The Legacy Eşliğindeki İlk Emir
Her zamanki sevimsiz günlerimin birinde kulağımda Endless Nameless bir sanat galerisinin kapısının önünde öylece duruyordum.Üç-beş sokak çalgıcısının yanında elimde sigara,"Bir gün bu renklerin edasıyla sevişmeye cesaret edecek gücü ne zaman bulacağım?"sorusuyla kendimi sorguya çekip sigaramı tüttürüyordum.Hava yağmurluydu,normalde it gibi titreyen ben,votkanın etkisiyle hafif bir vurdumduymazlık içinde galerinin önünde yere çömeldim.Üzerime dikilen gözleri görmezden gelmekti niyetim,nitekim öylede oluyordu,bu tişört kendi tasarımımdı.Bondage'in kusursuz güzelliğiyle bezenen yarı çıplak bir kadın ve altında kocaman Slave Karya yazısı,tişörtüm oldukça rağbet görmüştü anlaşılan..
Bütün bu silsilenin içinde bir sigara daha yakmak fikri cazip geldiğinden elim hemen çantama uzanıp bilmem kaçıncı sigaramı yaktım gün içinde.Yoldan geçenleri izliyor,ıslanan yüzüme aldırmadan hayal kuruyor,bir yandan da sigaramı yağan yağmurdan sakınmak için türlü cambazlıklar yapıyordum.
Ne zaman sarhoşlugun kollarında salınsam dudaklarımı iştahla ısırır,kollarımı cimcikler,kendime acı çektirmeye bayılırdım.Kimseye aldırmadan sokak ortasında,bir gün ihtişamıyla beni büyülecek olan galerinin önünde deli gibi dudaklarımı ısırıyordum.Niye yapıyordum?Bende bilmiyorumdum,sadece çok hoşuma gidiyordu bu.
Ne yazık ki çok geç olmadan dudagımın kanadıgını hissedip kafamı sokacak bir yer bulmalı ve en yakın birinden peçete istemeliydim.Doğruca her zaman gittiğim barların birine girdim acele,üst kata çıktım,boş oldugunu fırsat bilip dogruca yayıldım bir köşeye.Gözlerimi hiç açılmayacak gibi kapadım işte benim şarkım çalıyordu;The Legacy ! Dudagımın acısını unutup mırıldanmaya başladım,gözlerimden süzülen yaşlara aldırmıyordum,yağmurdan ıslanmış olmalılar diye kandırmaya çalışıyordum kendimi.Şarkı bitipte gözlerimi yavaşça açtıgımda lavaboya koştum.Kan kırmızısı,ne de yakışıyordu tenime ! Böylesi daha hoş gözüküyorsun diyip kendimi toparlamaya koyuldum.Sendeleye sendeleye indim merdivenlerden.Tam kapıdan çıkacakken kendinden emin,sanki Dünya'nın bütün gücünü tellerinde saklayan bir adamın seesi bana sesleniyordu.
-Karya !
O kadar alkolluydum ki başımı çevirip gelen sesi aramaya fırsat bulamadan birinin kolları ardına düştüğümü hissettim.Kargaşamsı bir gürültü,iki üç soğuk ses tonu..kulaklarım patlayacak gibiydi.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum fakat gözlerimi hafif araladıgımda çıkmak üzere oldugum bardan milim ayrılamadıgımı gördüm,nitekim yine aynı yerimde oturuyordum fakat bu sefer yanımda tanımadıgım fakat sigarasını afiyetle tüttüren yanında bir kadeh rakı olan,genç sayılabilecek,saçları at kuyrugu yapılmış oldukça yakışıklı birini görüyordum.
Neydi bu şimdi,aptalsın sen,kimbilir hakkında neler düşünmüştür bu herifte yanında oturuyor !
-Testament sever bir subsın öyle mi ? Hahah.
Bana bakmıyordu.Gözü içtiği rakıya takılmış,belli ki birşeyler beynini kemiriyordu.
-Anlamadım?
-Anlamanda gerekmiyor !
-Ne diyorsun sen ya !?
O kadar sinir bozucu bir durumdu ki bana böyle bilgeçlik taslaması sinirime dokunmuştu.Keza tanımadıgım,daha önce iki çift laf bile etmedigim biri benimle bu ses tonuyla nasıl olurda konuşurdu ilginçti doğrusu.
-Şşşş,sakin olda dik bakalım şu rakını!
Hayatımda böylesi keskin,böylesi kendinden emin,böylesi güzel,kararlı bir bakış görmemiştim.Normalde hiç huyum olmadıgı halde bana özel olarak sundugu rakıyı bir dikişte içtim.Yavaş yavaş iyice belleğimin aralandıgını hissettim,ne güzel kokuyordu öyle..İçimde hiç yabancısı olmadıgım güzel,fakat bir o kadar da itaatkar bir sıcaklıgın tüm bedenimi kapladıgını gördüm.
-Aferin !
Benzetmiş olabilirsiniz fakat bu bir hikaye değildir.
Emin olun sonuyla başıyla bir alakası yoktur.En azından bence öyle.
Teşekkürler beğeninize.
Çoktan yazmış oldugum bir yazı bu aslında.
Bu adam sanki,beni yıllardır tanıyormuşçasına sahipleyici bir tavır sergilemişti.Bir o kadar asil,bir o kadar tetikleyici,bir o kadar da sertti duruşu.O'na bakarken birden zeminin ayaklarımın altından kaydıgını hissetmiştim.Dünya dünya olalıberi hiç böyle sahip olunmak,itaat altına alınmak istememiştim.
Aman neler düşünüyordum böyle?Hayaller karın doyurmayacağından en iyisi yine kendim olmaktı.
-Bir içki daha?
-Hayır teşekkürler.
Söylediğim lafı umursamadı bile.Gidip kendi iki kadeh daha alıp masanın üstüne bıraktı.Biri yine benim içindi tabi.Ama midem o kadar bulanıyor ve yanıyordu ki değil bir kadeh bir yudum bile alacak durumda değildim.
-Yürüyelim !
Yine içinde emir barındıran,hafif bir kuruluk içeren bir tonla söylemişti bunu.Rakısını çoktan bitirmiş oldugunu farkettim.Toparlanmam biraz zaman alsada kendimi dışarı atmayı başarmıştım.
Temiz hava,mis gibiydi.İçimi sarmış,kollarına almıştı hemen.Şimdi yine sarhoşlugun gergefiyle yanımda sessiz dolanan adamla nereye gideceğimi bilmeden yürüyordum.
Nereye gidecektik sahi?Ya da ben gerçekten gitmek istiyormuydum?Nitekim Ondan hayli etkilenmiştim fakat daha adını bile bilmediğim bu adamla napardım ben?
Cevaplarını bile bulmaya fırsat bırakmadan " Gel " dedi.Yokuş aşağı,eski ahşap binaların bulundugu dar bir sokaga girdik.Terkedilmişe benziyordu.İçimde de bir korku;acaba neler olacak düşüncesiyle bir kaplumbağa edasıyla gidiyordum peşinden.Onu izledikçe içimdeki heyecan sönüyor,eve dönme isteğim çoğalıyordu.Pişmanlık duygusuda sarmıştı bir yandan çevremi zira buna karşın merak içinde salına salına gidiyordum.
Görkemli bir sarayı andıran,duvarları,tuğlaları,esareti hiçlikle boyanan yıkık bir binanın önünde durdu.Ona bakıyordu,seyrediyordu,birden aklına pratik bir fikir gelmiş olacak ki;kafasını çevirip arkasına döndü.Neredeyse beni çığlık çığlığa bırakacak bir ürpertiyle bana baktı.Korkuyordum evet! Bu adamdan hayli korkuyordum.Ama bu sefer bardakinin aksine içinde merhamet barındıran " Gel " deyişiyle duruldum.Elini elime uzattı;yumuşacıktı elleri,ne de şefkat doluydu !
Üç-beş basamak çıktık,çıktıgım merdivenlerin yıkılmasından korkuyordum.Ama o bu sefer benden önce davranıp,eliyle hafif sildigi taşları göstererek " Otur " dedi.Benim aptal gibi surat ifademi inceleyip oturmadıgımı görüncede hiç merasim yapmadan kendi oturdu.
-Dikilme öyle kafamda !
-Adın ne senin?
Beni terslemesinden korkuyordum.
-Eduard.
-Ne istiyorsun,kimsin,nesin ?
-...
Bir cevap gelmemişti,gelsin diye de beklemiyordum ama bu adamda birşeyler vardı,beni benden alan,gözlerindeki ışığı farkettirecek güçlü bir tarafı vardı.Ama neydi istediği?
-Korkuyor musun?
-Biraz.
-Köle Karya.
Alaycı bir ifadesi vardı yüzünde,bense şaşkınlıkla Onu izliyor,her yaptıgına anlamlar yüklüyordum.
-Efendim !
-Biliyor musun,sanki seni yıllardır tanıyormuş gibiyim
.-Bana mı diyorsun?
-Hı hı.
-Çok sevdiğim bir kitapta geçer bu.
Güldü,Tanrım gamzeleri ne güzeldi öyle..Belli ki O da okumuştu,şaşırsam mı,sevinsem mi bilmiyordum.korkumda geçmişti birden.Günlük konuşmalar olacaktı belli ki.
-Tişörtünü beğendim.
-Teşekkürler.Benim eserim.
-Resim yetenegine hayran kaldım.
Sarhoşluktan olsa gerek bir kahkaha patlattım.O ise gayet hissiz bir şekilde bana bakıp,acıyan bir edayla değişen yüz ifademe bakıyordu.Artık bende kendime acıyordum,ayılmam,kendime gelmem gerekiyordu biran önce.yoksa bu gidişle eve bile dönemeyecektim.Sigara yaktıgını farkettim.
-İsmin Karya mı?
-Karya,Dünya ne farkeder.
O yine umursamadı lafımı.
-Testament'e gidecek misin?
Böyle bir soru sormak nerden aklıma geldiyse,O da benim gibi dinliyor olmalı diye düşündüm.
Bir şey demedi yine.
-Peki ya Judas ? Def Leppard ? Lenny ?
-Çalışıyor olurum muhtemelen.
Öyle umursamaz olmaktı niyetimde,ne yazık ki saflıgımın verdigi gerekçeyle ağzım susmuyordu bir türlü.
- Bir sevgilin var mı? Ya da doğru soruyu sorduğuma pekte emin değilim,dedi.
-Bu seni niye ilgilendiriyor anlamıyorum doğrusu.
-Resim yeteneğin çok kuvvetli,yanımda çalış isterim.
Haydaaa ! Şimdi nerden çıkmıştı bu muhabbet.Daha öncede " Sana burs vereceğim " diyen yaşlı bir bunagın hüsranına uğramıştım,bu seferde aynısı olsun istemiyordum.Ama resim yeteneğimi beğenmeside oldukça iştahımı kabartmıştı doğrusu.
-Buranın kokusuna bayılıyorum.
Ne dediğini anlamıyordum,zaten uzun zamandır kendimde değildim.
-Güzel gerçekten,tam benlik,resim çekmek isterdim.
Hoş ne dedigimi kulaklarım bile duymuyordu.Ama güzeldi gerçekten,telefonumu çıkarıp bir kaç kare çekmekti niyetim.
-Ben çekerim !
-Neyi?
-Seni.
-Beni neden çekesin?
-Çok güzel bir yüzün var,birkaç kare de kendim için çekmek isterim.
Barda,sokakta,orda burda emirler yağdıran adam şimdi kırılgan yanını ortaya koyuyordu.Etrafta kimsecikler yoktu.Dolayısıyla sakınacak birşeyde yoktu.Ne yaptıgımı bilmeden ayakkabılarımı çıkardım.Altımda o çok sevdigim fileli çoraplarım ayaklarımı süslüyordu.Kırmızı kırmızı parlıyordu ojelerim.Hayran hayran ayaklarıma bakarken yanıma yaklaştığını hissettim,birden ayakkabısıyla ayaklarımı çiğnediğinde tiz bir çığlık attım.O ise gözlerini gözlerime dikip usulca fısıldıyordu kulagıma.
-Böyle daha güzel oldular.
Gayet hoş ve ilgi çekici.. Ben de merakla takip edenler arasındayım
I must not fear
Fear is the mind killer
Fear is the little-death that brings obliteration
I will face my fear
I will permit it to pass over me and through me
And when it has gone past
I will turn the inner eye to see it's path
Where the fear has gone there will be nothing
ONLY I WILL REMAIN
http://img411.imageshack.us/img411/7394/c413863fef454f219c2cfb5ms8.jpg
marifet iltifata tabi ise ,marifetin görüldüğü yerde iltifatsızlık cimriliktir...
(bu arada bir kaç gündür hikayeler eskilerde kalan radyoda arkası yarın kuşaklarını hatırlattı, heyt be tüm akşam o beklenir, bittikten sonrada muhtemel kahramanların dedikoduları yapılırdı ) neyse teşekkürler NormaJeane...(ismi 3 defa düzelttim;) ) devamı gelmeli...
Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma... 😉
Teşekkürler HeroCastle.Zaten bu yazımla iki tane birinciliğimin oldugunu söylemem gerekiyor sanırım.
Teşekkürler Acid,nitekim senin hikayeni okuyunca bende yazmalıyım dedim,niye bilmiyorum belki o sıra yaşlarımızın hemen hemen aynı olmasıdır 😉
seeeerttt sizede teşekkürler devamı aşağıda beğeninize sunarım.
Birden ıslandıgımı hissettim.Her yerim arzudan eriyordu.tutku buydu.Acıdan daha çok,emirdi,itaati sağlayan gerçekti tutku.Ama emirden öte beni en çok etkileyen şu karşımda duran adamın kendinden emin oluşu ve doyumsuz bir güzelliği tüm uzuvlarında taşıyan yüzüydü.
Telefonu ayarladı,diz çökmemi istedi,ya da emretti mi demeliydim,ayaklarımı iyice geri aldım,arkama geçip telefondan gelen şıkırt sesini duydum.
-Bak ne güzel oldu.
Durmuş bana sımsıcak gülümsemesiyle çektiği tabanlarımı gösteriyordu.aklım hemen şimşek hızıyla çalıştı.Tabanları çektiğine göre,bu adam tam bir falakacı olmalıydı.Doğrusu işin gerçeği falakayı şimdiye kadar hiç tatmamıştım,aklımda türlü nağmeler dönüyordu.
-Deneyimli bir elden çıkmış gibiler,dedim fotoğraf için.
-Haklısın işim bu,dedi.
Şimdi yavaş yavaş Onu tanıyor,en azından bir kaç kareyi kafamda yerine oturtuyordum.Acaba evli miydi?Birden kıskançlığın içime iğne gibi battıgını hissedip titredim.Artık cidden oradan ayrılmam,bu adamın yüzünü bir daha görmemem gerekiyordu.
Kendimi Rue de Berne'in kusursuz fahişesi Brezilyalı Maria gibi tarifsiz hissediyordum.
-Acıktın mı?
Evet doğrusu fazlasıyla acıkmıştım,fakat midemin kazındığını ancak o sorunca farkına varabilmiştim.
-Evet.
-Bekle beni burda.Sakın kaybolma !
Cümlesini bitirdiği anda ortadan kayboldu sanki.E ben ne yapardım şimdi?Neredeyse terkedilmiş bir yer ve bir başımayım burada.Birde hiç tanımadıgım bir adamı bekliyordum."Yok,yok okadar kötü bir adam olamaz"
Usulca az evvel oturdugu taşın önünde dikildim yine.Yere attıgı izmaritini avucumun içine aldım.Sanki kokusu her bir miliminde gizliydi.Vakitte geçiyordu,evden merak edecekleri ancak o anda aklıma geldi.Fakat ne önemi vardı.Bayağı ilginç bir hal almıştı bu akşam üstü.Bozmaya niyetim yoktu,yemeğimi yiyip kalkmaktı niyetim zaten.
Kulaklıgı kulagıma taktım,gözlerimi kapadım,hiçbir şey duymaz,görmez,düşünemez olmuştum.ayaklarım çıplaktı hala ama böylesi hoşuma gidiyordu.birden nedensiz ağlamaya başladım.Bütün bunların hiçbir anlamı yoktu.Hala neden burdaydım;bilmiyordum.
Birinin yanıma çömeldigini hissettim,elinde iki tane hamburgerle gelmiş,birini bana uzatıyordu.
-Al bakalım.
-Sağol,sesimi neredeyse ben bile duyamayacaktım.
O anda hamburgeri elime alıp,ağzıma götürüp bir ısırık almamla beraber bir çığlık daha kopardım.Bu ne acıydı böyle?İçine ne koymuştu?Feci çekilde ağzım yanmıştı,hemen ağzımdakileri tükürüp derin derin nefes aldım,biraz da sinirime dokunmuştu bu;zaten açtım ve yine aç kalacaktım anlaşılan.
-Gözlerini kapa ağzını aç.
Neredeyse bardan beri her istenilene evet demenin gururu ve zevkiyle buna da karşılık verip söyleneni yaptım.Bir anda dilimden aşağı sıcak bir sıvının eridiğini hissettim;hoşuma gitmişti.
Ağzıma tükürmüştü;bu bir ödül müydü,yoksa aşağılama mı bilmiyordum.
Bir kez daha tükürdü.
Son kez tükürmek istediginde yanagımda bir ıslaklık hissetmiştim bu sefer.İşte bunu istemiyordum.
Elimle yüzümü temizlemeye kalktıgımda beni durdurdu,sıkı sıkı kolumdan tutuyordu;
-Susuzlugun ve acın dinmiştir umarım !
Olumlu anlamda başımı salladım,ne deseydim.Birden bu adamın kollarını,şefkatini,sıcaklıgını arzulayabileceğim aklıma geldi.Ama buna “evet” ya da “hayır” deme olanagı bile yoktu.Ya da “ Al beni kollarına,üşüyorum” demem bile olası degildi.
-Doydun herhalde,deyip daha bir lokma aldıgım onuda hüsrana uğrattıgım hamburgerimi elimden alıp çöpe attı.Anlaşıldı;gitmem gerekiyordu.
-Daha ne bekliyorsun?
-Hoşçakal demeni.
Güzel,O’da bu merasimden pek hoşlanmamıştı anlaşılan.Buda beni sinirlendirmişti yine.Ayakkabılarımı çabucak ayağıma geçirip ayağa kalktım.bir “hoşçakal”bile demeden yavaşça merdivenlere doğru yürümeye başladım.
Bir adım attım,bir adım daha,derken yıkık merdivenden inmeyi başarmıştım.Ama burası ?! Burası neresiydi ve eve nasıl dönecektim.Birden yine zeminin ayaklarımın altından kaydıgını hissettim ama ordan uzaklaşmam,biran önce eve dönüp ısınmam ve karnımı doyurmam gerekiyordu.Ne yazık ki köşeyi dönünce orada kalakaldım;kahretsinki o kafayla buraya nasıl geldiğimizi bilmeden,nasıl gideceğimide bilmiyordum.
Birden bir kahkaha duydum.
-Ama hoşçakal demedin Karya !
Karya ,karlar prensesi,ne halt yiyecekti şimdi? Hadi bakalım yine bu adama muhtaçtın.Kontrolü elimden kaybetmek te istemiyorum;beni eve götür diye yalvarmakta hiç niyetimde yoktu.
Arkamı dönüp kahkahasına karşılık verdim,yavaş yavaş Ona birkaç adım atıp önünde durup yüzüne baktım.O yine gözlerini dikmiş,sert bir ifadeyle gözlerimden ayırmıyordu keskin bakışlarını.
-Çok açım,üşüyorum.
Evet bunu demem gereliyordu artık fakat sözlerimde hiçbir yalvarma tınısı barındırmıyordum.
-Güzel bana gidelim.
-Hayır dışarda sabahlamak istiyorum.
-O zaman aç kaldın demektir.
Hiç tanımadıgım bir adamın evine gitme fikri de hiç cazip gelmiyordu ama eve dönmekte istemiyordum.Hem gidersem ne yapacaktım? ya bu adam bana tecavuz ederse? Ya psikopatın teki çıkıpta beni doğrayıp etlerimi asitlerde eritirse?Çok fazla seri katil filmi izlemiştim anlaşılan ama neden olmasındı?
Ama o buz gibi mavisi gözlerden kendimi alamıyordum,bir şeyler olmalıydı,olacaktı beklide.
Hala dikilmiş bana bakmakta olan adama bir cevap vermeliydim.
-Öyleyse gidelim.
O zaman fark ettim ki bu adamı içten içe istiyordum,içten içe sahip olunmak,emirle ağlamayı öğrenmek istiyordum.Tıpkı Cobain gibi bana bu fırsatı versin istiyordum.
Bir şey düşünmek istemiyordum yürürken,hayli yorgundum,gözlerim kapandı kapanacaktı.Ama asıl kapana kısılanın ben olmasını da istemiyordum.Buyrun bakalım içimde yine bir telaş,bir korku,bir hissizlik.
Kısa süre sonra o civarda cennet ilahisi gibi gelen,bakıp doyamadıgım bir bahçenin kapısını araladıgını fark ettim.Evi burasıydı,burası mıydı?Oldukça gösterişliydi.Eve girip,dipteki ilk odayı işaret edip”Geç”dedi.
-Televizyon yok mu bu evde?
-Var.
Güzel döşenmiş bir yatak odası,hemen beni yatak odasına tıkıştırmasını doğru bulmamıştım.
Kedi gibi kıvrılıp yatagın içine damladım.Etrafta fazla mum vardı;yangın çıkmasından korkuyordum.Gül ve çilek kokusuda iyice midemi bulandırıyordu.
Demek evli değildi.Beni yatak odasına davet etmişti nitekim,niyetinin şimdilik bir önemi yoktu.
-Kahve?
-Bana bir Leonard Cohen plağı koy.
Bu sefer söyleneni yapma sırası Ondaydı.Müziğin ritmi kulaklarıma ordan da tüm vucuduma akıyordu.
Nerdende bilmişti o sevdiğim parçayı,şimdi güzel bir sunak tadındaydım.
-Daha ısınmış olamazsın,dedi.
-Eee ?
-Şu gördüğün çileği anımsatan mum varya,tenine pek bir yakışır.
Hep alaycı,hep kendinden emindi.
-Buz gibiyim evet.
Beni ısıtmasını,odadaki tüm mumlarla bir alev topuna döndürmesini,bunun gururuyla güzel bir zevke maruz kalınmayı istiyordum.
-Pantolonunu çıkar,tişörtün kalsın,dedi.
Titremeye başladım,üşüyordum,arzuluyordum,ne yapacağımı bilemiyordum.
Pantolunumu çıkarıp yataga uzandım.Gözlerimi kapayıp sıcaklıgın vucudumu eritmesini bekliyordum;bir yandan da korkuyordum,mum bazen çok yakıcı olabiliyordu.
Keskin bir anason kokusu burnuma çarptı,birinin kollarında geziniyordum;beni kollarına alıp bir yere götürüyordu.Ama hala gözlerim kapalıydı.
-Şimdi ısınırsın.
Beni bir mal edasıyla birden kollarından aşağı bıraktı.O anda kafam sert bir şekilde bir yere çarptı.Gözlerimi açtım,banyoya getirmişti beni! Duşakabini kapatmasıyla çığlığı basmam bir oldu.Değişik bir sistemdi bu,her yanıma buz gibi damlalar çarpıyor,it gibi titriyordum.Zaten hastalık derecesinde kansızdım ciddi anlamda donmaktan korkuyordum!aklıma ortaokulda izlediğim bir film gelmişti hemen.
Hücre!
Yoksa beni o filmdeki gibi su dolu bir kabinin içinde boğacakmıydı?Tanrım ne salağım ki bu eve adımımı atmıştım.Neyseki yaklaşık 10 saniye sonra sistem duruldu,fakat o filmde de öyle olmuyor muydu?
-Isınmış olmalısın.
Ardından yine bir kahkaha patlattı,elindeki kahveyide afiyetle karşıma geçip yudumlamaya başladı.Bense yerde üşümekten ziyade kendime lanetler yağdırıp bunun bir kabus oldugunu arzulayıp duruyordum.
Bu sefer bir cevap veremeyecek kadar sinirli ve halsizdim.Uyumak istiyordum.Annemin kollarını özlüyordum.İsviçreliyi hatırlıyordum.Ama daha ilerisi ne yazık ki ciddi bir son olacatı anlaşılan.
-Kahve?
Soruyu sordugu anda benim bile duymak istemeyeceğim bir küfür fırlayıvermişti ağzımdan.Öyle basit bir s*ktir git edası değildi bu,görüyordum,apaçık görüyordum ki fena sinirlenmişti.Sesi birden kulaklarımda bir patlama yarattı.
-Sen görürsün !
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,000 Üyeler