internetteki falaka hikayeleri derlemesi
“Bırak” dedim, “Bugün Castro bile komünizmin artık işlemediğini itiraf ederken sen bana hala neyi savunuyorsun?” Lise son sınıftaydık, dersimiz kimsenin sallamadığı geometriydi ve biz en arka sırada Selin’la oturmuş yine komünizmi tartışıyorduk. Dev-Lis üyesiydi Selin, aileden gelme bir marxist-leninist kültürle büyümüştü. Anlattığına göre babası gençliğinde epey eylemlere karışmış, epey işkenceler görmüş bir ‘yorgun demokrat’tı. Bense onun tabiriyle ‘faşist’tim. Aslında faşist olmamakla birlikte görüşlerimin Selin’la taban tabana örtüştüğünü de kimse söyleyemezdi tabii. Uzun zamandır arkadaştık, aramızda hiçbir zaman cinsel bir gerilim olmamıştı ama ben her zaman Selin’ın ayaklarını inceden keserdim. Ortanın biraz altında bir boya sahipti. Zayıflıkla tatlı bir balık etliliğin tam ortasında olan bir vücudu harika kalçaları iri göğüsleri ve yuvarlak bir yüzü vardı. Kumraldı ve Marx’tan diyalektikten Hegel’den oldukça entelektüel ifadelerle bahsederken yayıla yayıla açılan büyük ağzına bazen bir şey tıkasım gelmiyor değildi. O şeyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz… Her neyse ayaklarını ilk kez 1 sene önce evlerine gittiğimde görmüştüm. O okul üniformasını çıkartıp üstünü değiştirirken inceden lacivert Converse’lerini de koklama imkanı bulmuştum. Çok farklı ama çok hoş hafif bir kokuya sahipti Converse’leri. Çıplak ayakları ve giydiği taytıyla salona girince gözlerimi ayaklarından alamamıştım. Tıpkı vücudu gibi ayakları da hafif etliydi. Ama beni en büyüleyen kısmı sıralı dümdüz parmakları olmuştu. İlk kez o an acaba Selin’a hiçbir zaman sevgili gibi yaklaşmayarak hata mı ediyorum diye düşünmüştüm. Yine de tavrımı değiştirmemiş arkadaşlığımı korumuştum. Ben bunları düşünürken o Castro’nun öyle demek istemediğini anlatmaya çalışıyordu bana. Çok dinlemiyordum ama sanırım Castro daha uygulanabilir bir komünizm modeli geliştireceklerini söylemişmiş. “Sırf entelektüel görünmek için şu tatlı su solculuğunu bırak artık kızım. Şuna bak Converse giyen biri bana komünizmi savunuyor. Benim saygı duyabileceğim son komünistler 68 kuşağıyla birlikte tükendi. Kitaplarını saklamamış, hele hele hayatında işkence görmemiş biri bana komünizmi savunmasın. Baban gelse konuşsa benimle oturur dinler her türlü tartışırım ama sen hiç konuşma” dedim. “İyi” diyerek gömleğinin kolunu sıyırdı, çıplak kolunu uzattı bana. “İşkence yap bana, senin gibi bir faşist tarafından işkenceye maruz kalmak bana gurur verir” dedi. Koluna boş gözlerle baktım iyice delirmişti. “La bi’ yürü git kızım saçma sapan konuşma!” dedim. “Hayır” dedi “Madem işkenceden geçmeden gerçek bir komünist olunmuyor, istiyorum bunu gerçekten istiyorum” dedi. “İyi al” diyerek çıplak koluna bir çimdik attım. Canı bile yanmamıştı “Şimdi ortam müsait değil, akşam size gidelim sen bana bir kahve yaparsın öyle tartışırız bunu” diyerek konuyu kapattım. Yavaştan kafamda bir plan şekillenmiyor değildi…
Evlerine gittiğimizde evin boş olduğunu görmek sevindirici oldu benim için. Selin babasının gençlik yıllarındaki fotoğraflarını gösteriyordu bana. Laf arasında “Nasıl işkencelere uğramış baban?” diye sordum. Kaşları çatıldı öfkeyle “Elektrik falan vermişler, tazyikli su sıkmışlar bir de falakaya yatırmışlar.” Dedi. Başımı manalı manalı salladım. “Ee tabi” dedim “Falaka bir komünistin olmazsa olmazıdır zaten.” Sonra hala öfkeyle çatılı kaşlarına baktım ve sabahtan beri düşündüğüm ve beni bir sonuca ulaştıracağını umduğum vurucu cümlemi kurdum. “Yaa işte öyle Selin hanım, her gerçek komünist en az bir kez falaka sopasının altından geçmiştir öyle kolunu çimdirtmekle dava adamı olunmuyor” dedim. Sonra bir an duraksadım, açıkçası söyleyip söylememekten şüpheye düşmüştüm ama buraya kadar gelmişken geri dönmeye de niyetim yoktu. “İstersen hemen yatırayım şuracıkta seni falakaya sen de milli ol.” Şaşkın şaşkın bana bakıyordu, ciddi olup olmadığımdan emin değildi. İçini okumuştum “Çok ciddiyim” dedim ve biraz da şakaya vurarak “Bak biz faşistler de temsili olarak zenci falan döveriz milli olmak için” dedim. Durdu düşündü düşündü “E iyi tamam da nasıl olacak?” diye sordu. “O kolay” dedim ve evin içinde gezinmeye başladım. Falakayı hazırlamak için eşyalar arıyordum. Öncelikle Selin’ın kardeşinin Harry Potter’cılık oynarken asa olarak kullandığı 60-70 santim uzunluğunda ince ve esnek bir tahta sopa bulmuştum. “Bu işimi görür” dedim. Falakayı tutacak biri olmadığı için bir şekilde sabitlemem gerekiyordu. 5 dakika kadar ne yapacağımı bilemeyerek evin içinde dolaştıktan sonra sonunda Selin’ın babasının barfiks çekmek için kullandığı metal çubuğu bulmuştum. Tam aradığım şeydi. Kenarındaki menteşelerle Selin’ın odasındaki gardolabın kenarına bel hizasından biraz daha yüksek bir seviyeye tutturmuştum. Bütün bu hazırlığı şaşkın şaşkın izleyen Selin en sonunda banyodan çıkarken elimde gördüğü çamaşır ipinden sonra korkmuş vazgeçmek istemişti. “Sen bilirsin kızım” demiştim “İşkence dediğin elin kolun bağlı olur. Yiyorsa” Son verdiğim gazın üzerine yeniden ikna olmuştu ama acele etmezsem tekrar cayabilirdi. Önce ayaklarını bileklerinden sıkı sıkı bağladım daha sonra da kaldırarak barfiks çubuğuna sabitledim. Falaka pozisyonunu almıştı. “Nasıl rahat mısın?” diye sormuştum gülümseyerek. İşi hala bir tür oyun sanıyor sırıtarak “Çok” diyordu. “İyi” dedim “Rahatını biraz bozalım” İstemeye istemeye ellerini de bileklerinden bağlatmıştı bana. Bileklerinden bağlı kollarını arkaya doğru gerdirip yatağın bacağına bağlarken yeniden korkmaya başlamıştı ama bu saatten sonra yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. Selin’ı artık iç sesini duyabilecek kadar yakından tanıyordum. Sol elime ince sopayı alarak göğüs hizamda kalkık tabanların önüne geçtim. Şimdilik sadece topukları ve parmakları pembeydi. Yanyana bağlı ayaklarının düzgün parmakları bir dağ oluşturuyordu sanki. Alçaktan eteklerden başlayıp başparmaklarında zirve yapıyor ve tekrar alçalıyordu hiçbir düzensizlik yoktu. Hafifçe eğilip kokladım ve “Kokuyor mu ne?” dedim. Kaşlarını çattı “Saçmalama” dedi. “Saçmalama ha” dedim sopayı havaya kaldırdım. Gözleri korkuyla açılmıştı. “İyi al bakalım öyleyse” dedim ve ilk darbeyi havayı yararak tabanlarına indirdim. Etli tabanlarına sopanın inmesiyle çıkan şak sesi Selin’ın inlemesine karıştı. Yüzünü acıyla buruşturdu, ayaklarını geri çekmeye çalıştı ama menteşelerinden sağlam tutturduğum barfiks çubuğu ona izin vermemişti. Yüzündeki acıyı bir anlığına görmek yetmişti ikinci kez sopayı kaldırdım ve hızla tabanlarına indirdim. Bu sefer tam ayağının iç kıvrıma oturtmuştum sopayı. “AAAAAAHHH” diye bağırdı bu sefer gerçekten yanmıştı canı. “TAMAM” dedi bağırarak “YETER BU KADAR” İşte hep hayallerini kurduğum duymak istediğim cümle… Bundan sonra işler değişiyordu. Sopayı yere bırakınca rahatladı. Toparlandı onu çözmemi bekliyordu. Oysa hiç öyle bir niyetim yoktu. Ayaklarına dokundum. Arka arkaya vurduğum iki kez vurduğum yer hemen ısınmış yanmaya başlamıştı. Başına geldim. Eğildim ve dudaklarından öptüm. “Nereye yetiyor Selin’cım. Daha yeni başlıyoruz” dedim. “NE YAPIYORSUN SEN!” diye bağırdı. Ama dudaklarına yapıştığım için mi yoksa falaka seansını devam ettireceğim için mi söyledi bunu anlamadım. Belki de her ikisi içindi. Sopayı tekrar elime aldım. Önce parmaklarımı sıcak tabanlarında gezdirdim ve ardından seri darbeler indirmeye başladım. Bir çoğu direk taban kıvrımlarına iniyordu. Arada birkaç tanesini ıskalayıp parmaklarına falan da vuruyordum ki sanırım en çok onlar can yakıyordu. Tabanlarından gelen her ŞLAK sesine karşılık ondan bir “AAAAAAAAAH” duyuluyor sopayı her kaldırdığımda “YAPMAAAAAAAAAAAHHHHHHH, YALVARIRIIIIIIIAAAAAAAAH” lar kulağımı okşuyordu. 20 dakikaya yakın bir falaka seansının ardından tabanları kıpkırmızı olmuş kıvrım bölgesinde ince bir sopa izi belirmişti. Ağlamaktan makyajı akmış ve bağırmaktan sesi kısılmıştı. Ona biraz dinlenmesi için fırsat tanımaya karar verdim. Ne de olsa eski arkadaşımdı. Başına gittim tekrar. Eğildim. “Bitirmemi istiyor musun?” diye sordum. Hıçkırmaktan konuşamıyor sadece hızlı hızlı başını sallayabiliyordu. “Aa ama ağlama. Peki zaten birazdan çok güldüreceğim seni. Öyleyse bitiriyorum ama son 100 sopa daha vuracağım tatlı tabanlarına. Okulda bütün gün siyah çoraplarınla lacivert converselerinin içinde sakladığın için bir ceza olarak. Ve sen de sayacaksın tamam mı? Takıldığın yerde başa dönerim. Anlaştık mı?” dedim. Bir yandan hayır anlamında kafasını sallıyordu bir yandan hıçkırıyordu. Elime sopayı aldım “İşine gelirse” dedim “1’den başlayıp 100’ü duyana kadar devam edecek bu seans.” Sopayı kaldırdım ve ilk darbeyi indirdim bu sefer gelen şaak sesinin arkasından “AAAAAAAHAAHAAAAH BİİİİİİR” diye bir haykırış duymuştum. İkinciyi indirdim Şlaak “İKİİİİİEEEEAAAAAAH”… Şlaaak “AAAAAAAAAAHÜÜÜÜÜÇ”…. Şaaaak “HIAAAAAAAAAAH DOKUUHUHUUUZ” Şlaaaaak “AAAAAAAHHOOOON YEDİİİİ”… “YETEEEER YALVARIRIM DUR ARTIK DAYANAMIYORUUAAAAAAAAAAAAHHH OTUZ SEKİİİİİZ”… “NE İSTERSEN YAPARIM NOLUR DUUUUAAAAAAH ELLİ YEDİİİİİİ”… AAAAAHHHHHHH YETMİŞ ÜÜÜÜÜÇ”…
Hikaye 2
Yeni bir gün başlıyordu. Ama benim için bu gün diğerlerinden biraz farklıydı. Bugün aynen benim gibi falakaya ilgi duyan bir kız arkadaşımla buluşacaktım. Onun evinde bir bilgisayar oyunu çekişmesi yapacaktık. O diğer kızların aksine tam bir bilgisayar tutkunuydu. Özellikle bilgisayar oyunlarına karşı büyük bir ilgi duyuyordu. Sims oyununu oynayacaktık. Bunun için Hot Date versiyonunu seçtik. En çabuk karşı tarafı tavlayan oyunu da kazanmış olacaktı.
Oyun başladı ve beni çok zorlamasına rağmen tecrübem sayesinde kazandım. Şimdi sıra uygulanacak cezaya gelmişti. Onun için yenilmek hiç sorun değildi. Ben falakaya yatırmayı o da yatırılmayı çok seviyordu. Bu yüzden işin zevkini çıkaracaktı. Tabii bende öyle.
O gün üzerinde bir gömlek ve kısa bir şort vardı. Şortlarını özel olarak sadece falakada giyiyordu. Kısa olduğundan bacakları ve o biçimli ayaklarını ortaya çıkarıyordu. Ayaklarında bileklerine kadar beyaz bir çorap vardı. İpleri oyun başlamadan önce hazırlamıştı. Ellerini arkadan birleştirip bağladım. Sıkı olmasını istiyordu.
Hiç hareket edememek onun çok hoşuna gidiyordu. Ardından ayaklarına doğru kaydım. Ayaklarını hemen bağlamadım. Öncelikle bu manzaranın tadını çıkartmalıydım. O bembeyaz çoraplı ayaklarını öptüm.
Ardından yavaşça çoraplarını ayaklarından çıkarttım. Karşımda muhteşem güzellikte bir ayak vardı. Biçimli parmakları, ince bileği, ve hafifçe kızarmış ayak tabanları. Ayak tabanları genelde yediği sopalardan dolayı hafif kızarık olurdu.
Çıplak tabanlarını da öptüm. Ayaklarının her metrekaresini öpmeye çalışıyordum. İşim bittiğinde ayak tabanları şişmiş ve iyice kızarmış olacaktı.
Ayaklarını yalamayı bitirdiğimde artık o da sabırsızlanmaya başlıyor ve başlamamı istiyordu. Ayaklarını birbirine sıkıca bağladım. Ardından ayak baş parmaklarını da birleştirip bağladım. Böylece ayaklarını birbirinden ayıramıyordu. Ardından sürekli falaka da kullandığımız uzun sopaya ayaklarını bağladım. Sopayı kaldırıp çalışma masasıyla makyaj masasının arasına koydum. Ayakları havaya dikilmişti. Kesinlikle hareket ettiremiyordu. O hafif kızarmış ayakları gelecek ilk sopa darbesini bekliyordu. Falaka işlerinde ya uzun sert tahtadan bir sopa yada kayış kullanıyorduk. O gün sopayı kullanacaktım.
Sopayı elime aldım. Ve onun bakımlı yumuşak tabanlarına indirdim. Gelen ilk darbe ondan acı bir feryat yükselmesine neden oldu. Fakat aynı zamanda zevkten de titriyordu. Her vuruşumda biraz daha çok bağırıyordu. Ayakları pembeliğini kaybetmeye başlamış onun yerini belirgin bir kırmızılık alamaya başlamıştı. Daha hızlı vurmamı istiyordu. Onun isteğini geri çevirmedim.
Yaklaşık 50 vuruştan sonra ayakları şişmiş ve iyice kırmızılaşmıştı. Fakat o bitmesini istemedi ve ancak bir 50 vuruş sonra ancak tatmin oldu. Onu hemen çözmedim. Sopayı bir kenara bıraktım ve ayaklarının önüne çömeldim. Hala iki masanın arasında ayakları havada asılı bekliyordu. O yumuşak ayaklarına dokundum.
Tabanları resmen yanıyordu. Ayakları kıpkırmızı ve en az 2 beden büyümüştü. Tabanları oldukça şişmişti. Ayaklarını öpüp yalamaya başladım. Bu onun hoşuna gidiyordu. Acısını azaltıyordu. Dilim o sıcak tabanlarına değdikçe bende zevkten ölüyordum. Yaklaşık yarım saat sonra ayaklarını ve ellerini çözdüm. Bu günlük her ikimizde yeterince eğlenmiştik. Ayağa kalktığında hemen yürüyemedi.
Acısı yüzünden okunuyordu. Biraz yürüyecek hale gelince beni kapıya kadar geçirdi. Birbirimize veda ettik. Ben mutlu bir şekilde evimin yolunu tutarken o da yine mutlu bir şekilde odasına gitti ve ayaklarını uzatarak acısının dinmesini beklemeye başladı…
Hikaye 3
İçerdeki rutubetli hava sigara dumanıyla karışmış, bıçakla kesilecek kadar yoğun bir hale gelmişti. Tavandaki lamba lambanın ışığı tahta masanın bir kısmını aydınlatıyordu ve kurumuş kan lekeleri belli belirsiz seçilebiliyordu. Sigarasından derin bir nefes daha çekip saatine baktı. Sabahın beşine geliyordu. Daha 3 saat vardı nöbetinin bitmesine. Bir an önce evine gidip yatmak istiyordu. Gözleri uykusuzlukta şişmiş, bedeni ruhunu zor taşıyordu. Bıktım artık bu işten diye geçirdi aklından. “Hadi getirin şunu artık” diye seslendi kapıyı açıp. Bir kişi kalmıştı konuşturması gereken. Listesine baktı, Aysel’di adı. 24 yaşında. İki gün önceki hücre baskınında sağ ele geçirilmişti. 12 saatten beri uğraşıyorlardı. Fakat kız çetin ceviz çıkmıştı. Ne yaptılarsa konuşturamamışlar, kız sır veriyor sel vermiyordu. Sonunda iş başa kalmış, sorunu kendisi çözmek zorunda kalmıştı. Beceriksiz herifler diye geçirdi içinden. Tekrar saatine bakmak üzereyken kapı açıldı ve iki sivil memurun arasında , yorgunluktan bitap düşmüş esmer genç bir kız girdi odaya. Kızın ayakta duracak hali kalmamış. Üstündeki gömlek paçavraya dönmüş, göğüs kısmı kan içindeydi, pantolonu üstünden düşmek üzereydi. “Tamam bırakın şuraya” dedi. Kızı masanın üzerine yatırıp, amirlerine döndüler. “Çıkabilirsiniz” dedi Gömleğinin cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. İkinci paketi bitmek üzereydi. Benim de ölümüm bu meretten olacak diye düşündü Dönüp kıza baktı.
A be salak kızım, ne işin vardı bunların arasında dedi kendi kendine. Kız masanın üstünde yan yatmış, dizlerini karnına doğru çekmiş iki büklümdü. Dudağının kenarında kan sızıyordu. Bir bardağa su doldurup uzattı. Kız inleyerek doğruldu ve bardağı kapıp içmeye başladı .Su dudaklarının kenarından akıyordu, beli ki uzun zamandır bir şey içmiyordu. “Çetin cevizmişsin” dedi kıza dönüp. Aysel kin dolu bir bakışla dönüp baktı “Öyle mi dediler” diye sordu. Saçları omuz hizasındaydı, yüzü solmuş dudakları darbelerden patlamıştı. Fakat yine de güzelliği belli oluyordu. Gözleri yeşildi ve çektiği acıyı yansıtıyordu. Alaylı bir sesle “Sen mi konuşturacaksın şimdi” diye sordu. “Hadi işimiz iş yine” diye geçirdi içinden. Gömleğinin önü açıktı. Memelerini işlemişler diye geçirdi aklıdan. Sol memesinin göğüs ucu kanlı bir et parçası gibi bir parça derinin ucunda sallanıyordu. Sağdaki is tamamen koparılmış, Göğüsleri sigara yanığı doluydu. “Gözden çıkarmışlar bunu” diye düşündü. Gözleri ayaklarına takıldı. Ayakları çıplaktı. Hafif kemikli ve damarlı bir yapıları vardı. Tabanları kirden simsiyah olmuş. “Tamam” dedi kendi kendine “Ayaklarında konuşturabiliriz ancak” “Bana bir leğen ve su getirin” diye seslendi kapıyı açıp. “Ne o vicdanını mı temizleyeceksin” dedi Aysel kısık bir sesle. Bir memur içi su dolu bir leğeni odaya getirip, nereye bırakayım dercesine amirinin yüzüne bakıyordu. “Ayaklarını yıkayıp temizle” diye emir verdi. Aysel inleyerek”Aman hizmete de bakın hele” deyip alaylı bir şekilde memurun yüzüne baktı. Ayakları yıkandıktan sonra Aysel’i sırt üstü masaya yatırıp kollarını masanın yan taraflarına sıkıca bağladılar. Masanın ayakucuna falakada kullandıkları profil demirden yapılmış bir konstrüksiyon monte ettiler. Yan taraflardan dikey bir profilin tepelerine yatay bir boru tutturulmuştu kaynakla. Aysel’in ayaklarını kaldırıp , yan yana bileklerinden sıkıca bağladılar boruya. “Tamam” dedi memura ,” sen çık dışarı”
Kız karşısında yatıyordu artık. Tabanları göğüsünün hizasındaydı. Tabalarını özellikle yıkatmıştı, detayları görmek istiyordu. Parmak uçlarını, tabanlarında gezdirmeye başladı. “ Ne kadarda yumuşak” diye geçirdi içinden. Cildi çok yumuşak ve inceydi. Kırışıklıların altından damarlar çok rahat seçiliyordu. Parmakları incecik ve çok düzgündü. Parmağını, başparmağı ve ikinci parmağının arasına sokup o yumuşak teması tatmaya çalıştı. “Çok güzel” diye iç geçirdi. Birden kendine geldi. “Hadi işbaşına” dedi. Kızın rengi iyice solmuş, nefesi hızlanmıştı. Göğsü inip kalkıyordu. “Evet, konuş bakalım” dedi. “Söyleyecek bir şeyim yok” dedi Aysel. Elindeki sopanın ucunu tabanlarında gezdirmeye başladı. Sopanın ucunda 3 cm uzunluğunda bir çivi vardı. Çivinin ucu tabanında dolaştıkça Aysel’in refleksleri devreye giriyordu. Hafif hafif irkilip kasılıyordu. Topuğunun orta tabla birleştiği yerde çiviyi sabitledi ve hafif hafif bastırmaya başladı. Cildi iyice çukurlaşmıştı fakat çivi henüz etine gömülmemişti. Aysel iyice kasılmaya başladı fakat ses çıkarmıyordu, alt dudağını ısırdı. “Hepsi bu mu” diye fısıldadı başını masadan kaldırıp. Artık çivi yarıya kadar gömülmüştü etine. Çiviyi çıkarır çıkarmaz yoğun bir şekilde kan akmaya başlamıştı. Topuğunda yere damlıyordu. “Daha dur kızım, daha neler göreceksin sen” dedi kendi kendine. Geriye döndü ve sigarasından derin bir nefes çekti. Ani bir dönüşle, sopayı çok hızlı bir şekilde kızın tabanına indirdi. “Hıııııı” diyerek fırladı yay gibi gerildi Aysel’in beden bu beklenmedik darbe karşısında. İçine oturmuştu acısı. “Ahhh” diye hafif bir ses çıktı dudaklarının arasından. Tabanının ortasında yatay derin kırmızı bir iz oluşmuştu. Bunu hazmetmeye çalışırken ikincisi ve üçüncüsü indi tabanlarına. Alev alev yanıyordu ayaları. Beşinci ve altıncı darbeler sol ayağının 3. ve 4. parmaklarını kırdı. Gözleri kaymaya başlamıştı acıdan. Bağırmayacağım, bağırmayacağı diyordu kendi kendine. Ve birden her tarafı karardı. Buz gibi bir soğuk kapladı her tarafını. Üzerine dökülen soğuk suyla tekrar kendine geldi. Ayakları dayanılmaz bir acı veriyordu. Bu sefer elinde ince bir sopa vardı. Tabanları şişmiş ve kıpkırmızıydı. “Bunu yiyince gör bakalım neler oluyor” dedi Aysel’e büyük bir keyifle. Aysel’in tüm bedeni terden sırılsıklamdı. İlk darbe tabanının parmakların bittiği yerin biraz altına indi. Sopa iner inmez tabanının cildi patladı ve oluk gibi kan akmaya başladı. Aysel dudağını öyle bir ısırdı ki, kan çenesinden aşağıya akmaya başladı. Hafif bir inleme sesi döküldü dudaklarında. İkinci darbe tabanının ortasını patlattı. Kız bağırmamak için başını masaya vurmaya başladı. Karşısında kan içinde iki taban görüp zevklenmeye başlamıştı. Elini sirke şişesine atıp parmak uçlarından aşağıya doğru dökmeye başladı. “Gerçektende çetin cevizmiş, gıkı çıkmıyor” dedi kendi kendine.
Sirke topuklarından aşağıya doğru akıp yere dökülmeye başlamıştı. Artık beden bir yay gibi gerilmişti Aysel’in. Parmaklarını kıvırıyor , geri çekiyor fakat ne yapsa nafile. Sanki kor döşemişlerdi tabanlarına. “Bu kadar acıya dayanılır mı” diye geçti içinde. Ve tekrar her taraf karardı. Soğuk su tekrar dünyaya döndürmüştü onu. O an tekrar sopanın acısını his etmeye başladı tabanında. Bu sefer sıra öbür ayağındaydı. Adamın üstü başı kan olmuş, kendinden geçmiş bir halde sopayı tabanlarına indiriyordu. Aysel artık tepki vermiyordu. Bu onu çileden çıkarıyordu. Bu güne kadar konuşturamadığı kimse çıkmamıştı. 20 yaşında ki bir kızla mı baş edemeyecekti. Şanına yakışırımıydı bu. Islak bezi alıp kızın tabanındaki kanı temizlemeye çalıştı. “Tanrım nasıl bir insan bu” dedi kendi kendine. Hangi insan buna dayanabilirdi. “Konuşmuyor, konuşturamıyorum. Bu nasıl iş” diyordu adam. Bir yandan da iniltiler içinde kıvranan kıza bakıyordu. Gözlerinden akan yaşlar, şakaklarından aşağıya süzülüyordu Aysel’in.
Birden” Anne, anneciğim” diye hıçkırarak ağlamaya başladı. “Anne, çok acıyor. Artık dayanamıyorum.” diye haykırarak ağlamaya devam ediyordu. Donup kalmıştı. Onca insanı konuşturan adam 20 yaşındaki bu gencecik kızın karşısında eriyip kalmıştı. Parmak ucuyla biraz önce okşadığı o yumuşacık, süt gibi olan tabanların üstünde dolaştı. Derin yarıklardan parmağına kan bulaşmıştı. Gencecik , hayatının baharında olan bu kızın kanı. Parmağına baktı. Kan damla damla yere akıyordu. Bir yandan da genç kızın hıçkırıkları tırmalıyordu beynini, ruhunu. Bu kadar mı caniydi, bu kadar mı insafsız, merhametsizdi. Öbür dünyada bunların hesabını nasıl veririm diye içinden geçirdi. Masayı dolaşarak, Aysel’in baş ucuna geldi ve önünde diz çöktü. Elini başına koydu ve saçını okşadı. Yanaklarından yaşları ince ince dökülmeye başlamıştı. Eğilip yüzünü saçlarının arasına gömdü Aysel’in. Ağladığını görmesini istemiyordu. Aradan ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyordu. Aysel’in göğüsün inip kalkıyordu. Bir oh çekti ve seslendi. “ Gelin alın şunu.” Memura “ Temiz bu. Tedavisini yaptırıp, salın” diye talimat verdi. “Ben gerekli işlemleri yaparım” Duvarın dibine yürüdü ve yere çömeldi. Ellerini başının arasına aldı ve düşündü. “Buraya kadar. Artık hesaplaşma zamanı geldi.
Hikaye 4
Günlerden Salıydı, İlk baharın ilk güzel havaları başlamıştı. Sabah 8:30 dershaneye gitmek için hazırlanıyordum yarı uykulu bir şekilde. Dün gece sevgilim Gamze ile geç saatlere kadar mesajlaştığım için geç yatmıştım. Bugünü güzel yapan daha büyük şey vardı aslında. Gamzeyi eve davet edecektim.
Geceden konuştuğumuz konulardan biri de buydu. Yarın ne yapalım diye sormuştu bana, her zaman gittiğimiz cafelereden artık sıkılmıştık, bende bizim eve gidebiliriz film izleriz otururuz diye teklif etmiştim. Onunda hoşuna gitmiş ve kabul etmişti.
Hazırlandıktan sonra evden çıkıp dershanenin yolunu tuttum. 10 dk kadar gecikerek derse girdim.
Gamze gelmişti her zaman ki yerimizde oturuyordu. Arkadaşlara günaydın diyerek bende onun yanına oturdum.
-Günaydın hayatım.
- Günaydın aşkım geciktin.
-Sorma ya uyanamadım.
-Bugün ki planlarda bir değişiklik yok dimi gidiyoruz size.
-Tabi ki, dershane çıkışı gidebiliriz. Canın ne istiyor ise alırız marketten, güzel filmlerde var oturur keyfimize bakarız.
-Süper.
Saat 13:30 gibi son derse girdik. Şansımızı bugün hızlı geçmişti. 14:15 gibi Gamze ile dershaneden çıkıp eve doğru yola çıktık.
Evim dershaneye yakın olduğu için çok yürümedik 20 dk sonra varmıştık.
Gamze ile 6 ay kadardır çıkıyorduk. 1.65 boylarında 70 kilo biraz toplu siyah saçlı ve siyah gözlü güzel bir kızdı.
Daha önce çok detaylı göremesem de ayakları hoşuma gidiyordu.37 numara küçük ayakları vardı.
Aslında beni en çok heyecanlandıran da bugün ayakları ile ilgili belki bir atraksiyon yaşayabilirdik.
Tabi ona bu merakımdan söz etmemiştim nasıl tepki vereceğini bilmediğimden dolayı.
Eve gitmeden önce markete uğradık. Gamze bira almak istedi. 4 adet şişe bira yanına kuru yemiş cips vs. alıp eve doğru yöneldik.
Ailem 2 günlüğüne şehir dışındaydı, bunda dolayı rahat rahat Gamzeyi davet etmiştim.
O gelecek diye evi güzelce toparlayıp temizlemiştim.
3. kata çıktık kapıyı açtım önden buyur diyerek onu içeri davet ettim.
-Eviniz çok güzelmiş.
- Beğendin mi?
-Evet hem de çok. Geniş çok ferah bir ev.
-Teşekkür ederim. Gel sana odamı göstereyim.
-Hmm odan baya genişmiş.
-Evet evin 2. Büyük odasını ben kaptım. Sen buyur otur Bilgisayarı açabilirsin ben içecekleri hazırlıyım.
-Dur ben de sana yardım ediyim ayrı ayrı olmaz öyle.
Gamzeyle mutfakta Biraları hazırlayıp kuruyemiş ve cipleri tabaklara koyduk. Bu arada da konuşuyorduk ileride bizimde böyle bir evimiz olsun diyordu. Biraz erken gelecek planları yapıyordu, daha önümüzde yıllar vardı ayrıca bende evlenmeyi düşünmüyordum ama tabi ki bunu ona söylemedim, inşallah daha güzeli olur diyerek eşlik ettim.Bu arada fark ettirmeden ayaklarını da kesiyordum.Açık mavi üzerinde beyaz yuvarlak desenler olan bir çorap giyiyordu. Terlik istememişti.
İçecekleri hazırlayıp Bilgisayarın başına geçtik. Birkaç aksiyon ve korku filmi seçmiştim.
-Önce hangi filmi izlemek istersin.
-Aksiyon olsun Korku filmleri sonra geceleri uykumu kaçırıyor.
-Peki.
Filmi izlemeye başladık. Bir yanda da biralarımızı içiyorduk. 30. Dakikaya geldiğimizde Gamze koltuğunda biraz rahatsız gibiydi.
-Rahatmısın?
-Evet iyiyim ya sorun yok.
Bu adım atmak için iyi bir fırsat olabilir diyerek
-Ayaklarını dizime koyabilirsin istersen?
-Seni rahatsız etmiyim?
-Yok canım ne olacak.
Tamda düşündüğüm gibi ayaklarını kaldırıp dizime koymuştu.Filmin sonlarına yaklaşmıştık.
Bende fark ettirmeden ayaklarını kesiyordum. Konuyu ayaklarına çekmek için bir şeyler düşünüyordum ve o an aklıma en olabilecek soru geldi.
-Çorapların ne güzelmiş öyle.
-Hahaha beğendin mi. Teşekkür ederim. Bu tarz renkli deseenli çorapları seviyorum.
-Evet gerçekten şirinmiş yakışmış.
Bunu söylerken hafifçe ayağına dokunmuştum. Biraz gıdıklanmış ve gülmüştü.
-Sen gıdıklanıyormusun?
-Biraz.
- Hmm tamam o zaman dikkat ederim.
Film bitmişti. 4 şişe birayı da neredeyse bitirmiştik.
-Ee şimdi ne yapalım diğer filmi izlemek istermisin?
-Olabilir biraz bir gözlerimizi dinlendirelim de.
Bu arada aklım da ufaktan bir plan belirmişti. Gerçi nasıl bir etki yapardı bilmiyorum ama denemeye de değeri.
Daha önce Falakayla ile ilgili olarak gezdiğim siteleri tarayıcıda açık bırakmıştım. Tarayıcıyı açtığımda direk karşıma çıkıyordu bunu istemeden açılmış bir reklam gibi Gamzeye gösterebilir ve ne tepki vereceğini görebilirim diye düşündüm.
-Biraz internette gezinelim ne dersin.
-Olur nasıl istersen.
Tarayıcıyı açtım birkaç saniye sonra Falaka ve Ayak Fetiş ile ilgili olan siteler karşımıza çıktı.
-Vauv bu sitelerde ne böyle?
-Bilmem reklam sanırım açar açmaz yüklendi. Birde bunlarla uğraşıyoruz.
-Hmm. Ne yazıyor Falaka fetişizm ayak fetiş. Bunlardan zevk alan insanlarda var demekki.
-Evet enteresan bir şey.
- Senin varmı bu tarz şeylere merakın.
Beni oldukça heyecanlandıran ve kalbimin fırlayacakmış gibi çarpmasına sebep olan soruyu sormuştu. Soğuk terler aktı sırtımdan. Ama hiç kendimi bozmadan cevap vermeye çalıştım.
-Yok canım öyle derinlemesine yok sadece arada birkaç kere bakmışlığım var. Peki senin varmı?
- Hayır ben ilk defa görüyorum böyle bir şeyi. Ama senin biraz da olsa bildiğin bir şeyler var sanırım nasıl bir şey anlatsana.
-Iııı aslında bende öyle çok bir şey bilmiyorum. Okuduğum kadarıyla kişilerin ayaklarıyla ilgili yaptığı çeşitli seanlar varmış. Gıdıklama, Falaka vs gibi.
-Nasıl bir şey ki bu nasıl yapılıyormuş?
Bu soruyu sorduktan sonra işi biraz daha detaya indirmeyi düşündüm. Daha önce izlediğim en beğendiklerimden birkaç falaka ve gıdıklama videosunu açıp ona gösterdim.
-Hmm ilginç bir şeymiş gerçekten.
-Evet çok sık gördüğümüz bir şey değil ama zevkler renkler tartışılmaz dimi.
-Haklısın.
Ona direk hadi seni falakaya yatırayım diyemezdim, tuhaf görünür ve ürkütürdü.
Bunun için daha önceden telefonuma yüklediğim bir uygulama geldi aklıma.
Farklı kategorilerde sorular soran bir uygulamaydı. Ben genelde tarih sorularını çözerdim, bu konuda da baya iyiydim.Ne kaybederim diyerek teklif ettim.
-Ee şimdi ne yapmak istersin diğer filmi izleyelim mi?
-Olabilir aslında ama film biraz sıkmadı mı senide?
-Yani biraz.
-İstersen başka bir şey yapalım. Ben telefonuma bir uygulama yüklemiştim. Birçok farklı kategoride sorular soruyor, ayıptır söylemesi tarihte baya iddalıyımdır.
-Kendine çok güveniyorsun. Benimde tarihim pek fena sayılmaz.
-Gel oynayalım o halde kim iyi kim kötü görelim.
-İyi hadi bakalım.
Uygulamadan tarih kategorisini seçtim ve çözmeye başladım.Şansıma baya bildiğim sorulardan geliyordu. Ama Gamzede fena sayılmazdı. Ancak ben Dünya tarhini ondan daha fazla bildiğim için daha çok doğru cevap veriyordum.
Yaklaşık bir 15 dk oynadıktan sonra Gamze sıkılmaya başladı.
-Ne oldu sıkıldın mı?
-Yoo aslında biraz, sen fena değilmişsin tarihte benim kadar olmasada.
Esprili bir şekilde söylemişti ikimizde güldük. Aslında tamda teklif edilecek zamandı.
-Madem kendine bu kadar güveniyorsun iddaya girelim.
-Olur hodri meydan benim için sorun değil. Peki nesine giricez.
-Bilmem aklında varmı bir şeyler.
-Valla bilemedim ki yemeğine olabilir. Hediyesine olabilir.
- Onlar çok klasik değil mi sence? Böyle daha farklı bir şeyler olsa.
-Aklıma gelmedi bir şey bunların dışında.
Bir süre düşünüyormuş gibi yaptım.Açıkcası sorup sormamak arasında kalmıştım ama eğer sormasam aklımda kalacaktı.
-Şöyle yapabiliriz kazanan kaybedene ceza versin.
-Hmm nasıl bir ceza mesela? Çok olmaz bir şey olmasında.
-Şuan aklıma bir şey gelmiyor ama oyun sonunda düşünürüz.
-Peki kabul, hadi bakalım nasıl olsa yeneceğim için.
- Vay güvenimiz tam kendimize.
-Tabi ki.
-Pekala başlıyoruz.
3 ‘er tur halinde oynamaya başladık.En çok doğru cevabı bilen kazanacaktı.İlk olarak Gamze başladı. İlk testte 6 soru bildi. Sonrasında 8 ve en sonuncuda da 10 soru bilmişti.
Hiç fena sayılmazdı.
-Bravo 3 test toplamda 24 doğru
-Fena değilim demiştim sana. Bakalım geçebilecekmisin.
Soruları çözmeye başladım. Şansızlığıma zor sorular gelemeye başladı. İlk testte 7 soru bildim.
İkinci teste geçtim burada sorular daha kolaydı ama yinede zorlandım ve 8 soru yaptım.
Son teste geldiğim tüm bilgilerimi ortaya döktüm ve kılpayı 11 soru bilmeyi başardım.
-Yaa ama bu haksızlık.
-Hahaha demekki neymiş akıl akıldan üstün.
-Hıh Gıcık.
-Bakalım kaç olmuş.8+7+11 26 doğru. 2 soru fark ile geçtim seni.
-Tebrikler bravo. Evet söyle bakalım aklın da ne ceza var. Olmayacak bir şey isteme ama.
-Hmm valla bilemiyorum aklıma da bir şey gelmiyor.
-Hayvan taklidi gibi şey olabilir mi?
-Yok ya onlar çok klasik.
-Aklıma bir şey geldi aslında.
-Nedir?
- Az önce gördüğümüz siteleri hatırlıyormusun?
-Ayaklarla ilgili olanımı?
-Evet.
-Evet hatırlıyorum ee?
-Orada gördüğümüz Falaka cezası olabilir mesela.
-Falakamı bu biraz fazla değil mi ya
-Yani aslında değişik bir şey daha önce hiç görmedik.
-Bilmiyorum ki ya biraz ürkütücü çok can yakarmı ki.
-Sayısına şiddetine dikkat ederiz.
-Peki tamam ama nasıl yapacağız?
-Sen bekle ben birkaç şey getireyim.
Sonunda tam istediğim noktaya gelmiştim. Hemen falaka için gerekli malzemeleri almaya gittim. Önce 1.5m civarında kalın bir sopa aldım. Sopayı yukarıda tutmak için 2 adet sandalye getirdim. Çamaşır ipi ve son olarak da 30-35 cm lik bir hamur oklavası alıp odaya tekrar döndüm.
Gamze bu koşuşturmamı merakla izliyor ve aslında biraz korkuyordu. Dudağını kemiriyordu ellerinde parmaklarıyla oynuyor ve ayaklarını bir üste bir alta koyuyordu.
Odaya döndükten sonra falakayı hazırlamaya başladım.
-Vauv neler getirmişsin.
-Evet , daha öncede izlediğim falaka için birkaç parça.
Öncelikle sandalyeleri birbirlerine sopanın gireceği mesafe kadar yaklaştırıp sabitledim.
Sopanın düşmemesi için kenarlardan sopayı sıkıca bağladım.
Tam bel hizasına gelmişti.
Gamze meraklı bakışlarla bana bakıyordu.
Yere uzanması için mekik çekerken kullandığım spor halısını serdim.
-Evet şimdi ne yapıcaz.
-Halının üzerine uzanıp ayaklarını sopanın ortasına doğru uzatabilirsin.
Halının üzerine uzandı.Biraz korkuyordu yüzünden belliydi. Çekinerek de olsa Ayaklarını birleştirip sopanın ortasına doğru havaya kaldırdı.
Önce ayaklarını bileklerinden sıkıca bağladım.Ardından sopanın tam ortasına gelecek şekilde yan kısımlardan sopaya bağladım.Falaka pozisyonunu almıştı. Uzun zamandır beklediğim bu görüntüyü bir süre izledim. Bol paça kot pantolon giyiyordu. Paçalarını diz kapaklarına doğru çektim.Ayaklarına hafiften dokundum.
Ardından Mavi çoraplarını yavaşça çıkarttım.Ayakları tahmin ettiğim gibi çok güzeldi.
Başparmağında serçe parmağına yatay bir çizgi gibi ilerliyordu.
Parmak ve topuk kısmı hafif pembeydi .
Heyecanlı bir şekilde bekliyor hiç konuşmuyordu.
Ayaklarını ayırmasın diye başparmaklarını da birbirine bağladım.
-Hazırmısın?
-Evet ama çok hızlı vurma lütfen.
-Tamam merak etme.
-Kaç tane vuracaksın?
-50-55 tane
-Çok değil mi ya?
-En ideal sayı.
-Pff peki tamam.
Elime sopayı alıp ayaklarının karşısına geçtim.Sopayı birkaç kez hava da hızlca salladım ve sesini duydum. Bu ses Gamzeyi baya korkutmuştu.
Sopayı ayaklarına gezdirdim. Biraz geriden ilk darbeyi vurdum.
-AHHHHHHH
-1
-AAAAAHHHHHHAAHH
-2
-AAAAYYYYAAAAAHHHH
-3
-OFFFFFFFF Lütfen biraz yavaş 50 tane öldürür bu ceza beni.
-Yok canım merak etme bir şey olmaz.
3 kere ayaklarının tam iç kısmına doğru vurmuştum. İnce kırmızı cane izleri oluşmuştu.
Ayaklarını geriyor ancak hareket ettiremiyordu.Vurduğum yerlere dokundum ısınmıştı.
Sopayı tekrar kaldırdım ve falakaya devam ettim.
-AHHHHHAAAAHHA
-4
-AHHHHAAAIIIAAAYYAAAAA
-11
-AAAYYYY OFF OFFFFF
-Lütfen yavaş çok acıyor,çok hızlı vuruyorsun
-AYYYYYY OFFF ALLAHIM
-15
Her vuruşumda biraz daha bağırıyordu. 15’e geldiğim biraz durdum ama henüz bitirmeyecektim.
-AYYYHH Lütfen yeter artık takatim kalmadı yanıyor ayaklarım.
-Daha bitmedi ama gelicem şimdi.
Ayakları iyice kızarmış, kırmızı izler iyice belirginleşmişti.
Mutfağa gittim, buz dolabı poşetine bir miktar buz doldurdum ve odaya geri döndüm.
-Bu biraz acıyı hafifletir.
Buzu ayaklarının üzerinde gezdirdim. Bu onu biraz rahatlatmıştı.Yaklaşık 5 dk buz ile acısını azalttıktan sonra devam etmek için tekrar sopayı elime aldım.
-Evet kaçta kalmıştık?
-YAAAAA Lütfen yetmezmi bu kadar, çok acıyor çok hızlı vuruyorsun.
-Ee akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş. Demekki neymiş kendine fazla güvenmeyecekmişsin.
-Evet 15’den devam.
-AAAAAAHHHHHHHHH
-16
-AHHHHHYYYYYHHHOFFF
17
-OFFFFFOFFFOFOFAYYYYHHH
18-
-AHHHHHHH OFFF ANACIM
-19
-AYYYYYHHHAAAAAAAAAAAAAAHHHH
20
-AYYYHH Lütfen yeter yalvarırım. Söz bir daha yapmıcam. Valla dayanamıyorum bacaklarım gitti.
Başka bir gün devam etmek için burada bitirmeye karar verdim.
-Pekala.Ama geriye kalan 30 sopayı başka bir gün ödeyeceksin.
-YAAA ama lütfen ya, yeterince vurdun cezamı çekmedim mi.
-Valla sen bilirsin iddaa iddaadır. Yoksa 30 taneyi daha vururum.
-HAAYIRR tamam başka bir zaman olsun söz. Lütfen çöz ayaklarımı üstüne basamıcam.
Sopayı bıraktım. Oda bir oh çekmişti.Ama güzel bir deneyim oldu.
Önce parmaklarını çözdüm. Ardından ayaklarını sopadan kurtardım.
Sonra ayaklarını çözdüm.Hala yerdeydi, doğrularak ayaklarını ovaladı.Acısı yüzünden belli oluyordu.Kalkmayı denedi ama ayaklarının üzerine basamadı. Yardım ettim ve yatağa uzandı.
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler