G Ü N L Ü K
Yorgunum ama yapmam gereken çok şey var. Her yer dağınık ve bir an önce toplanmalı. Asıl sorun nerden başlayacağımı bilememem. Zaten buna kızıyorum. Neden bilmiyorum diye. Elim başımda. Bir elim belimde. Dağınık salonun ortasında bir tur atıyorum kendimce. Amaç yok sonuca ulaşmak adına. Daralıyorum resmen. Pencereye yöneliyorum. Bir an duraksıyorum. Açsam mı seni? Yoksa böylece elim kalsa biraz sonra huzur dolar mı içime diye. Açmalısın diyorum açıyorum. Yüzüme soğukça bir hava vuruyor. Nefesim kesiliyor bir an. İlacım diyorum sonra hayır diren diyorum. Hayatında hiçbir şey bu kadar kolay olmadı, diren! Soğuk havaya alışıyor tenim ama gözlerim yaşarıyor. Soğuktan mı diyorum? Ama cevaptan kaçıyorum. Aklımın birinci sırasındasın ama önüne hep başka şeyler ekliyorum. O, şu, bu… Ne olursa. Sen olmada gelen ne olursa. Anlamsızca şeyler. Evi toplamalıyım diyorum harekete geçiyorum. İlk iş koltuğun üzerindeki kitapları kolilemeli. Kitaplarım değerli benim için. Seni anlatan çok şey var içlerinde. Yöneliyorum koltuğa. Alıyorum kitabı. İçinden bir ayraç düşüyor. Alıyorum elime. Üzerine not düşmüşüm. Bir gece yarısı mesajı iliştirilmiş. “Benden vazgeçmeyeceğini diyor” yazmışım. Yığılıyorum. Pencere kapalı ama gözüm yaşarmış. Soğuktan mı? Cevabım yok verecek. Kitabı alıyorum. Ayracı ilk sayfaya bırakıyorum. Kitapların en üstüne yerleştiriyorum. Sanki alta koysam sana değer vermiyormuşum gibi.. Anlamsızca ama bunu bir saygı olarak görüyorum. Salonun içinde dört dönüyorum ama gözüm hep o köşeye takılıyor. Ne konuşmuştuk. Ne bulmuştuk onca saat konuşacak diye düşünüyorum. Çıkacağımız tatilin detayları aklıma geliyor. Hayallerle gerçekleşenlere bakıyorum. Bakmakla görmek arasında fark vardı değil mi? Evet varmış gerçekten. Başın dumanlıyken bakıyorsun, biri dumanı dağıtınca görüyorsun. Görmek istemesen de elbet gözüne sokan birisi çıkıyor. İç çekiyorum. Kurma aklında diyorum. Kalkıyorum koltuktan. İçerde müzik çalıyor. Tanıdık bir şarkı. Bir Cumartesi akşamı “Bak ne çalıyor duyuyor musun?” dediğin şarkı. Neden bir zamanlar mutluluk veren şeyler şimdi canımı yakıyor diye düşünüyorum. Bunu ben mi istedim? Yoksa sen mi? Neydim onda? Şimdi neyim? Bir şey miydim? Yoksa hiçbir şey miydim? Durup düşünüyorum.. Ama çok işim var! Şimdi anılarımı eşyalarımla birlikte toplamalıyım….
2 Kasım 2007-22:26
İstanbul/Mephistophelique
Fazla mütevazilik "hiçliktir."
Canım yanarak uyandım. Uykumun kaçıncı dakikasıydı bana haram edilen bilemediğim bir yarımlıkla kalktım, doğruldum. Ayaklarım yere değer değmez bir vaziyette. Ama havanın soğumuş olduğunu hissettiren bir yakınlıkta. Çenem atmaya başlıyor. Başucumda yanan mum yüzüstü bıraktığım yalnızlığında boğulup gitmiş. Hava alacakaranlık kıvamda. Biraz daha dursam sabahın oluşunu görürüm, biliyorum. Ama kararsızım ne yaparım diye.. Başucumdaki okuma lambamı yakıyorum. İçerisi daha görünür. Oda da toplanmışlıkta kalan sadece zaruri şeyler. Tarağım, okumaya devam ettiğim kitabım, yatağa girmeden önce sıktığım kokun ve bir bardak su. Elim suya gidiyor. İçince nasılda susadığımı anlıyorum. Gırtlağımın birbirine yapışan bütün boğumlarını soğuk bir bıçak gibi yarıyor her yudumumda. El yordamıyla tokamı arıyorum. Tepemde topluyorum senin okşadığın kızıl saçlarımı. Birkaç tanesi inatla düşüveriyor. Bana çekmişler diyorum içimden, uysal olması beklenemezlerdi, değil mi?
Bir anda duruveriyorum ayaklarımın üzerinde. Sabahlığımı alıyorum üstüme. Mutfağa gidiyorum. Uzun koridorunda yürürken evin, kokun yayılıyor her yana. Gözümü kapatıp, seni kokluyorum. Bizi çekiyorum içime. Mutfaktayım. Su ısıtıyorum. Kahve yapacağım. Saate bakıyorum gözlerimi kısıp, saat 4:36. Oldukça erken diyorum. Yatasım hiç yok farkındayım. Su ısınırken bir sigara yakıyorum. Mutfağın balkonuna çıkıyorum. Hava çok soğuk, çok ama çok. Şimdi sen burada olsaydın böyle soğuk işleyebilir miydi içime? Bilmem! İşler miydi?
Bütün kendime soracağım sorular gibi bu da cevapsız. Gözlerim dehşetle açılıyor, suyun taşış sesiyle birlikte. Fincan, kahve ve süt. Üzerine sıcacık su ve biraz şeker. Bir tatlı kaşığını dudaklarıma sıkıştırıp, mutfaktan uzun koridora yöneliyorum. Yatak odamdayım yine. Notebookumu getiriyorum internete bağlanıyorum. Birkaç yeni konu bulmaya çalışıyorum ama bu aralar keyifsizim. Sanırım bu fark ediliyor. Çünkü herkes bir şeyler soruyor. Cevabını benim çok bilmediğim.
Neredesin şimdi? (gerçi biliyorum ya nerde olduğunu!) Ne yapıyorsun? Keyfin nasıl? Bana hep ne demek istedin ama ben ne anladım? Günlük yazıyorum demiştim ya şu sıralar çok yazamıyorum. Eski yazışmalarımıza bakmam lazım ya da eskiye dönmem. Şu sıralar buna hazır değilim gibi. Daha yeni yeni kendime gelirken yine dağılmak istemiyorum. Sana demiştim. Eğer yolun ortasında beni yalnız bırakacaksan , daha yola çıkmadan bırak tuttuğun elimi diye. Dünyam aldı başını etrafında pır dönüyor, durursam savrulucam biliyorum diye. Dağıldım fena halde. Şimdi zerrelerimi bulma çabasındayım. Sen varolduğun yerde ister kendi dünyanın havasını solu ya da benim varolduğum dünyanın baş döndürücü deryasında dalgalarla boğuşarak varolmaya çabala veya her nerde ne olmak istiyorsan onu ol. Ama biraz da kendin için varol!
04.11.2007-18:40
İstanbul/Mephistophelique
Fazla mütevazilik "hiçliktir."
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 0 Çevrimiçi
- 9,004 Üyeler