Shop
Ben ve masterım (Se...
 
Bildirimler
Tümünü temizle

Ben ve masterım (Seri hikaye)

87 Gönderiler
24 Üyeler
0 Reactions
3,668 Görüntüleme
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Eh art arda bir dolu bölüm ekledim kuzum 😀 O kadar uzun zaman yazmamış olmamın acısını çıkarmış olması lazım 😀

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 8 Temmuz 2008 13:28
sony0666
(@sony0666)
Gönderiler: 287
BDSM Ruhlu
 

bende uzun zamandır sıteye gıremıyordum gırınce hıkayelerıne daldım hemen ama yazmak gunlerce sursede o heyecan ıcınde okumak dakıkalar suruyor,merak ve belkıde acgozlulukle daha da daha da dıyor ınsan daha da cok ıstıyoruz devamı nerde Smile

 
Gönderildi : 8 Temmuz 2008 15:04
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Sol elini başıma koyup saçlarımı okşadı. Eğilip alnımdan öptü şefkatle. Sonra arkasına dönüp kanepeye oturdu. Ardından bana dönüp;
-Gel Otur bakayım kucağıma.
Kuzu kuzu gittim oturdum. Saçlarımı okşayıp, göz temasını hiç kaybetmeden sorular sormaya başladı. BDSM le ne kadar süredir ilgili olduğumdan tut da daha önce anlatmadığım daha özel şeylere kadar. Hepsine yanıt vermeye başladım. Arada sussam saçımı okşamayı kesiyordu ve ben de saçımı okşamaya devam etsin diye döküldükçe dökülüyordum. Bir an susup tekrar döndü;
-Peki sen kendini nasıl görüyorsun? Sitede switch olduğunu yazmışsın. Hangi tarafın ağır basıyor?
-Karşımdakine göre değişiyor.
-Sen sub ağırlıklısın.
-Hiç de bile!
-KALK KUCAĞIMDAN HEMEN!” diye bağırması ile fırladım yerimden.
-Bak subsın işte, otur şimdi” diyerek gülümsedi.
Sinirlerim boşaldı bende gülmeye başladım. Kucağına tekrar oturmamla, saçlarımı yerinden okşamaya başladı.
-Switch’i bilerek yazdın yani oraya?
-Evet.
-Bu konuda konuşacağımız çok şey var seninle. Peki bir sevgilin var mı?
-Hem çok hem yok.
-Master sormuyorum dikkat et. Sevgilin var mı?
-Yok, ikisi de yok.
-Kölen var mı?
-Vardı ama şimdi o da yok.
-Artık köle hariç hepsi var. Kimle ne bok yediğine karışmam, ama benimle iken bana aitsin ve tam teslimiyet beklerim.
-Tamam mı?
-Şey.. Yani biraz ani oldu sanki” şeklinde mırın kırın yaparken
-Anlaşıldı sen daha akıllanmadın! Diye ayağa fırlaması ile hemen geri vites yaptım.
-Özür dilerim, tamam, tabi ki, elbette” şeklinde art arda sıralamaya başladım.
-Aferin” diyerek saçımı okşadı.
-Hadi bebeğim giyin. Biraz kendini toparla yarın akşam seni almaya geleceğim.
-Tamam” diyerek giyinmeye başladım.
Beni yürüyerek eve bıraktı. Kapıda uzun uzadıya öpüştükten sonra apartmana girdim. Asansöre bindiğimde aynada kendi halimi görmek baya ilginçti. Uykusuzdum, yaşadığım şeylerin tamamı yıpratıcı olmalıydı ve üzgün görünmeliydim. Ama tam tersi idi! Yanaklarım pembeleşmiş, gözlerimin içi parlıyor, aptal aptal sırıtıyordum! Aynada kendime bakarken geceyi düşündükçe tekrar tahrik oluyordum. Hafifçe aynaya yaklaşıp, çocukluğumdaki televizyonda öpüşen insanları gördükten sonraki zamanlar gibi aynada kendimi öpmeye başladım. Asansör doğru kata gelip de durunca bir anda panikleyip kendimi geri attım ve arkamdan biri kovalıyormuşcasına fırladım dışarı. Kapıyı açacakken iki kere anahtarı düşürdüm. Neyse ki, elimin ayağımın titremesini durdurup sonunda açabildim kapıyı. İçeri girip kendimi odama attığımda telefon geldi.
-Eve girdin mi?
-Evet.
-Y… bu neydi?
-Ne neydi?
-Yaşananlar?
-Bazı insanlara eklenen her acı veya zorlama, bir miktar kasılmanın ardından derinleşen bir dinginlik, artan iç huzur ve sahibine boyun eğen bekleyişi başlatır. Hayatım, Bazı insanlar özgürleşmek için bağlanmalıdır! Hadi uyu biraz.
-Tamam” diyerek telefonu kapadım.
Bu sözü forumlarda bazı yerlerde görmüş ve hiç önemsememiştim, bir anda şimşekler çaktı beynimde. Olan biteni cicikisa anlatmak için sabırsızlanıyordum ama uykuya ihtiyacım vardı. Ana karnındaki cenin gibi büzüşüp özgürleşmek için bağlanmayı düşünürken uyuyakaldım.
Uyandığımda hemen pc başına oturup olan biteni ciciye anlattım ve akıl aldım. Hemen tanıdığı bazı masterlarla iletişime geçti. Nelerin normal, nelerin doz aşımı olduğuna, bir dahaki buluşmada yapabileceklerine kadar konuşmaya başladık. Uykumu almıştım ve uzun konuşmadan sonra hava kararmıştı. Ciciye tutturdum benim onu görmem gerek diye.. Cici ise bir iki gün kendime gelmeme gerektiği konusunda ısrarlı idi. Y..’nin sadist eğilimleri olduğunu anlamıştı ve benim mazoşist olduğuma dair şüpheleri vardı. Ama ikimizin de fark ettiği şey kesinlikle sert kayaya çarptığımdı.
Dayanamayıp tel açtım;
-Y..?
-Naber güzelim?
-İyiyim teşekkür ederim. İşin var mı bugün?
-Saat on ikide aşağıda ol, üzerine de tek parça mini bir elbise giy!
-Olur” diyerek hemen hazırlanmaya giriştim. Bir yandan da ilk buluşmasına gidecek liseli kızlar gibi cicikis ile msnde yazışıyorduk. Bir yandan giyinir, makyaj yapar bir yandan da ciciye laf yetiştirmeye çalışırken kikir kikir gülüyordum. Kıyafet olarak tek parça kırmızı bir elbisem vardı, onu seçtim. Cici ise olayın şokunu hala üzerinden atamamış “Sıçtın kızım hem de ne sıçma” diye ödümü koparıyordu.
Tam saatinde aşağıya indim ve bir çift far gözümü aldı. Hemen o tarafa doğru yürüyüp aceleyle arabaya bindim. Biner binmez;
-Nereye gidiyoruz?
-Sürpriz.
-Ama Y….
-Sürpriz dedim başka soru sorma.
Beyimizin şımarıklığa da gelmediği tam olarak anlaşılmış olmuştu bu konuşmadan sonra. Dudaklarımı büzüp şımarık bir kız çocuğu gibi üfleyip püflemeye başladım. Bir anda dayanamadı;
-Bak B… canımı sıkma. Sana bir şey söylendiğinde itirazsız ve oflayıp puflamadan yapacaksın. Her hareketinde alacağın cezalar ağırlaşıyor haberin olsun!
-Ne cezası? Benimle başta konuşmadığın hiçbir şeyi bana yapamazsın!
-Sen çok fazla forumda takılıyorsun. Reelde bazı şeyler orada görüldüğü gibi değildir. O nedenle sus.
Bir restoranta gittik her şey gayet normaldi. İçimden “hah sevgili tribine girdik bundan bir cacık olmaz” diye düşünmeye başladım. Gayet rahat rakı balık söyleyip, muhabbetle yedik. Sanki dün hiç yaşanmamış gibi o konuyu bile açmadan normal normal sohbet ettik. Restoran çıkışında beni eve bırakacağını düşünmüştüm. Bizim evin önünden geçerken;
-Evi geçtin.
-Biliyorum.
-Nereye kuzum?
-Sürpriz şimdi başlıyor!
Beni bir eve götürdü ki ne ev! Üstü normal de alt tarafı facia. Resmen mahzen! Hatta bildiğin zindanı andırıyor. Yataktan bozma dört ayaklı bir şey üzerinde kan lekesine benzer izler var! Bir hışım arkamı döndüm;
-Ben girmem buraya!
Yine saçlarıma yapıştı ve ben saçlarımın uzunluğuna bir küfür daha savurdum! Yarı sürükleyip yarı yuvarlayarak indirdi beni merdivenlerden aşağı. Üzerimdeki kıyafeti tek hamlede çıkardı. Bağırmaya başladım.
-Bağır a… koduğumun karısı nasılsa seni burada hiç kimse duyamaz!” gözlerim adeta yerinden uğradı ve avaz avaz bağırmaya başladım. Beni sürükleyerek yatağa yüz üstü yatırıp ellerimi ve ayaklarımı kelepçeledi. Resmen yatağa Kuala gibi yapışıp kaldım. Bacaklarım ayrıktı ve ellerim yatağa sarılmış gibiydi. Hala bağırıyordum. Hiçbir şey söylemeden yukarı çıkıp beni öylece bıraktı. Çok kısa süre yukarda kalmış olmasına karşın bana o süre bir ömür gibi geldi. Çok bağırıyorum diye ağzımı koli bandı ile bantladı. Bir mum aldı eline ve çevredeki mumları yakmaya başlayınca çevremi tam olarak görebildim. Satanist ayini yapılmak üzereymiş gibi bir izlenim edinip kendi kendimi iyice korkutmaya başladım. Ortalık şapelleri andırıyordu.
Mumu vücuduma damlatmaya başladı. Popomdan başladı ama kavruldum resmen. Bir gün önceden örselenmiş olan anüsüme gelen her damlada kasılıyordum ve gözlerimden yaşlar geliyordu. Bir insanın bir yeri nasıl dağlanır az çok anlamaya başlamıştım. Belime, vajinamın açıkta kalan yerlerine, her yerime mum damlattı. Damlatmak ne kelime, o mumlarla beni adeta yıkadı. Dayanamayacak duruma geldiğimde kendimi oradan oraya atmaya başladım. Ellerimin kelepçeli olmasına aldırış etmeden tüm gücümle bir sağa bir sola fırlatıyordum kendimi. Ellerim berelenmişti. Baktı yatağı devireceğim, durdu. Vücudumdan mumları çok yavaş hareketlerle sökmeye başladı. Adeta derimi yoluyormuş gibi garip bir histi, acısızdı ama garipti. Ağzımı açtığı anda deli gibi küfretmeye başladım. Çöz beni s.kicem belanı en hafif küfürlerimden biriydi ki, ağzımdan çıkanlara şu an inanamıyorum. O ise gülüyordu sadece. Tutamıyordum kendimi. Ben küfrettikçe o gülüyordu. Eline tekrar mumu aldı. O damlatıyor ben sektiriyorum. Bir yerden sonra hissizleştiğimi fark ettim. Sustum. Canımın yanmasından ötürü gözüm kararmıştı sanki, garip bir güç hissettim o anda.. Ne yaparsa yapsın canımı yakamayacaktı sanki. Aklımda tek bir düşünce vardı, nasılsa bu kelepçeler çözülecekti. Ellerimi öyle çekmeye başlamıştım ki, bileklerim vücudumdan daha çok acıyordu. Bir an durdu bana baktı. Eğilip kelepçelere baktı ve şaşkınlığını görünce bende meraklandım. Sakinleşir gibi oldum. Hırsla bana dönüp;
-Allah belanı versin B… nasıl bir manyaksın sen ya?
Sinirle beni çözmeye başladı. Tam üzerine atılmaya niyetli idim ki, hiç istifini bozmadan;
-Giyin, seni evine bırakacağım!
Olduğum yerde kalakaldım. Biraz önce üzerine atılmaya hazırdım ama kıpırdayamadım.
-GİYİNSENE!
Elim ayağım buza kesti. Ne yapacağımı bilemedim. Suratına baktım ve o an yapabileceğim en son şeyi yaptım. Gözyaşları içinde ayaklarına kapandım! Ayakları dibinde dertop olup hüngür hüngür ağlamaya, yalvarmaya, aklıma gelen her türlü özür cümlesini sarf etmeye başladım. O ise gözlerini kısmış bana bakıyordu. Hiç istifini bozmadan aynı kısık gözlerle bakmaya başladı. Buz gibiydi gözleri. Ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.
-Salak!” dedi bana!
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyordum.. Bileklerim kanıyordu ve canımın acısını hissetmiyordum. Ödüm kopuyordu beni eve bırakacak diye.
-Ne yaptığını sanıyorsun sen gerzek, kendine böylesi bir zarar vererek ne yaptığını sanıyorsun? Ben sana kalıcı bir zarar vermem ama sen o ellerine ne yaptığının farkında mısın embesil?!!!
Ağlamaya devam ediyordum.. Suratına kurbanlık koyun gibi bakarken bir tokat patlattı ki, yere yapıştım. Beynimde şimşek çaktı tek kelime ile. Ardından iki de tekme savurdu. Yerde ana karnındaki cenin gibi büzüştüm. Eğilip sarıldı bana. Susamıyordum, krize girmiş gibi ağlıyordum. Bir süre bana öyle sarılıp tekrar ayağa kalktı.
-Giyin! dedi.
Resmen apalayarak ayağına sarıldım yine. Adeta tanrısına yalvaran bir rahibe gibi tutundum dizlerine. Aşağı baktı, yine tekme atıp giyin diyecek diye ödüm kopuyordu. Eğildi ve beni kollarımdan tutup ayağa kaldırdı zarifçe.
-Sen kime aitsin?
Farkına bile varmadan, ağzımdan çıkanı kulağım duymadan dudaklarımdan dökülüverdi;
-Sana!
İlk tanıştığım zamanlarda onun BDSM ile alakası olduğunu bile bilmediğim zamanlardaki gibi öptü beni. O kadar yumuşak, o kadar dokunmaya kıyamaz bir hali vardı ki. Bulutların üzerine çıktım adeta. Hafifçe kalçalarımı sıkmaya başladı. İçimden oh dedim, tamam yumuşadı biraz. Düşünmez olsaydım. Bir anda beni ittirip;
-Domal!” dedi.
Hiç itirazsız hemen dediğini yaptım. Arkama geçtiğinde girecek sandım.. Ama beyimiz kalçama tokatlar atarak mastürbasyon yapmaya başladı. Bittiğinde ise;
-Hadi gel yala şimdi” dedi.
Bir yandan hala ağlıyordum, bir yandan da dönüp söylediklerini yapıyordu. Ödüm kopuyordu beni eve bırakacak diye.
-Gözünü kapat ve yat” dedi ve ben dediklerini yapınca, bileklerime pamuk sarıp tekrar kelepçeledi. Bacaklarımın arasına geldi ve bir-iki dakika içinde penisini tekrar kaldırdı. Şaşırmıştım çünkü yeni boşalan bir adamın bu kadar erken ereksiyon olması garip gelmişti.
-Aç gözlerini” dedi ve işte o an hayattan nefret ettim. Sinir olurdum bir insanın gözünün içine bakmaya ve ta tam.. bunu da bulmuştu işte. Ne kadar direncim varsa hepsini bir bir kırmaya niyetli gibiydi. Açtım gözlerimi ve gözlerine diktim. Hiç pozisyonu bozmadan aynı tempoda gidip gelmeye başladı. Gözlerimi birkaç saniyeden fazla kapatacak olsam tokat yiyordum. İnlemelerim arttı ama gözlerinde daha henüz boşalmama izin olmadığını seziyordum. Yaklaşık yarım saat kadar sonra bir anda;
-Boşal!” dedi ve bende adeta bir patlama oldu. Adeta bir şok dalgası kavradı benliğimi. Önce göğüslerim sızladı, ardından bir titremedir başladı, vücudumun her santimetre karesi karıncalanıyor, kulaklarımda davullar çalıyordu. Gözlerimden yaşlar gelerek hayatım boyunca yaşamadığım bir orgazmı tattığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Aynı anda boşalmamıza rağmen gözlerimiz hiç ayrılmamıştı. Gözündeki her zevk pırıltısını görebiliyordum ve bu bana yetiyordu. Y… ise gözümden özgürce akan her damla yaşın teslimiyetim olduğunu anlayabiliyordu.

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 12 Temmuz 2008 11:22
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Ellerimi tekrar çözüp beni kucağına aldı. Hala arada titreme geliyordu. Beni yukarıdaki salona götürdü. Televizyonda akıllı tv yi açtı. Ayak ucuma geçip ayaklarımı gıdıkladı bir süre (Ayaklarım gıdıklandığında mayışıp gevşediğimi çok iyi bilir).
-Seninle konuşmamız gereken şeylerden biri de hitabet” diye söz başladı.
-Sana nasıl hitap etmemi istiyorsun?” diye sorduğumda efendim, yüce sahibim falan gibi her söylediğimde güleceğim bir şey söylemesini bekliyordum. Basitçe gözümden düşecekti.
-İlle de hitap etmen gereken durumda bana adımla hitap et. Saçma sapan yok masterım, efendim vs.. gibi şeyler ağızda da garip duruyor zaten.
-Peki.
-Hadi kalk yemek yap.
Ben! Ben ve yemek yapmak! Ben! Lanet olsun sana Y…! Ne yemeği ya? diye içimden deli gibi söylenmeye başladım. Yemek yapmayı çok iyi bilirdim, lakin yemek yapmaktan benim kadar nefret eden ikinci bir insan daha yoktur yeryüzünde. Benim yemek yapmam mucize ile eş anlamlıdır. Ancak özel günlerde kallavi bir yemek ile beraber kuş sütü eksik olan bir sofra hazırlarım, ama içimden geldiğinde. Kaç tane sevgilimden sırf bu nedenle ayrılmıştım ve adam gayet normalmiş gibi hiç iplemeden bunu da çok iyi bilmesine rağmen bana kalk yemek yap diyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözümün önünden “hayır” dememle olabilecek bir dolu senaryo geçti. Hala oturuyor olduğumu fark edince;
-E hadi?
-Ne yemek istiyorsun?
-Makarna.
İçimden söve söve yerimden kalkıp hazırladım yemeğini. Kıyma ve salçayı da görünce madem yapmaya başladım tam olsun diyerek sos yaptım. Yemek hazır olunca seslendim;
-Yemek hazır!
-Tamam, in aşağıya yatağa yat ve beni bekle.
Şaşırmıştım, tek başına yiyip sonra gelip benimle mi uğraşacaktı? Yine de itiraz etmeden söylediklerini yaptım. Hemen ardımdan aşağı gelip pamukla beraber kelepçeleri taktı. Tekrar yukarı çıktı ve makarnayı getirdi. Hiçbir şey söylemeden üzerime döktü! Şükür çok sıcak değildi! Özellikle vajinama döktü, sosu da üzerime boca edip avını yeni yakalamış bir aslan gibi yumuldu! Kendimi tabak gibi hissediyordum.
Yemeği yerken arada sosları yalıyordu ve bu da benim garip bir şekilde tahrik olmama neden oluyordu. Hiç konuşmuyorduk, cidden o an bir eşya idim. Neden sonra benim de bir canlı olduğumu hatırlamış olacak ki, makarnaları tek tek alıp benim ağzıma da vermeye başladı. Oynaşmaya başladı kendince. Makarnanın bir ucunu kendi ağzına alıp bir ucunu da benim ağzıma veriyordu. Tam dudaklar birleşecekken de dişi ile makarnayı kopartıp yutuyordu. İyice dudaklarına odaklanmıştım. O da bunun farkına varmış olacak ki inatla öpmüyordu! İyice kıymete bindiğini fark ettikçe oyunları daha acımasız olmaya başladı. Bense kendime şaşırıyordum, bir erkeği öpmek bu kadar kıymetli olmamalıydı, ama elimde değildi. Dibime kadar sokulup kendini geri çekiyor, nefesini yüzümde hissettikçe onu öpmeye çalışmamdan zevk alıyordu. İyice kulağıma yaklaşıp;
-Ne istiyorsun?” diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp sustum.
-İstemeden hiçbir şey alamayacağını biliyorsun değil mi?
Nefesi nefesime karışıyor, başımı kaldırmamak için irademi sonuna kadar kullanıyordum. İyice dudağıma yaklaştı;
-Çok basit B…, dört basit kelime..
Sustum.
Dudağı dudağıma dokunacak gibi durana kadar sokuldu bana. Dayanamayıp başımı kaldırdım ve tam dudaklarımız birbirine dokunacakken hemen geri çekti.
-İstemen gerek güzelim.
O an kendimden nefret ettim. Üstüm başım makarna ve sosla kaplı idi. Karşımdaki adam ise benden her türlü beslenmiş gibi duyumsuyordum kendimi. Alta tarafı o an canım onu öpmek istiyordu ve bunu bile benden esirgiyordu. Kafamı çevirip ne olursa olsun diyerek söyledim;
-Y.. seni öpmek istiyorum.
-Lütfen.. diyeceksin güzelim!
İçimden bir küfür savurup gözlerim dolu dolu baktım,
-L..lütfen” dedim.
Derin bir nefes alıp bir anda yumuldu dudaklarıma. Çölde susuz kalmışız da tek sıvı kaynağı birbirimizin dudakları imiş gibi kana kana öpüşüyorduk. Elleri bedenimde örümcekler gibi geziniyordu. Soslar bedenimi iyice kaygan hale getirmişti. Hiç dudaklarını ayırmadan kelepçeleri çıkardı. Ellerimi ensesine doğru götürüp saçlarını okşayarak öpmeye devam ettim onu. Beni sanki hiçbir ağırlığım yokmuş, tüyden hafifmişim gibi kaldırdı, belki o an bulutların üzerinde olduğumdan bana öyle geldi.. bilemiyorum. Banyoya götürüp kendi elleri ile yıkadı beni. Gerek sabunlarken gerek saçlarımı şampuanlarken o kadar özenli idi ki. O anki duygularımı nasıl tarif ederim bilemiyorum. Ona ait olduğumu hissettiriyordu, yaptığı her hareketle.
Bir an kendimi yukarı çektim. Olayın, hislerin, her şeyin ötesine çekip düşüncelere daldım. Evren denilen sonsuzlukta noktanın içindeki minicik bir başka noktaydım işte. Belki de diğer yaşanmışlıkların yanında çok önemsiz bir hayat benimkisi ancak, kalıcı olmak adına gösterilen binlerce çabadan birisi. Tanınmak, bilinmek ve en azından dünyada bana ait bir şeyler bırakmak istiyorum. Aslında ben egoistim.
Aslında bir gün bir tiyatrocu olmak istiyordum. Gereken yalnızca zamandı, her şey yoluna girecekti. Sahnelere çıkacak, bambaşka hayatlar yaşayacak, beğenilip alkışlanacak, sahne tozu yutacaktım. Lakin en değerli şeyin zaman olduğunu bilemeyecek kadar tecrübesizdim. Henüz gencim biliyorum, hiçbir şey için geç kalmış sayılmam. Ayrıca tutku ve hırsa da sahibim ama, özgüvenimin aşırı gelişmiş olması… İşte bu benim en büyük sorunum.
Çocukluğumla ilgili anılarımsa hep bölük pörçük. Anlatılanlar var sadece… Fakat şunu söyleyebilirim; pek de normal statüsünde değildim. Daha bebekken annemler benimle yataklarını ayırmaya kalktıklarında kesintisiz otuz altı saat ağlamışım. Ardından da ver yansın tabi… havale geçirmeme ramak kalmış, ateşler içinde kalıp annemi endişeden deliye çevirmişim. Hala daha, arada annemle birlikte yatarım. Özellikle soğuk kış gecelerinde buz gibi ayaklarımı onun ayaklarına dayayıp ısıtmak ve annemin “yazlık karı git yanımdan” sataşmaları ile uyumak çok haz verir. Annem ve babam boşandığında tek tesellim annemin koynunda rahat rahat yatabilecek olmamdı, tabi iki taraftan harçlık alma hayallerim hüsranla sonuçlandı o ayrı.
Sırf bu kadarla kalsa yine iyi..sadece sinirlendiği için misafirin geleceği günü kollayıp salonun ortasına işeyen kaç kız çocuğu vardır, ya da pencere pervazlarında gezindiği için “ha düştü ha düşecek” korkusuyla Antalya’nın Fin hamamları ile yarıştığı dönemlerde zavallı annesini üç ay boyunca kapı pencere kapalı hapsetmeye muktedir olan çocuk sayısı nedir?
Unutmadığım şeylerden biri de Işıklar caddesinde bir evde oturuyorduk ve saçlarım belime kadar iniyordu. O evin balkonuna altımda sadece donla –onu da annem zorla giydirirdi- oturup bağdaş kurar, öne arkaya sallanıp hiçbir anlamı olmayan garip sözlü şarkılar söylerdim. Gariban annem benim neyim olduğunu anlamak için çocuk psikologuna götürdüğünde doktor aşırı ilgi düşkünü bir çocuk olduğumu söylemişti de, kadıncağız en azından IQ da bir problem olmadığını anlayıp rahatlamıştı.
Ne anaokuluna ne de ilkokula başlarken hiç ağlamadım. Hatta ilkokula başladığım sene benden dört yaş büyük olan ağabeyim O… ve arkadaşlarıyla top oynamaya dalmış derse geç kalmıştım. Bu gelecek yıllarda bende bir alışkanlığa dönüştü, erkenden okulda olduğum tek bir gün dahi yoktur. Sinirlenince altıma işeme alışkanlığım ilkokul üçe kadar sürdü. Hele okulun başlarında olayı iyice abartmış, sidikli donumu bir kargıya geçirip beni sinirlendiren erkek çocukların kafalarına atıyordum. Gariplerim kaçıyorlardı ama nereye kadar?
Uyumsuz değildim, aksine çok cana yakındım fakat haksızlığa tahammülüm yoktu. Devlet okulu olduğu için çok fakir çocuklarda vardı okulda ve gariplerimin başları bitten kurtulmuyordu haliyle benimde! Diğer çocuklar bu kendilerini savunmaktan aciz çocuklarla dalga geçiyorlar, aşağılıyorlardı. Bende kendimce avukat ile bodyguard arası bir rol üstlenmiş, birinci sınıfta olmama rağmen beşinci sınıftaki çocuklara kafa tutan bir tip haline gelmiştim. Allah’ı var birçoğunu da iyi paralamıştım ama birlikte gezdiğim çocuklardan bit gibi haşereler kapınca annemde beni bir güzel paralıyordu. Tabi haliyle soluğu babaannemin evinde alıyorduk –duk dedim çünkü ağabeyimde sayemde haşere yuvasına dönüyordu-. Tanrım! O gaz yağları, bit şampuanları,koca karı küfürleri….
-Ay babaanne canım acıyo yaa..yoldun saçlarımı!” dedikçe kafama yediğim sabunun ardından
-Ağzına köpee sıçırtırım haa hem böcükleri topla başına hem acıyo de! Sus bakim.” şeklinde gelen cevap.
Bu nedenle hayatımın en az bir dört yılı haşere temizleme evi haline gelmiş babaannemin evinde geçti. O yıllarda; “En çok neden korkarsın” diye sorulana cevabım hazırdı; “babaannemin evinde banyo yapmak!”
Az mı yedim o eski tip sabunu kafama, yada az mı kaynar su döküldü başımdan aşağı? Bir de o upuzun saçlarımı çamaşır çitilermiş gibi yıkayıp “bakh bakh nassı da kirlenmiş saçın başın” demez mi?!
Bulunduğum yeri hatırladım birden bire. Zamanında babannemin yola yola yıkadığı saçlarımı şu anda masterım dokunmaya kıyamadan yıkıyordu. Durum biraz ironikti. Lakin hayatımın bu iki anı da birbirinden değerli idi. Beynimdeki bir odaya bir daha hiç kaybolmamak üzere hapsolacağını biliyordum bu anının.

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 12 Temmuz 2008 11:23
(@koleezgi_kadinsi)
Gönderiler: 80
Kanıyla Üye
 

ellerinize, emeğinize sağlık, heyecanla izlemeye devam ediyor, merakla bekliyorum
saygılar

 
Gönderildi : 12 Temmuz 2008 16:08
(@agathon)
Gönderiler: 262
BDSM Ruhlu
 

Bo sonuncusu biraz daha hesaplaşmalarla dolu, kendi özünü irdeleyen, terapi tadında bir bölüm olmuş...

farklı bir haz verdi.. paylaşımlarının devamı dileği ile, teşekkürler Acid..

nemo est liber qui corpori servit
bedenine hizmet eden kişi özgür olamaz...

 
Gönderildi : 12 Temmuz 2008 16:16
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Asıl ben teşekkür ederim Smile

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 14 Temmuz 2008 00:21
(@cannibal)
Gönderiler: 158
BDSM Seven
 

cok guzel olmus.

anlatımındaki duzluk cok genis ve anlasılır olması cok hos.. alengirli kelimlerin secilmemesi de ayrı bir sadelik ruzgarı estirmis..

BAGIRDIGIN AN YASADIGIN ANDIR !!!

 
Gönderildi : 16 Temmuz 2008 06:52
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Bornozlarımızı giyip yukarı çıktık. Kanepeye uzandı ve ben tam oturacakken;
-Hayır güzelim senin işin daha bitmedi.
-Nasıl yani?
Bornozunun önünü açıp omuzlarından aşağı kaydırdı.
-Beni memnun et!
O anda bir erkeği memnun etmekle ilgili her şey kafamdan uçup gitti. Saf saf suratına baktım. “Nasıl?” aklımdaki tek soru buydu. Ayakta bornozumun önüne sıkı sıkıya yapışmış halde gerçek bir geri zekalı gibi boş bakışlarla bakmaya devam ederken, sesi ile irkildim.
-B… ikinci kez tekrar etmeyeceğim!
Bir anda sanki namlunun ucundaki mermiymişim de o tetiği çekmiş gibi fırladım. Hemen masaj yapmaya giriştim. Beynimin içerisinde dolanan düşüncelerin tamamı onu memnun etmek üzerine kilitlenmiş vaziyette, arada sırtına sıcak nefesimi üfleyerek biraz olsun erotizm kattığımı umarak, ellerim ağrıyana kadar masaj yaptım. Kendimi geyşa gibi hissetmeye başlamıştım ki;
-Sıra bende” diyerek yüz üstü döndü.
İçinde gerçekten duygusallık olan BDSM le alakamız olmadığı zamanlardakine benzer ama ufak sertliklerle dolu bir sevişme idi bu seferki. Bunun detaylarına girmek istemiyorum çünkü gerçekten özeldi.
Aynı anda boşaldıktan beş dakika sonra kalkmaya yeltenmiştim ki;
-Hayır kalkma. Seni biraz seyretmek istiyorum” dedi.
Bir süre daha hiç konuşmadan yattık. Ardından o kalktı eşyalarımı getirdi ve beni küçük bir kızmışım gibi giydirdi.
Beni eve bırakacaktı ki; bir bahane bulup ananemin evine bıraktırdım kendimi. Kalabalıkta yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bir süre sokakta dolaştım. Sonra da ananemin evine uğrayıp üstümü başımı değiştirdim. Spor bir şeyler giyip ananemle muhabbet ettim. Sonra da tekrar dışarı çıktım.
Havadaki bütün zerrecikleri görebiliyordum. Yapış bir sıcak vardı ve birazdan kafamdan fokurdama sesi duyacak insanlar diye korkuyordum. En ufak bir esinti bile yoktu. Zavallı ağaçlar bile yorgunluktan dili dışarı çıkmış kuşlara ev sahipliği yaparken, yükünü taşımaktan aciz omuzları çökmüş bir hamalı andırıyorlardı. Ben böyle bir havada kış günü dolmuşa binme işkencesine nasıl katlanabileceğimi bilmiyordum. Resmen yaz gelmişti.
Yavaş adımlarla durağa ilerlerken, sağ ayağım yapışıyor asfalta. Çiklet olduğunu sanıp sağlam bir küfür savurup eğiliyorum ki… olabilecek en ilginç şey oluyor. Lastik ayakkabımın altı hafifçe erimiş. Bu eriyen asfaltla birleşince moralimi pekte düzeltmiyor. Hırsla ayağımı çekiyorum ve her adımda şlap jcıırrtt sesiyle yürümeye devam ediyorum. Gözümün içine girip görüşümü bulanıklaştıran terse moral durumumun vahimliğine katkıda bulunuyor.
Parfümü sadece beş dakika önce duştan çıktığımda sürmüş olmama rağmen şimdiden kokusu değişti. Çürük peynir gibi kokacağım dolmuş gelene kadar. Bana ne yanımdaki düşünsün, hep ben mi çekeceğim elalemin leş kokusunu?
Dolmuş on dakika kadar bekledikten sonra geldi. Kök salmak deyimini bire bir yaşadım. Adımımı dolmuşa atarken kaldırımda beyaz lastik ayakkabımın yarısı duruyor. Korkarım eve döndüğümde ayakkabıdan eser kalmayacak ve ayaklarımı biri yıkarsa leğendeki suyu paça çorbası niyetine içebileceğiz.
En arkadaki beş kişilik koltuğa oturuyorum. Dolmuşta şoför hariç ben dahil, üç kişi var. En önde can çekişen, kabalarındaki kıllar enginar çiçeğine dönmüş olduğu halde inatla yaşayan bir nine, yanında ise kocası yani, çoktan ölmüş olan ama bunun farkına varmadığı için gömmeyi unuttukları bir erkek fosili. Ne kadar mutlu ve hayat dolu bir çift!
Terliyorum. Ancak terim buharlaşıyormuş gibi geliyor bana. Birazdan bende terime katılıp arşa çıkacağım ve Tanrı’yla ilgili bütün cevaplanmamış sorularım yanıt bulacak.
Dolmuş durdu. Küçük çaplı bir güruh içeriye doğru atağa geçti. Yanıma oturmamaları için bildiğim bütün duaları sıralarken Ata Demirer’in sık sık bahsettiği Mukaddes tiplemesiyle müşerref olma şerefine nail oldum. Ata az bile anlatmış! Kadının her adımında dolmuşun sallanması yetmiyormuş gibi gelip yanıma oturma küstahlığını gösterdi. Tabi fizik kanunu dolayısı ile o yanıma oturunca ben koltukta hafifçe sıçradım. Daha korkuncu kadın pastırma sıcağında pastırma yemiş. Çürük peynir kokan ben ve pastırma kokan su aygırı ilginç bir karışım.
-Yumurta yemiş olan varsa yanımıza lütfen” diye bağırasım geliyor.
Güruhtan biri şoförün arkasındaki koltuğa kuruldu. Teenage adı verilen bir erkek evladı. Undead çiftin yanına ise kırklı yaşların başlarında, kafasında liseli kızların taktığı cinsten tokalar olan çocuk giyimli bir kadın oturdu. Üç kişilik bir aile oldukları belli olan tiplerse hep beraber açılabilir pencerenin kenarındaki ikinci sıra koltuğa kuruldular. Ben bunları seyrederken yanımdaki;
-Havalarda pek sıcak.
-Ya, öyle” diye onayladım, bir su aygırının konuştuğuna şahit olabilecek her insanın şaşkınlığıyla.
Dolmuş hareket eder etmez açık olan kapı ve pencerelerden içeriye adeta bir alev dalgası esti. Nefes almakta zorlanıyorum. Oturduğum yer terden sırılsıklam ve yanımdaki aygırında suları devreye girince dolmuşta hamam sefası fantezisine girdim. “Şoföre beş yeni lira versem iki kese atar mı acaba?” diye düşünürken şoför;
-Parasını vermeyen kalmasın!
Hay Allah! Unutmuştum… hemen elimi cebime daldırıp uzattım parayı iki önümde oturan ailenin babasına.
-Bir kişi uzatır mısınız?
-Kaç kişi?
-Bir kişi.
Adam aldı parayı, önünde oturan yaşayan ölüye uzattı.
-Bir kişi uzatır mısın dede?
-Efendim evladım?
-Parayı diyorum. Bir kişi. Şoföre verir misin?
-Ne?
Nine devreye girer.
-Beyim ağar işitir de..Sen bana söyle evladım.
-Bir kişi uzatır mısın nine?
-Anlamadım çocuğum.
Bu diyaloglar gelişirken “niye parayı gidip şoföre kendim vermedim?” diye hayıflanmaya başladım. Bu sırada çocuk kılıklı kadın bir hışımla dönüp parayı kaptı aile babasının elinden. Tükürür gibi;
-Verin bana!
Adam yer yarılsa da içine girsem bakışıyla;
-Teşekkür ederim.
Olayı hadise çıkmadan atlattıktan sonra dışarıyı seyre daldım. Özel arabalar dikkatimi çekti. Adamlar klimalı arabalarının içerisinde olmalarına rağmen beş karış suratla her an kavgaya hazır bir şekilde işlerine gidiyorlar. Yine klimalı bir ortamda çalışıp, klimalı evlerine gidecekler ve yine klimalı ortamda normal normal sevişip yine de mutsuz olacaklar. Benim gibi zavallı slavelerse masterlarının evinde duş alıp serinleyecek suyu bulurlarsa mest oluyor. Adaletsizlikten falan dem vurmak değil amacım. Bu nankörlerin hala memnun olmaması koyuyor bana. En çok yakınan hep en zengin ve en normal oluyor. Tabi bu da benim gibilerin anca çenesini yoruyor. Bir anda bir küfür çıkıveriyor ağzımdan.
-Sıçtığımın!...
-Efendim, bir şey mi dediniz?” diyor yanımdaki ulu çınar.
-Hayır.
-Bir şey dediniz gibi geldi de.
-Size öyle gelmiş.
-Benim kulaklarım iyi işitir.
Hey Allah’ım sus be kadın! Sana ne, ne dediysem dedim. Sen Afrika’ya su aygırı yandaşlarınla takılmaya gitsene, hem serinlersin diyemiyorum tabi.
-Sesli düşünmüşümdür belki.
-Haa…tamam.
Gülümsüyor. Tabi iki balonun arasında oluşan yatay çizgiye gülümsemek denirse.
İneceğim yere yaklaşırken kocam olursa ve böyle olursa kesin boşarım düşüncesi geçiyor aklımdan. Saate bakıyorum, aslında saati görmüyorum. Bir şeye bakmış olmak amacım.
-Durakta lütfen” diyorum duruyor şoför.
İniyorum, hava daha da sıcak. Bir an duruyor ve arkama bakıyorum. Bir daha hiç üzerine düşünmeyecek olduğum o insanlara, kim bilir bir daha ne zaman denk gelecek olduğum dolmuşun şoförüne göz gezdiriyorum. Hayatımın büyük bir bölümünü kapsayan dolmuşun aslında diğer yaşananların yanında bu kadar önemsiz kalması şaşırtıyor beni.
Evime doğru ilerlerken aklımda tek bir düşünce var; “Umarım doğru şeyi yapıyorumdur!”

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 9 Ağustos 2008 04:57
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Eve girer girmez hemen bilgisayar başına koşturdum. Cicikis msndeydi ve hemen olan biteni anlatmaya koyuldum. Tabi yine şaşkınlıkla dinledi.
-Acid, bak benden söylemesi bu adam sadist, yakında kırbaçlamaya da başlar.
-İşte o zaman o kırbacı onun götüne sokarım!
Tarzı konuşmaların ardından üzerime çöken rehavetle birlikte yatağıma yollandım. Aslında yatakta olan biteni düşünmek istiyordum ama uykunun dayanılmaz ısrarına yenik düştüm. Gözümü bağırış, çığırış ve hengameye açtım. Annem başıma eğilmiş;
-Bu ne hal E… koş gel baksana kızın haline!
-Ne var halimde diye aval aval suratına bakmaya başladım.
Bunlar arkamda şok içinde çırpınırlarken gidip aynaya baktım ve ilk tepkim;
-Hasssktir!” oldu.
Suratımda 5 parmağın izi morarmıştı. Ellerime bakınca, bileklerimin de kabuk bağlamakta olduğunu gördüm. Mum damlatılan yerler su toplamıştı ve anüsüm tarif edilemez bir şekilde yanıyordu. Nasıl açıklarım diye kara kara düşünürken annem banyoya gelmiş;
-Ne oldu kızım sana, kavga falan mı ettin?
-Anne.. baba geçin oturun şöyle.
İkisi de kuzu kuzu kanepeye oturdular. Aslında bahaneyi annem benim için yaratmıştı, kavga ettim diyebilirdim ama onlar benim ailemdi ve ben onlara her şeyimi anlatırken neden bunu gizleyecektim ki?
-Baba işin cinsel boyutu da var. Rahatsız olacaksan sen dışarı çık.
-Tecavüze mi uğradın?
Bir anda gülme krizine girdim. Ben gülünce onlar da şaşırdı fakat susamıyordum. Yaklaşık beş dakika babacağızımın suratına bakıp bakıp güldüm. Ben gülünce onlar da sırıtmaya başladılar. O durumdaki saflıkları daha da komiğime gidiyor susmakta zorlanıyordum. Kendimi toplamayı başarınca;
-Öyle de denebilir. Ama ben izin verdiğim için olan bir durum bu.
-Kızım o nasıl şey? Adam sana gelip “Pardon sana tecavüz edebilir miyim” mi diyor?” diyince haliyle yine dağıldım.
Birbirlerine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Annem sordu;
-Kızım kafan mı güzel? Ne kullandıysan bana da ver!
Bu sefer hepimiz birden yine gülmeye başladık. Normalde yarım saat sürecek bir konuşma art arda patlayan espriler ve gülme molaları ile bir buçuk saat kadar sürdü. BDSM in ne olduğunu anlatarak başladım olaya. Yaşadığım ilişkileri, cinselliğimi BDSMin ne olduğunu bilmeden önce de diğer insanlar gibi yaşamadığımı, kafamda olup bitenleri tek tek anlattım. Hatta üye olduğum forumlardan resimli açıklamalı bölümleri okuttum. Anladılar. İlk başta anlamış gibi yaptıklarını sandım ama cidden anladıklarını şu sözleri duyunca iyice algıladım. Annem;
-Her insanın hayatta seçimleri vardır ve tesadüfler. Yaptığın her tercih bir terk ediş olduğu gibi her terk ediş de bir tercihtir. Sen tercihini yapmışsın ve bazı normları terk etmişsin. Nasıl mutluysan öyle yaşa benim güzel kızım.
Biraz daha konuştuk ve yatıp uyuduk. Ertesi gün değişen bir şey yoktu. Ailem hiç de sandığım gibi bana sapık yada tımarhane kaçkını muamelesi yapmıyordu. Hiçbir şey olmamış ben bunlardan hiç konuşmamışım gibi de değildi. Ara ara sorular soruyorlardı. Şu da şöyle miydi vs.. şeklinde. Bu konuları onlarla konuşabilmek beni rahatlatmıştı. Vermek istemediğim detayları sorgulamamaları da özelime olan saygılarındandı. Rahatlamıştım.
Ailemle konuşmamın ardından üç-dört gün Y… ile telefonda görüştük sadece. Bu arada cicikis ile devamlı msnde yazışıyor, analiz yapıyor ve geyik çeviriyorduk. Bir gece resmen kurtlandım cici ile msnde yazışırken. Y…’a çağrı attım hemen aradı beni. Daha bir şey söyleyemeden;
-File çorap, mini etek ve askılı üst giy. İç çamaşırı giymeyi aklından bile geçirme! Bir saate seni almaya geliyorum” diyerek kapattı suratıma telefonu.
Telefon elimde pc başında salaklaşmış halde kalakaldım. Durumu ciciye söyleyince “Kendin kaşındın” diyerek gülmeye başladı. Apar topar hazırlandım. Siyah pilili eteğimi ve askılı dantelli siyah bodymi tercih ettim. Söylediği gibi iç çamaşırı giymedim ve kusursuz olmasına çalışarak sade bir makyaj yaptım. Yine eteklerim zil çalarak tam bir saat sonra aşağı indim. On dakika kadar bekledikten sonra geldi. Arabadan inip bana kapıyı açtı, elimi nazikçe öpüp göz kırptı.
-Nasılsın güzelim?
-İyiyim” dedim ama baya şaşırmıştım, sesim titredi hafifçe.
Gülümseyerek şoför koltuğuna geçti ve arabayı Lara tarafına doğru sürmeye başladı. Lara’da Kundu’ya doğru ormanlık bir alan vardır. Geceleyin zifir zindan olur ve ben oradan çok korkarım. Eski sohbetlerimizde ona bunu anlatmıştım ve oraya karşı antipatimi iyi bilir. Oraya doğru gittiğimizi fark etsem de sesimi çıkarmadım. Sonra yoldan çıkıp ormanlık alanın iç kesimlerine doğru sürmeye başlayınca beni bir titremedir aldı.
-Y… lütfen başka yere gidelim. Burası olmasın kuş uçmaz kervan geçmez, her şey olabilir burada. Çok korkuyorum. Lütfen..
İstifini bile bozmadı. Ağaçların iyice sıklaştığı bir kısımda durup; “İn arabadan!” dedi ama nerde bende o yürek? İnemedim. Arabadan anahtarı alıp indi, kapımı açmak için dolaşmaya başlayınca bir cesaret kapıyı kilitledim! Elinde anahtar olduğu için kapıyı inatla açıyor, ben inatla kilitliyorum. Kızdığını gördükçe korkuyorum ama inatla kilitlemeye devam ediyorum. Dışarıda sıra ile kapıları açmaya çalıştıkça bende arabada oradan oraya atlayarak kilitliyorum. Bir ara arabanın arkasına geçti sol taraftan. Sağdan veya soldan çıkacak diye bakarken gözden yitirdim. Adam sanki yer yarılıp içine girmişti. Arabanın şoför koltuğuna geçip bakmaya başladım nerede olduğuna. Tam o sırada tık diye bir ses geldi hangi kapı olduğunu anlayamadığımdan yan tarafıma atladım ama arka kapının açıldığını görünce kalbim durdu adeta. Beni hiç şaşırtmayan rutinle yapıştı saçlarıma. Ön koltuktan arka koltuğa saçımdan çekerek ardından da arabanın arkasından sürüyerek çıkardı dışarı. Çok sinirliydi, hem de çok. Arabanın bagajına doğru ilerlerken ben sanki cansız bir nesneymişim gibi saçlarımdan sürüklemeye devam ediyordu. Toz toprak içinde kalmıştım ama çorabım kaçmasın diye cebelleşiyordum. Bir yandan da “Çok özür dilerim cidden, ben buradan cidden korkuyorum, Lütfen gidelim” şeklinde yalvarıyordum ama dinleyen beri gelsin. Bagajdan bir çanta aldığını görünce tüylerim diken diken oldu ve deliler gibi tepinmeye başladım. Y.. ise saçlarımı daha beter yoluyordu. File çorabım kaçtı, saçlarım diken diken elektrik çarpmış gibi, mini etek kafama geçti, üstüm başım toz toprak ve çam ağaçlarının dikenleri ile kaplı. İki dakikada tecavüze uğramış gibiydim. Y…;
-Sen akıllanmayacaksın değil mi? Nasıl aptal bir varlıksın? Kızdırınca başına gelecekleri tahmin edemeyecek kadar gerzek misin? Ciddi bir cezaya ihtiyacın var artık senin, yoksa adam olmayacaksın!
Hafifçe gerinip beni saçlarımdan yakındaki bir ağaca doğru savurdu. Sırtım ağaca denk geldi ve tek kelime ile nefesim kesildi. Çıkan güm sesi öyle şiddetli idi ki, kemiklerimin kırılıp kırılmadığından emin olamıyordum. Ağacın dibine çöktüm. Nefes almam cidden çok güçtü. Tam nefes almaya ve bunu düzene sokmaya başlamıştım ki doğrulurken Y…’u burnumun dibinde buldum. Ellerimden tutup ağaca beni bağlarken doğru dürüst direnemedim bile. Bacaklarımı havaya kaldırdı ve onları da bağladı. -Bunun daha edebi ya da kibar tarifini bilmediğimden hissettiğim gibi yazacağım;- Kıçım kabak gibi ortaya çıkmıştı ve cidden çok rahatsız edici bir durumdu. Pantolonunu sadece penisini açık bırakacak şekilde indirdi. İlişkiye girerken sırtım ağacın kabuklarına sürtünüyor ve fena şekilde tahriş oluyordu. Ormanın ortasında bağırdıkça bağırıyordum ama duyabilecek kimse yoktu. Ağlamaya başladım sırtımın kanamaya başladığını hissediyordum. İşi bittiğinde hala ayaklarım havada ve bağlı durumda olmak feciydi. Ne hissedeceğimi bilmediğim gibi sırtım feci derecede yanıyordu. Vücudumun ağırlığının daha çok karnımda toplanması ise çok rahatsız edici idi. Bacak kaslarımsa alışık olmadıkları bir pozisyonda asılı durmaktan ötürü cayır cayır yanıyordu. Y.. bana döndü;
-Artık zamanıdır B… dayanamayacağında, ama cidden dayanamayacağını hissettiğin an Lavinya diyeceksin.
Aklımdan geçen tek cümle vardı ve başka bir şey düşünemiyordum;
-İşte şimdi sıçtık!

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 15 Ağustos 2008 13:32
(@masternick)
Gönderiler: 7123
BDSM Evrimci
 

Araya girip akışı bozmaktan nefret ediyorum ama dayanamadım. Çok güzel .....

 
Gönderildi : 15 Ağustos 2008 14:11
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

teşekkür ederim Smile

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 24 Kasım 2008 08:11
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Arkasını dönüp arabaya doğru ilerlemeye başladı. Bagajı açtı ve hayal meyal bir çanta çıkardığını fark ettim. İçinden kızılcık sopasını çıkardığını gördüm. Bana dönüp baktığı anda öyle bir korku sardı ki benliğimi, bunun tarifi imkansız. Başım dönmeye, yer ayaklarımın altından kaymaya başladı, sesler uzaklaşırken Y….’un yüzünün endişeliği bir ifadeye büründüğünü fark ettim ve dünyam karardı.
Keskin bir limon kokusu ile gözlerimi açtım ve karşımda kahkahalarla gülen Y…’u gördüm. Ellerim hala bağlıydı ve narkozun etkisinden çıkmış gibiydim. Kulaklarım yanıyor ve uğulduyordu.
-Bu korku seni bir süre idare eder” dediğinde ne hissedeceğimi bilemedim. Mutlu mu olmalıydım üzülmeli miydim? En azından kızılcık sopası ile bir ilişkim olmayacaktı..şimdilik! Tam ayağa kalkıp arkasını döndü ki sopayı hala elinde tuttuğunu gördüm. Gülümseyerek bana döndüğünde ağzı açık ayran budalası gibi ona bakakalmıştım.
-Yine de cezanı çekeceksin!” dedi ve sopanın ucunu hafifçe vücudumda gezdirmeye başladı. Ara ara hafifçe vuruyordu ama bir acı hissetmiyordum. Rahatlamaya, kendimi koyuvermeye başladım. İçine çalı çırpı dolmuş darmaduman saçlarım, arkası yırtılmış bodym, akmış rimellerim, dağılmış rujum, suratıma bulaşmış toz toprak, sıyrılmış eteğim, kaçmış file çorabım ve bağlı halimle kendimi düşündüm. Bu düşünce beni tahrik ediyordu ve başımda zebani gibi Y… dikiliyordu. Bir yandan kendime kızıyordum, bir yandan korkuyordum, bir yandan da bu durumdan tahrik olmaya başlamıştım. Canımın yanması tatlı bir sızıya dönüşmeye, vücudum alevlenmeye başladı. Hafif vuruşları yetmemeye başladı ve vuruşlarına başta –ıh,ah- gibi efektler verirken ses çıkarmaz oldum. Bir an duralayıp yüzüme baktı. Gözlerimi gözlerine dikip yine onu delirten diklenen bir ifade ile bakmaya başladım.
-Ya öyle mi?” dedi ve bir başka halatı ağacın yukarısındaki bir dala fırlattı. Tek atışta geçirmeyi başardı dala. Beni çözüp saçlarımdan zorla ayağa kaldırıp ellerimi birleştirip halatla bağladı. Kollarım yukarda birleşmiş ayaklarım tam olarak yere basar durumda kalmıştım. Arkama geçti ve zaten hırpalanmış olan badymi tek hamlede yırttı. Sırtımın tahriş olmuş bölgelerine hafifçe vurmaya başladı. Sesimi hala çıkarmıyordum. Vuruşların şiddetini arttırmaya başladı. Ağzımdan istemsiz olarak “ıh” efekti dökülmeye başladı. Hiç beklemediğim bir anda bütün gücü ile bir tane vurdu ve benim ayaklarımın dermanı kesilirken “ceza bir!” dediğini duydum. Bağırmaya başladım. “ceza iki!” dedi ve aynı şiddette bir tane daha vurdu. Bir yandan bağırıyor, bir yandan yalvarıyordum ama bizimki hiç oralı değildi. “ceza üç!” diye bağırdı ve devam etti. Bu “ceza yirmi!”ye geldiğinde dayanamadım, ayaklarımın dermanı kesildi, sesler uzaklaşır gibi olup sırtımda vurduğu yerlerin acısı yakıcı olmayı da geçince bağırdım; “Lavinya!” Kırk saattir yalvarmalarımı umursamayan adam bir anda sopayı kenara attı. Nefes nefese idi ve hiç ses çıkarmadan beni çözmeye başladı. Çözdükten sonra benden bir-iki adım geriye çekilip baştan aşağı süzdü. Kendimi çok garip hissediyordum. Şaheserini izleyen bir ressam gibi ya da hiç tanımadığı birine bakar gibi inceliyordu beni. “Soyun” dedi. Titriyordum. Hem yaşananlar hem de soğuğun etkisi ile deli gibi titriyordum ama dediğini titreyen ellerimle beceriksizce yapmaya başladım. Tatmin olmuş bir ifade ile başını salladı ve arabaya doğru gitti. Bense ne yapacağını bilmez halde üzerimden artık tam anlamı ile paçavraya dönmüş kıyafetlerimi çıkarmayı tamamlayamadığım için titreyerek ne yapacağını bilmez halde arabadan gelmesini bekliyordum. Elinde bir bidonla geldi. Aklımdan ilk geçen şey, ‘herhalde benzin döküp yakacak beni’ oldu. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Tam olarak soyunmamış görünce yardım etmeye karar verdi ve kalan paçavraları yırtarak çıkardı. Yardım etmeseydi daha iyiydi tabi ki. Zaten örselenmiş olan vücuduma hiç de iyi gelmediğini söylemeliyim. “Otur” dedi beni soyduktan sonra. Yere oturmamla başımdan aşağı buz gibi sular döküldü. Yanlış anlaşılmasın bu bir deyim vs.. değil. Gayet de kelime anlamı ile buz gibi su! Bidonun içinde benzin olmadığını anlamıştım ama benzin olmasını tercih edecek duruma gelmiştim. Tek kelime ile kanımın son zerresine kadar donduğumu hissettim. Sıçan gibi hissediyordum. Önüme havluyu atıp “Kurulan, sabaha kadar seni bekleyecek değilim” dedi. Kırık dökük bir halde kurulandım. Bir tane elbise attı. Yazlık ve en az üç beden bol. Çuval giysem daha güzel görünürdüm muhtemelen. Eve çıplak gidemeyeceğim göz önüne alınırsa mecburen giydim. Artık tam anlamı ile köle gibi görünüyordum gözüme. Onun vereceği elbiseye bile muhtaç kalmak değil miydi? O ne verirse onu yemek ya da o uygun gördüğünde ceza çekmek. Ama içimde bir şey vardı. Dönüp ona baktım bir an. Gözlerine bakınca orada sevgiyi gördüm. Nasıl diye sormayın, kadınların garip hislerinden biri işte. Bir erkeğin kendisinden hoşlandığını, baktığını ya da sevdiğini anlayan altıncı his dedikleri şey diyelim. Gülümsedim ona. Şaşırmış göründü ama sıcacık bir gülümseme ile karşılık verdi hemen. “Çok acıyor mu?” diye sorunca gözlerimin kısıldığını ve gülümsediğimi belli etmemek için önüme baktım, “Hayır hayatım çok acımıyor.”
O gün ile ilgili aklımda kalan son düşünce şuydu; “Herkesin bir zaafı vardır, ama masterlar kölelerine zaaflarını belli etmemelidir. Hele hele bunu açığını bulmak için deliren benim gibi bir köleye hiç belli etmemelidir. Demek ki sevgili efendim.. Senin zaafında benim”.

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 24 Kasım 2008 08:13
MasterDaPain
(@masterdapain)
Gönderiler: 4045
BDSM Ustası Yönetici Admin
 

Seni tekrar burada görmek ve yazini okumak ne güzel anlatamam. Bazi yerlerini onaylamasam bile senin yazmanla senin acindan aslinda anlasiliyor. Devam edersen cok sevinirim...icerigin her yazinla daha da zenginlesiyor ve derinlesiyor.


Parox Dark - Gabriel Azrael

 
Gönderildi : 25 Kasım 2008 12:31
 Acid
(@acid)
Gönderiler: 81
Kanıyla Üye
Konu başlatıcı
 

Çok teşekkür ederim olumlu eleştrileriniz için Smile Benim için önemli..

I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN

http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg

 
Gönderildi : 26 Kasım 2008 04:51
Sayfa 5 / 6
Paylaş:
BDSM Türkiye

Merhaba

Hoşgeldin

Forumun Yeni Düzenine

Tüm Forumu

AÇMAK İÇİN GİRİŞ YAP

VEYA

ÜCRETSİZ KAYIT OL