Sabahtan akşama nette cirit atmaktan hayli sıkılmıştım. Zaten vampir gibi geceleri yaşamaya başladığımdan gün ışığına hasret kalmıştım. Ö… diye bir arkadaşım aradı;
-Naber lan manyak napıyon?
-Valla ne yapayım net başında pinekliyorum. Sen?
-Canım sıkılıyo hadi gel The Bar’a gidelim.
-Bok mu var The Bar’da, olm sen hala sıkılmadın mı oraya gitmekten?
-Yaw başka gitcek yer mi var aq?
-İyi gel beni al gidelim o zaman.
-Yaw kızım bir kere de kıçını kaldır da sen gel yahu!
-Lan ipnetor bende araba mı var?
-Yaw arabam olması benim suçum mu?
-Sikime kadar Ö…. Gelip almıyorsan ben de çıkmıyorum. Kapiş?
-Yaw bıktım senden!
-Ben de seni seviyorum.
-Saat sekizde gelirim.
-Sekiz buçukta kapımın önünden al beni.
-Tamam.
Hazırlanıp tam vaktinde aşağı indim. Ö… çoktan gelmiş beni bekliyordu. Nuh nebiden kalmış, 85 model BMW sine atladık. O sırada Y… aradı;
-Ne haber güzelim?
-İyidir canım sen nasılsın?
-İyiyim. İşin var mı bugün?
-Ö… ile buluştuk The Bar’a gidecektik.
-Ben bugün Demlikte çalıyorum.
-Eee?
-Madem bara gideceksin yanıma gel.
-Yaw yok çekemem şimdi canlı müzik falan.
-Sana neyi çekip neyi çekemeyeceğini sormadım. Hemen Ö…’a söylüyorsun ve buraya geliyorsun.
-Tamam geliyorum.” Dedikten sonra apar topar telefonu kapadım. Ne kadar ilginç bir konuşma idi bu böyle diye kafamdan geçirmeye başladım. Y… böyle emir cümleleri kuran bir tip değildi. Canı sıkkın herhalde diye düşünüp çok da üstünde durmadım. Ö…’a durumu izah ettim. Demlik’e gittik. Y… güzelim bariton sesi ile Knock’n on heavens door şarkısını çalıyordu.
Yıllardır yeri gelip sırlarımı paylaştığım, yeri gelip yatağımı paylaştığım, ilişkilerime şahit olmuş ve ilişkilerine şahit olduğum insan… Onu kendimden bile iyi tanıdığımı düşünürdüm. Gözlerini gözlerime diktiğinde bir an tepeden tırnağa ürperdim. Sanki karnımın içinde bir dolu kelebek vardı ve hepsi de aynı anda kanat çırpmaya karar vermişti. O nasıl bakıştı öyle? Sanki karşısında çırılçıplaktım! Hafifçe gülümsedi, ama alaycı bir gülümseme idi sanki. İçeri girip onunla göz göze gelip donakalmıştım. Ö… kolumdan çekiştiriyordu ama ben sanki olduğum yere kök salmış gibiydim. Gözlerim gözlerine takılıp kalmıştı işte! Kıpırdayamıyordum. Nedenini anlamadığım bir şekilde geçip de bir yere oturamıyordum. Ö…;
-Kızım manyadın mı? Öküz gibi ne bakıyon Y…’a?.....Aloo sana diyorum! Lan geçsene şu masaya! Ohoo kızım daha bişey içmedik kafan mı güzel aq?
Cevap veremiyordum. Hala bakıyordum kös kös. Y…. başı ile bir masayı gösterdi. Sanki işaret bekliyormuş gibi fırladım o masaya. Bakışlarını çektiği anda dizlerimin bağı çözülmüştü zaten. Bu neydi şimdi böyle? Kendi kendime içimden düşünmeye başladım:
Yahu 26 yaşındayım ben, daha önce gördüğüm tanıdığım, bildiğim bir adam. Ne oluyor bana? Aşık falan mı oluyorum? Rezil oldum kaldım öyle girişte. Ö…’da hala bir şeyler söylüyor... Duyan beri gelsin. Ama düşünce trafiğimi engellediği için dayanamayıp patladım;
-Lan bi sus!
-B… bak iyi değilsen eve gidelim?
-Yaw Allah aşkına bak Allah’ın adını verdim bir sus yaw, bir kendime geleyim, salak gibi oldum, bişey sorma bir dur”.
-Tamam bişey içecek misin?
-Beş tane tekila bir tane de miller söyle bana.
-Oha, çüş, issss!
-Lan söyle Allah Allah.. senin bünye ile benimki bir mi? Sen bir birada sarhoş olmaya devam et ama benim ne içtiğime karışma!
-Tamam be sustuk. Bugün formundasın yine.
-Öyleyim. Şimdi az bir rahat bırak beni de kendime geleyim.
Özkan’ın kalkması ile bir an dönüp Y…’a baktım. Tam o sırada şarkı bitti. Dinlemekte olan tiplere dönüp; “Şimdiki şarkıyı benim için çok değerli olan birine ithaf etmek istiyorum. Hatta gitarı da arkadaşıma bırakıyorum, o kişiyi dansa kaldıracağım. Sizler için sakıncası var mı?”
Tabi bir anda alkış kıyamet.. Ben de dahil herkes suratında bir gülümseme ile alkışlamaya ve wuhhuuu nidaları ile Y…’a destek olmaya başladık. Ama içimde bir yerlerde kıskançlığın zehirli çiçeklerinin açtığını biliyordum. “Salaksın sen! Salak!!!” diye kendime kızıyordum. Gitarını yavaşça kenara koydu. Ayağa kalktı ve önce bana paralele giderken bir anda fikir değiştirmiş gibi benim masama doğru gelmeye başladı! İçimden tek bir kelime geçti… “Hasss….”
Masam geldiğinde durdu ve;
-Kalk ayağa!
-Yuh Y…. böle mi dansa kaldırılır? Diye sorarken çoktan elini tutup ayağa kalkmıştım refleksif olarak.
-Kimi nasıl dansa kaldıracağımı bilirim merak etme.
Papatya gibisin beyaz ve ince şarkısı sahneye adımızı attığımız anda çalmaya başladı. Bir anda bakışlarımız yine kenetlendi. Y… tek elini kaldırdı elimi uzattım tek hareketi ile belimi kavradı ve tango başladı! Gözlerimizi birbirimizden ayırmadan dans etmeye başladık. Ama ne dans! Soluğum kesiliyor dönüşlerde ve ayak hareketlerinde kalbim yerinden çıkacak sanıyordum. Her yanımdan ter fışkırıyor, arada gözlerimi ayırıp nereye gittiğime bakmak istiyor fakat başaramıyordum. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Dansın sonunda kalbim yerinden fırlayacak gibi atar nefesimi kontrol edemezken bir anda öptü beni! Neye uğradığımı şaşırmıştım. Elimde olmadan karşılık verdim. Sonra bir anda milletin alkışlaması ve ooo sesleri ile kendime geldim. Fısıldayarak;
-Manyadın mı sen Y…? Ne yapıyorsun? Ben senin sevgilin değilim! Ayrıca milletin içinde yapılacak şey mi bu?
-Kes sesini B… otur yerine bu konuyu baş başa iken tekrar tartışırız.
-Ama?
-Aması yok, geç yerine otur bak Ö… gelmiş.. O masadakileri kim içecek?
-Ben.
Hiçbir şey söylemedi. Çenemden tutup başımı kaldırdı ve yine öyle bakmaya başladı. Başını hafifçe sağa sola salladı, o kadar yavaştı ki... Konuşmasa da ne dediğini gayet açık ifade etmişti. “Seni ayık istiyorum ve sen bugün içerek elimden kurtulamazsın. Çünkü ancak sarhoşken sana bir şey yapmam!“. Resmen duyulmayan kelimeler gözlerinden dökülmüştü. Hafifçe kekeleyerek;
-Ama Y.. şimdi söyledim içmezsem olmaz ki..
Y.. Bana bakmaya devam ederek bir anda bağırmaya başladı;
-Bugün herkese benden tekila!
Bir an geriye sıçradım. Ama neden sonra gülümsedim. O da bana gülümsedi;
-Eh dağıtmaya başla..
-Adisin biliyorsun değil mi?
-Beni bu yüzden seviyorsun.” Diyip ufak bir öpücük kondurdu ve sahneye geri döndü.
Ö…’la muhabbet ettik biraz. Ara ara Y.. la göz göze geldik ve işin doğrusu baya eğlendik. Sonra Ö… yarın işim var diyerek evine gitmek istedi, Y… beni eve bırakabileceğini söyleyince tek başına döndü. Y…’un işi bittiğinde ikimiz de çakırkeyiftik. Hiçbir şey söylemeden eşyalarımızı toplayıp çıktık. Biraz Kaleiçi’nde dolaştık. Bu arada aramızda sanki söylenecek hiçbir şey kalmamış gibi konuşmuyorduk. Aklıma bir dolu kelime geliyor ama bu kelimeler bir türlü bir araya gelip de cümle oluşturmuyordu. Onunsa düşünceli bir hali vardı. Ne düşünüyorsun diye sormamak için kendimi sıkıyordum. Nefret ederim kadınların erkeğe,’ ne düşünüyorsun, beni seviyor musun’ gibi abesle iştigal sorular sormasından. Ama içim içimi yiyordu. Neden sonra bir anda bana dönüp;
-Hadi gel stüdyoya gidiyoruz.
-Ne stüdyosu?
-Kayıt stüdyosu.
-Niye ki?
-Canım istedi.
-Hayda.. Ne işimiz var stüdyoda kuzum?
-B.. Soru sorma! Stüdyoya gidiyoruz diyorsam stüdyoya gidiyoruz. Nokta!
Bir anda sesim soluğum kesildi. Y…’un çok güzel bir ses tonu vardır. İlk defa sesini bu kadar otoriter kullandığını görüyordum. Sekiz-dokuz senede hiç mi tanımamıştım bu adamı? Hiç bu türlü bakmamış, hiç bu türlü konuşmamıştı benimle.. Bırak hepsini o kadar nezaket sahibi idi ki, emretmek bir yana ricasız hiçbir şey yapmazdı. Anlamadığım ben niye her şeye eywallah diyordum? Aklım başımdan gitmiş gibiydi sanki. Aklıma BDSM ile ilgili onca şey geldi ve kendi kendime gülümsedim. Sanırım sub yanım ağır basıyordu ve Y.. farkında olmadan bu hareketleri ile beni etkiliyordu.
Stüdyoya geldiğimizde bizim evin dibinde olduğunu fark ettim. İçeri girdiğimizde hemen bana gezdirmeye başladı. Güzel bir mekândı. Kanepeye oturdu.
-Gel yanıma.
Yanına gittim ve öpüşmeye başladık. Gayet normal gelişen bir sevişme iken bir anda şeytan mı dürttü ne olduysa parmağımı anüsüne dokundurdum. Hafifçe başını çekti ve bir anda saçlarıma yapıştığı gibi domalttı! Hiç ıslatmadan anüsüme öyle bir girdi ki, resmen can havli ile bağırdım. Kafamı koltuğun kenarına bastırarak çığlıklarımı boğdu. Bir yandan da kalçama deli gibi şaplak atıyor, yapıştığı saçlarımı parmakları ile çekip başımı avucu ile iyice koltuğa bastırıyordu. Bir anda içimde çıkıp beni kenara savurdu.
-Anüse karşı zaafın var öyle mi? Ama daha kimin anüsüne dokunup kiminkine dokunulmayacağımı bilmiyorsun ufaklık!
Gözümden istemsiz olarak yaşlar süzülüyordu. Salak gibi bakıyordum. Ne oluyordu bu adama?
Canım yanıyor, hıçkırıklarıma hâkim olamıyordum. Alt tarafı dokunmuştum ne vardı bunda bu kadar büyütülecek? Ayağa kalktım kırık dökük bir halde.
-Hiçbir yere gitmiyorsun.
-Seninle yaşayacak bir şeyim yok. Bana böyle davranma hakkını nerden buluyorsun? Ben gidiyorum!
-Diz çök ve ağzına al!
-Ne?
-Diz çök ve ağzına al dedim!
Şok olmuştum. Bu olay üstüne onun önünde diz çökmek??? Hem de ağzıma almak! Şaka yapıyor olmalıydı. Baktım gayet ciddi idi. Sinirle fırladım ve eşyalarıma yöneldim. Saçımdan tuttuğu gibi tekrar yere savurdu beni. Yanıma gelip çenemi sıktı ve diğer eli ile saçımı iyice çekerek bağırmamı sağladı. O sırada da ağzıma soktu penisini!
-Ne o küçük hanım? BDSM sitelerinde Mistresslık taslamaya benzemiyormuş değil mi?
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Laura'nın orada Amaötr bir kayıt stüdyosu 😉
Teşekkürler Masternick
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
😀 Hangi ara o bahsettiğiniz? Şimdi elini sallasan stüdyoya çarpar oldu da...
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Acid Hanımı diğr sitelerdee gördüm.bu sitede görmek güzel.cünkü bu site gerçekten elit ve hoş.
Tşekkürler
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Y… saçlarımdan kavramış bana zorla deepthroath yaptırırken gözlerimden yaşlar geliyor, yine beni bir yerlere savuracak korkusu ile direnemiyordum bile. Sık sık öğürüyor ama organını ağzımdan çıkaramadığım için boğulacak gibi oluyordum. Olayın şaşkınlığını üzerimden atamamıştım. Y.. karşımda değişmiş; keskin bakışlı, otoriter, alaycı biri olup çıkmıştı. Sık sık onun ağzından duyacağıma ihtimal vermediğim, şimdi burada tekrar etmeye bile utanacağım kelimeler sarf ediyor, azıcık kalmış aklımı da başımdan alıyordu. Ne hissedeceğimi bilemiyordum.
Suratıma boşaldıktan sonra beni ayağı ile ittirdi. Bense kendimi ruhen ve bedenen tecavüze uğramış, kirletilmiş ve gururum ayaklar altına alınmış gibi duyumsuyordum. Bana pis bir paçavraymışım gibi davranmıştı ve burnunu sildiği peçeteden farksızdım o an. Nefretle baktım ona. O ise hafifçe gülümsüyor spermlerini temizliyordu. Yüzümü temizleyip yavaşça eşyalarıma doğru hareket edecek oldum, bir anda dönüp koluma yapıştı ve kıvırdı. Acıyla bağırana kadar kolumu büktü ve;
-Hadi diz çök.
-Y… lütfen bırak beni gideyim. Neden bahsettiğini bilmiyorum. Mistress ne onu bile bilmiyorum lütfen, bırak beni, yeterince çirkinleştin bugün!
Küçük bir kahkaha attı.
-Seni o kadar iyi tanıyorum ki küçüğüm, bunları bana yediremezsin.
Başımı kaldırıp gözlerimin içine baktı;
-Hoşuna gitmediğini söyle!
-…………
-Hadi hoşuna gitmediğini söyle! diye tekrar ederek bir adım geri çekildi.
Nutkum tutulmuştu, konuşamıyordum. İçimden bildiğim bütün küfürleri sayıyordum ama sesime bir şey olmuştu sanki. Acı içinde dudağının yukarıya doğru kıvrılıp gözlerinin kısılarak zafer dolu bir gülüşe bürünüşünü izledim. Çıldırmak üzereydim. Böyle bir durumda nasıl oluyor da gülüşünün ne kadar güzel olduğunu düşünebiliyordum?
-Ben de öyle tahmin etmiştim” dedi sırıtarak.
-Şimdi, diz çök!
-Hayır asla!! Diyerek eşyalarımı kaptığım gibi kapıya doğru koşmaya başladım. İki en fazla üç adımda yetişti bana. Saçlarımdan tuttuğu gibi tam diz kapağımın arkasına vurarak diz çökmemi sağladı. Ben bu arada saçlarımın bu kadar uzun oluşuna içimden lanetler yağdırıyor, kendi kendime “diz çök de kurtul salak!” diye hayıflanıyordum. Beni başka bir odaya sokup oradan aldığı iplerle bağlamaya başladı. Canım o kadar yanıyordu ki direnemiyordum bile. Kıpırdayacak olsam o kadar ters bir yerime bastırıyordu ki diz kapağını ya da dirseğini, hareket etmememin en akılcı yol olacağını anlamıştım. Ellerimi ve ayaklarımı bağladıktan sonra arkada birleştirdi. Bileklerim çok fazla acımıyordu ama kaslarım şimdiden alışmadıkları bir durumda kaldıklarından ötürü yanmaya başlamıştı. Evden bozma stüdyoda banyo olması da ayrı bir faciaydı. Beni boş bir çuval gibi tek eli ile bağlarımdan yakalayıp banyoya götürdü. Kaldırıp küvete koydu ve
-Aklın başına gelene kadar buradasın! Suyu açıyorum, bakalım boğulana kadar kendini sıkacak mısın? Yoksa bu itaat sorununun üstesinden gelebilecek miyiz?”
-Allah belanı versin Y…!
-Bu lafın cezasını ayrıca çekeceksin güzelim. Unutmadan; şimdiden söyleyeyim. Bazı şeylerin durmasını istiyorsan Lavinya diye bağırman gerek!
Gözlerim büyüdü. Bu kelimeyi hayatta söylemezdim. Ölen kedimin adı idi ve bu kelimenin benim için özel bir anlamı vardı. Beni bu kadar iyi tanımasından nefret ettim o anda. Suyu açtı ışığı kapattı ve dışarı çıktı.
Hava soğuk, su soğuk ve ben çırılçıplaktım. Örselenmiş, tecavüze uğramış, aşağılanmış şimdi ise bir küvetin içinde karanlıkta yapayalnızdım. Su gittikçe yükseliyor bağlı olduğum için, hareket etmekte güçlük çekiyordum. Elim ayağım uyuşmaya başlamış, soğuktan ötürü tir tir titriyordum. İçerdeyse beyimiz J.S.Bach dinliyordu!
Ne kadar süre içeride kaldığımdan emin değilim. Bir anda ışığın yanması ile kendime geldim. Boğulmak üzereydim! Soğuktan hafifçe kendimden geçmiş olduğumu anlamam uzun sürmedi. Uzuvlarımı doğru dürüst hissetmiyordum. Y.. ise başımda zebani gibi duruyordu. Küvetin tıpasını çekti ve;
-B… çok zor değil, diz çökeceksin! Çocuk oyuncağı değil bu, ölebilirsin, hatta öyle bir hasta olursun ki bir daha iflah olmazsın. İtaat edeceğin yabancı biri değil, önümde diz çöktüğünü başkası değil sen ve ben bileceğiz!
İşin en zoru da buydu ya.. Ben bilecektim. Gözyaşlarım küvetin suları ile beraber akarken başımı eğdim. Y.. hemen koşarak içeriye gitti. Ne olduğunu anlamamıştım. Neden içeri gidip beni hala bağlı, soğuktan donar ve çaresiz halde yalnız bırakmıştı ki? Elinde havlu ile çıkıp gelince onu karşımda adeta bir archangel(mitolojide veya kurgusal romanlarda geçen çok güçlü baş melek tasavvuru) gibi gördüm. Kurtarıcım, kahramanımdı. Sanki beni bu duruma getiren o değilmiş gibi aptal aptal bakıyordum. Beni yine tek eliyle küvetten çıkarıp hemen bağlarımı çözdü. Elindeki havlu ile kurulamaya, bir yandan da kurutma makinesini yarı vücuduma yarı saçlarıma tutarak ısıtmaya başladı. Bense ana karnındaki cenin gibi, iki bacağının arasında dizleri dibinde ona sokularak beni ısıtmasını bekliyordum. Kendimi o denli çaresiz hissediyordum ki.
Kurulama işlemi bittiğinde kendini benden geri çekti. Mırıl mırıl kedi gibi olmuşken ne demeye çekilmişti sanki. Nefret ediyordum ondan! Ayağa kalkıp havluyu yerine astı ve bana bakarak;
-Evet B… diz çök ve ağzına al komutum hala geçerli.
Zorlukla ayağa kalktım. Yanına yaklaşırken adımlarım çok yavaştı, ayaklarım geri geri gitmek istiyor, içimde bir şeyler parçalanıyordu. Gözlerine baktığımda o kadar sıcak bakıyordu ki, biraz daha cesaretlendiğimi hissettim. Adımlarım daha kararlı bir havaya büründü. Bahsettiğim her ne kadar dokuz adımlık bir mesafe olsa da (evet saydım adımlarımı) sanki saatler sürmüş gibi geldi bana. Gözlerinin içine bakarken bir anda aynı şeytan dürttü beni. Gülümseyerek önünde diz çöktüm ve bu sefer bilinçli bir şekilde deepthroath yapmaya başladım. Kavrayışım hareketlerim o kadar kararlı idi ki. Kendime şaşırmamak elimde değildi. Bedenimi sanki bir succubus (Bazı inançlara göre erkeklerin rüyalarına girip onları baştan çıkaran dişi şeytan) ele geçirmişti ve bu şeytan ne istediğini çok iyi biliyordu! Y..’de şaşırmış ve keyiflenmişti. Normalde gözlerimi kapatarak ilişkiye giren ben gözlerimi açmış ona bakıyor her hareketini inceliyordum. Saçlarıma yapışıp beni göz hizasına getirip öpmeye başladı.
-Hadi içeri geçelim ikimizin de sigaraya ihtiyacı var.
Nasıl olup da yarıda kesip sigara içmeye karar verdiğini anlamamıştım. Ama sorgulamadım da. Sigaraları almak için odaya gittiğimizde;
-Balkonda içelim” dedi.
-Olur” diyerek kıyafetlerime yönelmiştim ki;
-Hayır canım giyinmeye gerek yok.
Gözlerim yerinden uğradı. Balkonda çırılçıplak sigara içmek! Hem de annemin balkona çıksa beni görebileceği mesafede! Şaka mı yapıyor diye baktım ama o çoktan balkona yönelmişti. Ben kapı ile aramdaki mesafeyi kestirip dışarı fırlasam mı diye düşünmeye başladım yine. Tam o esnada bir şıkırtı duydum. Y.. elinde kapının anahtarları karşımda gülümsüyordu.
-Aklından geçenleri okumak zor değil. Hadi daha fazla cezaya katlanmak zorunda kalmadan gel buraya sürtük!
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
-Lanet olsun sana Y…. Annemler görebilir, bizim evin dibindeyiz!
-Buraya gel dedim. Kendimi tekrar etmeyi sevmediğimi ne zaman anlayacaksın?
Ona nefretle bakarak ilerlemeye başladım. Yanına yaklaştığım anda elimden tutup beni balkona savurdu ve hemen arkamdan gelip kapıyı kilitledi. Aşağıdan arabalar geçiyordu ve kafasını kaldıran herkes bizi görebilirdi. Hemen balkonun en kuytu yerine fırladım ve yere oturup büzüştüm. Beyimiz yavaş adımlarla yanıma geldi.
-ayağa kalk! Saklanmanı isteseydim seni dışarı çıkarmazdım.
-Y.. lütfen rica ediyorum.. birileri görecek! Outdoor aktivitesi güzeldir tamam ama bu kadar riskli iken değil!
-B.. ayağa kalk!
-Lanet olsun kalkmıyorum!
Artık iyice rutinleşmiş olan ve beni hiç şaşırtmayan bir şekilde saçıma yapıştı ve beni yarı sürükleyip yarı sarsarak balkonun parmaklıklarına doğru götürdü. Kalbim göğüs kafesimde çırpınıyor, ailemin oturduğu daireden gözlerimi alamıyordum. Lanet olsun ki evde ışık yanıyordu! Beni balkonun parmaklıklarına yapıştırdı ve arkama geçti. Bu sefer acımış olacak ki tükürüğünü kullanarak anal ilişkiye girmeye başladı. Bu durumda sadece konu mankeniydim. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu bağırmamaya çalışmaktan başka. Ellerimi arkaya götürüp itmeye kalktığımda ise kollarımı arkada çaprazlayarak etkisiz hale getirdi. Dudaklarımı ısırıp katlanmaya çalıştım lakin bu imkansız gibi bir şeydi. Hoyrat dürtüşleri bitmek bilmiyor, canım çok yanıyordu. O ise arkamda ağza alınmayacak lafları sıralamaya devam ediyor, beni büsbütün çileden çıkarıyordu. Dayanamayacak raddeye gelmiştim, bir buçuk saat boyunca durmaksızın devam etmişti ve benim için cinsellik değil sadece işkence idi! Anüsüm yanıyordu, artık gidiş gelişlerinde çığlık atmaya başlamıştım. Ne ailem, ne gelip geçenler umurumda değildi artık! Zaten araba ile geçen birkaç kişi bizi görmüş sırıtarak yollarına devam etmişlerdi. Gücüm kalmamıştı;
-Dur lütfen yeter artık, dayanamıyorum!
Hiç ses yoktu. Dudaklarımı ısırdım tekrar. Ama yine dayanamadım;
-Yalvarırım dur, yara olacak artık.
Hala konuşmuyordu.
-Y… lütfen, yalvarırım dur. Neyi nasıl istersen öyle olsun. Söz veriyorum söylediklerini yapmaya çalışacağım, sana bela okuduğum için ve yalan söylediğim için özür dilerim. Allah aşkına dur yeter!
Bir anda içimden çıktı. Nasıl bir iradesi vardı, nasıl saatlerce boşalmayıp ardından da böyle zınk diye durabiliyordu aklım ermiyordu. Minnetle döndüm ona. Gözlerimin içine bakıyordu.
-Ağzından çıkanları kulağın duydu mu?” derken beynimden geçenleri okuyabilecekmiş gibiydi adeta. Başımı eğdim. Çenemi kaldırıp yine gözlerime baktı. Kaçacak yerim yoktu. Ona söyleyebileceğim başka bir şey yoktu. Tükürdüğümü yalayamazdım ve zaten aradığım da farklı bir şey değildi ki.. Dur derken aslında devam etsin istiyordum. Bela okurken aslında kendime ve hislerime bela okuyordum. En kötüsü de ondan nefret ettiğimi söylerken onu deli gibi seviyordum!
-Evet” dedim fısıltıdan farksız bir sesle.
-Tekrar söyle, daha yüksek!
-Evet” dedim biraz daha kendimden emin.
-Tekrar!
-Evet ağzımdan çıkanların her kelimesini kulağım duydu ve her hecesinde de ciddiydim!
-Aferin sana. Şimdi içeri girebiliriz.
Başım önümde içeri girdim. Ne düşüneceğimi bilemiyor, olayları kavrayamıyordum. Gururum incinmişti ve bana yapılmasından hoşlandığım şeyleri aklıma getirmeye çalıştım. C.. geldi aklıma, ona yaptıklarım ve onun yapmasını istediklerim. Durum birbirine benziyordu aslında. Dik başlılığımı bir kenara bırakarak ve üslubumu biraz değiştirerek sordum;
-Bir şey sorabilir miyim?
-Evet sor.
-BDSM le alakalı sitelerde olduğumu nereden biliyorsun?
-O sitelerde senin tanımadığın yine master olan bir arkadaşım var. Aynı accountu kullanıyoruz. Hikayelerden biri ilgisini çekmiş bana gösterdi ve senin hayatın konusunda bilgi sahibi olduğum için sen olduğunu düşündüm. Ardından seni incelemeye aldım. Yazım üslubun ve msndeki yazım biçimin örtüşüyordu. Çok fazla smiley kullanmanın yanı sıra bazı kelimeler sana özgü. Bugün seni çağırmamsa bir testti. Çağırdığımdaki davranışların olaya son noktayı koydu. Bunlar o kadar önemli değil. Asıl önemli olan şu saatten sonra benim olman. Sevgilin de, arkadaşın da, masterın da ben olmak istiyorum. Sana fikrini soracağım ender konulardan birisi bu. Beni istemeyen birini kesinlikle hayatıma dahil etmem. B… iyi düşün ve bir kere de cevap ver bana. Beni istiyor musun?
-Nasıl yani?
-Sorularıma soru ile karşılık verme, salak değilsin ve sorduğum soruyu gayet net bir şekilde anladın.
-Seçme özgürlüğüm var yani?
-B…! Cidden sinirleniyorum ve bu konuşmada yanıtı bir an önce vermezsen çok geç olacak!
Bir an tırstım. Utanıyordum ve evet istiyorum demek çok zor geliyordu. Niye bu kadar zor olmak zorundaydı sanki? Neden gereksiz yere konuşturuyordu beni? Cidden istemesem o balkondan atlayacak kadar deli olduğumu gayet iyi biliyordu ve bu soruyu bile gıcıklığına soruyordu. “Sen istedin” diyebilecekti bana ilerde! “Sana zorla bir şey yapmadım, hepsini bilerek ve isteyerek kabul ettin” diyebilecek ve bana kaçış noktası bırakmayacaktı. Bunlar aklımdan geçerken ona dönüp baktım, umurumda değildi ileride söyleyeceği hiçbir şey. İçimden gelerek ilk defa bir hareket yaptım. Dizlerim üstüne çöküp sağ elini avucumun içine aldım.. Elini öpüp, gözlerimi kapayarak yanağıma dayadım.
-Evet seni istiyorum!
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
Teşekkürler Bugün yarın devamını ekleyeceğim
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 1 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler