmeye, bedenlerimiz arzu ile kıvranmaya başladı.
Onun elleri bedenimde örümcekler gibi geziniyor, başını kaldırıp gözleriyle bedenimi adeta içerken hafifçe titriyor ve kalbim Onun kabarmış olan erkekliğini bacağında hissetmekten ötürü deli gibi çarpıyordu.
Evet; öpüşmeyi, bu anın gelmesini çok istemiştim. Hatta bunu ummuş, beklemiştim. Ya sonra, şimdi ne olacaktı? Elbette sevdiğim adamla birbirlerimizi bu denli arzularken diğer kızların yaptığı gibi bir dünya kızsal zırvalık sıralayıp ‘dur’ demeyecektim. Ama bu kadar da kolay olmamalıydı….
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Onu hafifçe iterek kendimden uzaklaştırdım ve gözlerinin kısılıp karardığını görmek beni derinden yaraladı. Bu kısılma şehvetten değildi, yanlış anlamıştı işte. Kendisini tahrik edip yarı yolda bırakacağımı sanmıştı. Onun bakış açısına göre ben ona aşık değildim. Hiçbir kız aşık olduğu erkekle yaşayabileceği en güzel anda kendini böyle geri çekmezdi, çekememeliydi. Gerçekten aşık olsam beynim değil kalbim galip gelirdi diye düşünüyordu. Neden sonra ben nefesimi düzene sokmaya çalışır, incinmiş bir ifade ile yüzüne bakarken kendi bakışlarının acımasızlığını, yüzünden düşünmekte olduğu her şeyin okunabildiğini fark etti. Ben ona aşık olmasam da uğruna ölebileceği kadındım ve yanındaydım bu kadarı ona yetmeliydi. Bana düzgün ve pırıl pırıl dişlerini gözler önüne seren bir gülümseme yöneltti, bedenini geri çekerek bana her şeyi oluruna bıraktığını ve düşüncelerime saygı duyduğunu göstermek istedi hareketiyle.
Bu hareket her ne kadar hoşuma gitse de aslında hiç de böylesine bir andan kaçınmaya niyetim yoktu. Sadece biraz daha uzatmak istiyordum o özel anın kaçınılmaz hazzına varmayı.
Nazikçe ayağa kalktım. Dalgalar ayaklarımı yalıyordu adeta. Ona yüzümü dönerken gülümsüyordum. O bu gülümsemede bir farklılık hissetti ve hissettikleri onu epey heyecanlandırdı. Onu baştan ayağa süzüyordum, süzerken göğsüm inip kalkıyor, Onun kendini çıplak hissetmesine neden oluyordum. Heyecanlandığını gösterir delil de gözlerimin önündeydi.
-Denize giriyorum” dedim
-Tamam.
-Denize çıplak giriyorum!
-Ne?” diye fısıldayabildi. Karşısında bikinimin eteğinden başlayarak üstümdekileri çıkarmaya başladım. Bikinimin üstünü dimdik göğüslerimi hafifçe sallanacak şekilde ayarlayarak çıkarırken sadece şaşkınca bakabildi.
Çıkardığım etekliği ve bikini üstünü onun suratına doğru zarif bir ayak hareketiyle attım. İkisini de yakalarken gözlerini benden bir an bile ayırmıyordu. Arkamı dönüp altımı da çıkarırken garibimin gırtlağından bir inilti çıkıverdi. Bikinin altı o yakalayamadan suratına gelmiş ve koku onu iyice çılgına çevirmişti.
Yavaşça denize girerken yuvarlak hatlarımın ay ışığında muhteşem göründüğünü tahmin edebiliyordum, dalga dalga sarı saçlarım belime kadar iniyor ve kalçalarıma daha bir dikkat çekiyordu. Buraya kadardı. Daha fazla dayanma şansı yoktu. Süratle soyunup ben daha yarı belime kadar suyun içine girmeden yavaşça suya dalmış, bir anda önüme çıkarak bir çığlık koyuvermeme neden olmuştu. Çığlığı hiç umursamadan dudaklarını acı verecek şekilde bastırarak dudaklarımı ezdi. Bir yandan da suyun deviminden faydalanarak kıyıdan biraz uzaklaşıp bel hizasına geldi. İlk başta korkmuş olmama karşın –karşımdakinin kim olduğunu anlayınca- bu öpüşe karşılık veriyor, bacaklarımı beline dolayarak kadınlık organımı, erkeğin çoktan dimdik hale gelmiş erkekliğine dokunduruyordum.
Uzaktan gelen biri için, denizde romantik bir nüans yakalamış bir çift öpüşüyordu. Kız kollarını erkeğin beline dolamış, erkekte kızın beline sarılmıştı. Ama gören birisi olmadığı gibi durumda bundan ibaret değildi.
Benim için artık nerede olduğumun, hangi zamanda ya da kim olduğumun bir önemi yoktu. Sadece kiminle olduğuydum umursadığım. O’ydu, tek gerçek aşkım! Onun içinde durum pek farklı değildi. Hayatından geçip gitmiş onca kadının hiçbir önemi yoktu artık. İşteydi; bütün dokunuşum, bütün gizemim ve bütün güzelliğim ile karşısındaydım ama hepsinden önemlisi onun kadını olmak üzereydim. Her şeyiyle ona ait olacaktı biricik bebeği.
Belimi sağ eliyle tutarken sol eliyle de göğsümü sıkıyor, inlememe neden oluyordu. Başını eğdi, bedenimi suyun yüzeyine çıkardı, tuzlu suya aldırmadan dimdik olmuş göğüslerimi diliyle okşamaya başladı ve erkekliğini artan bir arzu ile bastırarak zamanın geldiğini belli etti. Elim ile yardım ederek birleştirdim bedenleri. İlişki gerçekleştiği anda hafif bir çığlık koyuverdim ve erkek çığlıkla daha da vahşileşti. Belden yukarım kâh suyun üstüne çıkıyor, kâh altına gömülüyordu ancak, göğüslerim genelde suyun yüzeyinde kalıyor, oğlanı büsbütün kışkırtıyordu. Ama ben boğulacağımı düşünmeye başlamıştım.. Çünkü göğsümde olan elleri boğazıma yapışmış dürtüşleri iyice hoyratlaşmıştı.
Saçlarım suyun içinde yastığa yayılmış gibiydi fakat bambaşka bir ahenkle kıvrılıyor, berrak denizde vücudum bir rüyaymışçasına ışıldıyordu. Her dürtüşte dudaklarımdan dökülen iniltiye daha fazla dayanamayacaktı. Neden sonra fark etti ki benim de dayanacak halim kalmamıştı. Göğsümü bir eli ile sıkarken koparacağını düşündüm bir an, gidiş gelişleri hızlandı, artık inlemekten çok çığlık atar gibiydim ve ikimiz de aynı anda titremeye başladık.
Bu beraberliğin burada bitmeyeceğini ve uyumlarımızın kolayca bozulmayacağını düşünüyor, sınır tanımadığımız için yaşanacak anları şimdiden merak ediyorduk.
Gözlerinin derinliklerine dikti gözlerini. Organı hala içimdeydi ve mutlulukla gülümsüyordum.
-Seni seviyorum” dedim.
-Kadınım” dedi hırıltılı ve kısık bariton sesiyle.
Dudaklarımız tekrar buluştu ve öylece sarılmış öpüşürken cıvıldayan kuşların seslerini duymaya başladık. Yeni bir gün doğmuştu.
Denizden çıktık ve aynı yere geri döndük. Biraz su yutmuştum. Biraz da sersemlemiştim. Bana dönüp:
-Bir an seni öldürmek istedim. Bana bir daha öyle bakma.
-Ne yaptım ki?
-Bilmiyorum bakışında bir şey var tarif edemiyorum. Ama sana zarar vermek istedim.
-Gülümsedim. Sence itiraz eder miydim?
Şok olmuştu.
-Arkanı dön! Dedi.
Döndüm. Kalçama öyle bir tokat patlattı ki. Dudaklarımdan dökülen iniltiyi bastıramadım. 10-15 tane tokat attı. Dönüp;
-Bu şimdi hoşuna mı gidiyor senin?
Sesi çıkarmadım.
-Hayatım bunu bir ara konuşmamız lazım. Diyince büyük bir düş kırıklığı yaşadım. Halbuki gayet iyi gidiyordu ne gerek vardı ki böyle bir psikolojik seansa? Olmayacaktı yürümeyecekti. Beni eve bıraktıktan sonra onu bir daha aramadım.
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Hayatıma pek çok kişi girdi ve girdiği gibi çıktı. Yüzünü bile hatırlamadığım onlarca adam ya da kadın… İlişkilerimin hiç birini “normal” olarak adlandıramam. Ne cinsel ne de tinsel bazda normal bir yanı yoktu.
Arkadaşlıklarım ise hep gelip geçiciydi. Bir şeylerin arayışındaydım ama ne olduğunu adlandıramıyordum. Hiç durmadan fanteziler üreten bir beynim vardı ve karşımdakilerin en büyük derdi bana yetememe korkusundan kaynaklanan kıskançlık krizleri oluyordu. Ama hayatımda kalıcı arkadaşlıklarım da oldu. Bunca zamandır tanıdığım Y… gibi ama onu sonra anlatacağım.
Psikolojik sorunlarım olduğuna inanmaya başlamıştım. Neden diğer insanlar gibi sevişemiyordum, neden vücudumu ya da beynimi uyaracak etkenlere ihtiyaç duyuyordum? Tecavüz gibi bir şeyden tiksinmem gerekirken bunu neden kafamda tasarlayıp mastürbasyon yapıyordum? Karşımdaki insanın canını yakmak neden bu denli uyarıyordu beni? Bütün bunlara cevap bulamadıkça kabuğuma çekilmeye başladım ve karar verdim düzgün bir ilişkiye ihtiyacım olduğuna. Buna da çok uygun birini buldum.. En azından o an için öyle olduğuna inanıyordum.
Sonunda ben de O…’a aşık oldum. Nişanlandım. 4 sene boyunca bir evin dört duvarına hapsettim kendimi. Çünkü o çocuklarını doğurmak isteyeceğim adamdı. İlişkimizde büyük eksiklikler olduğunu her ne kadar fark etmiş olsam da aşıktım. Görmek istemedim ve görmedim. Kompleksli idi. Mali durumumun ve çevredeki statümün ondan daha iyi olmasını hazmedemiyordu. Uçan kuştan bile kıskanıyordu. Giydiğime, yediğime, içtiğime, arkadaşlıklarıma karışıyordu. Ben de bunlara boyun eğmeyince olay büyüyordu. Kaybetme korkusu ile bana saldırıyor, ben de bunu fark edip alaycı tavırlara bürününce iyice çileden çıkıyordu.. Mamafih ilişkide kaçınılmaz son, can hırraş kavgalar, ağza alınmayacak hakaretler, karşılıklı sidik yarışları, patlatılan bir tokadın ardından benim affetmem ve ardı arkası kesilmeyen dayak seansları.. Son dönemlerde cinselliğimiz de iyice monotonlaşınca bir gıdım olan özgüveni de kayboldu. İyice hırçınlaştı. Osuruktan sebeplerle kavga çıkarıyor, bir erkekle selamlaşacak olsam günümü burnumdan getiriyordu. Bu kıskançlık nöbetinden kaynaklanan kavgaların birinde benim bayılmam ayıldığımda hala dayak yiyor olmam ve onu bıçaklayıp adliyelik olmamızla son bulan hastalıklı bir ilişkiydi…
İlişki biter bitmez atladığım gibi Köprülü Kanyon’a gittim. Yeniden rafting rehberliği yapmak istediğimi söyleyince hemen işe aldılar. Orada tanıştığım C… ile bir şeyler yaşamaya başladık. Daha doğrusu ben çocuğa işkence etmeye başladım desem daha doğru olur. İçimde fokurdayan duygulara engel olamıyordum. C...’a emirler yağdırıyor her türlü hizmetime koşturuyordum. Hatta o kadar ki onu rescue rope ile bağlayıp bungalow’da falakaya yatırmıştım, döndüğümde odamı temiz bulmadığım için. O da bundan garip bir haz alıyordu. Gözlerinde görebiliyordum. Bunun dışında dışarıda arkadaşların arasında hiç bunlardan bahsetmediğimiz gibi normal zamanlarda da arkadaştık. Ama bir an bir bakış oluyor, bir kelime duyuyorduk ve başka bir frekansa akıyorduk. Bunu hala tam olarak tanımlayamıyorum. Tek bildiğim bana iyi geldiği idi ve sorgulamaktan vaz geçmeye başlamış, yaşamımın akışına vermiştim kendimi. Rafting yaptığım nehirde oradan oraya sürüklenen kayıp bir kürek gibiydim. Ne tam anlamı ile eğilerek savrulabiliyor, ne batıyor ne de çıkıyordum. Sadece nehirle beraber akıyordum ve beni durdurabilecek daha büyük bir güç yoktu nehir tersine akmadığı sürece.
Sonunda kış geldi ve ben evime döndüm. Yine kendimi dinlemeye başladım ve beyin hücrelerimdeki bütün kapalı kapılar ardına kadar açıldı. Bu bunalımın ardından internete verdim kendimi. Travian adlı online bir oyuna sardım ve ne mutlu bir tesadüftür ki cicikis ile bu online oyunda tanıştık. Aylar süren gece gündüz sohbet ve dertleşmelerimizin neticesinde bana bir gün BDSM’den bahsetti. İncelemeye başladık beraber. İnceledikçe kendimden bir şeyler buluyordum. Yaşadıklarım, hangi sınıfa sokabileceğimi bilmediğim puzzle parçaları gibi yerine oturuyordu beynimde. Arkadaşlarıma yaşadıklarımdan bahsettiğimde gözlerinin büyüdüğü şeyleri yaşayan bir dolu insan vardı! Hatta bir çoğu alenen kendini deklare ettiği halde pek çok şeyi yaşamamışken, ben çoktan yarı yola geldiğimi görünce bir sevinçtir kapladı içimi. Evet… ben normaldim! Hatta duygularımı da artık paylaşabileceğim platformlar vardı.
Hikayemi yazmaya başladım. Düşüncelerimi, yaşayışımı aktarmaktan keyif alıyordum. Daha detaylı bir şekilde anlatmaktı hedefim ama yoğun ısrar üzerine hikayemin başlığındaki noktaya gelmek istiyorum. Bana ve Masterıma!
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler