hüzünbaz sevişmeler
Amacım hep komik şeyler yazmaktı... Hayatı çekilir kılmak için yanıma biraz mizah almıştım... Fazlasını size verecektim... Yolda yersiniz diye... Yaşarken...
En kızdırıcı durumlardan bile kahkaha elde edecektim. Gülecektiniz ben kızdıkça... Derin çelişkilerle eğlenecektiniz.
Manik tarafımı sunacaktım size, depresifliğimden sakınacaktım sizi. Ben Gürbüz Vural’dım çünkü... Tam bir “özel isim” bile sayılmayan... Adımın ilk harfinin büyük yazılması beni özel isim yapmaya yetmiyor çünkü “ismini ilk kez duyduğunuz ama hepinizin tanıdığı” ve sanal hayatlarımıza sunulan bir gölgeydim ben...
Nasıl ve neden bir veda ikliminde yazıyorum bu satırları bilmem... Dedim ya depresif tarafıma denk geldiniz işte...
Neden bugün böyleyim bilmem...
Belki de bir ocak ayının olmadık bir çarşambasında beklenmedik bir güneş çıktı ortaya, ondandır... Hava çok güzeldi ve ortada komik bir şey yoktu.
Hava nasıl güzel ve ben nasıl depresifim...
İyi havalan sevmez şairler.
Yağmur çocuğudur onlar...
İyi havalar iyi gelmez has şairlere... Orhan Veli’nin “mahfını” hatırlayın... Ve bir de şimdiki planlı hijyenik sevda karikatürlerinizi düşünün.
Her şey daha önce yaşanmış... Kullanılmış ilişkilerdeki ikinci el ucuzluğunu aşk zannediyoruz... Hayır o sözler söylendi... Hayır o şarkıya ağlandı daha önce... Hayır o çiçekler birer pahalı klişeden ibaret... Kırmızı gül aşk demekmiş! Yok ya? Bütün aşklar aynı şey demek değil ki! Sarı gül ayrılık anlamına gelirmiş! Hadi oradan! Kim uyduruyor bunları! Hangi çiçek toptancısı isim verebiliyor binlerce şairin milyon yıldır adlandıramadığı şeylere?
Aşkı, ayrılığı, sevdayı şairlerden daha kolay anlatıyor çiçekçiler! Parasını ödeyin yeter... Doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini bir hafta önceden hatırlayın yeter... Yerli yerinde olsun klişeleriniz... Şarabınız ve mumlarınız hazır olsun... Sevmek için iyi bir yürekten çok aksesuarlarınızın tam olması önemlidir...
Ben bu “özel” günleri hep unuttum... Yani mart ayının herhangi bir günü “birlikte olduk’ diye sene-i devriyesini neden kutlayalım ki? İnsan nasıl berbat bir duruma düşer bazen... Eve girersin, ışıklar söndürülmüş, mumlar yanmaktadır... O saniye anlarsın, o gün senin unuttuğun, bir “özel” gündür... Allah’ım neydi bugün? Ayın kaçıydı? Daha da önemlisi hangi aydayız?
Hep küstüler bana hayatım boyunca...
Sevmedim, sevdiysem de önemsemedim zannettiler...
Yanıldılar... Seviyordum, önemsiyordum Önemsemediğim, daha doğrusu anlamadığım klişelerdi. Sevdam fazla sadeydi. Aksesuarlarım eksikti. Hala da eksiktir...
Ve şimdiki sevdalanmalar fast food hızında... Hızın içinde yitirilen güzelim bir yavaşlık... Daha yavaştık eskiden... Demleye demleye konuşuyor, seviyorduk... Hemen sevişmiyorduk... Karpuz yemek için efendi gibi temmuz ayım bekliyorduk.
Yetimdi gecelerimiz. Sigaralara zulüm, kül tablalarına yük... Etimizden alıyorduk etimizin tadını. Seviyorduk. Sevişiyorduk. Bazen sadece sevişmeyi seviyorduk.
Kalabalık geceleri bekleyen yalnız kahvaltılar için hep acele ediyorduk. Yağsız beyaz peynir tadında ilişkiler kuruyorduk. Seviyorduk. Sevmeyi seviyorduk. Bazı elele yürüyüşlerde keşke yağmur yağsın istiyorduk. Hangi sevdanın üstüne yağmur yağsa, biz onu aşk belliyorduk.
Hijyene önem vermiyorduk. Beyaz çarşafların üstündeki lekeler aşklarımızın haritalarıydı. Hangisi biz, hangisi yavru vatan oradan anlıyorduk.
Bekliyorduk... Kantinde, durakta, evde... Bir sevda enstitüsünün ekstern öğrencileriydik. Devam mecburiyetimiz yoktu.
O zaman çıkan hangi kaset Samatya ’yı anlamlı ve aşklı kılıyorsa onu dinliyorduk. Biliyorduk ki o şarkıyı altı yıl sonra duyduğumuzda bir Samatya sevişmesini yeniden yaşayacaktık...
Parasızdık. Paraya para demiyorduk. Para kendini bir şey zannediyordu ama biz ona ismiyle hitap ediyorduk. Kimde varsa ondan harcıyorduk. Sevda girişimlerimizden para üstü almıyorduk.
Kirliydik. Ter kokuyorduk. Ülke sorunlarını konuşarak sevişmelere yol açıyorduk Ülkemizi ve tenlerimizi seviyorduk.
Çok ağlıyorduk sonra. Adam. gibi, aşık gibi, sarhoş gibi ağlıyorduk...
Tarihi geçmiş gazetelerin üstüne seriyorduk neyimiz varsa... Kitaplarımız, parasızlığımız, sevdalarımız, türkülerimiz...
Sonra söndürdük sigaralarımızı ekonomi sayfasının hiç okumadığımız bir köşesine, ayrıldık... Kaça ayrıldık şimdi hatırlamıyorum ama ayrıldık!
Yürüdü zaman sevdasızlığımızın üstüne.
Unuttuk!
Kuşku, sorumluluk, tedirginlik ve hesapçılıktan oluşan yeni bir arkadaş grubu... Ve bir durumu önceden bilmenin paslı rehaveti... Şimdi elimizde kalanlar bunlar.
Sonunu bildiğimiz sevişmelere başlamıyoruz artık. Koku bizi uzaklaştırıyor. Kokularımız birbirine düşman. Hijyene önem veriyoruz ve çarşaflarımız sakız gibi.
O güzelim lekeler yüreklerimizde kaldı...
Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma... 😉

Bazen hızlıca göz gezdirip tekrar dönüp mutlaka okumalıyım dedıgım bır baslıktı. Ve şimdi okuyabildim..iyi ki okudum iyi ki paylaştın seeertt dedırtecek bır paylaşım ....geriye bakıp dün ve bugun dedırten guzel bir yazı ve o yazıda Yılmaz Erdogan....
tesekkurler tekrar
haydi kıralım hayallerimizi
Neden hayat bir türlü elimizden tutmuyor?
Neden iç huzur da, sosyal barış da kafdağının ardındaymış gibi görünüyor hep?
Çünkü bir şeyden çok korkuyoruz...
Köpeklerden, toptan tüfekten, düşmanlardan, dost çelmelerinden, uçurumlara düşmekten korktuğumuzdan daha çok korkuyoruz o şeyden...
Neden mi korkuyoruz?
Hayal kırıklığına uğramaktan korkuyoruz.
Halimiz şöyle...
Kalbimizi kırabilirler, razıyız buna.(Biraz ağlar ferahlarız!)
Gururumuzu kırabilirler.(Zor da olsa dayanıyor insan!)
Her şeyi kırıp dökebilirler.(toplar toplaştırır, yapıştırırız hepsini!)
Ama hayal dediğimiz o şey var ya, işte onu kırmasınlar..
Bugünümüz çöksün yıkılsın, geleceğimiz daha filizlenmeden solsun; önemli değil bizim için; yeter ki hayallerimiz kırılmasın istiyoruz.
Herkes neden birbirini kırıyor biliyor musunuz? Hayallerinin kırılmasını önlemek için...
Ve bundan korktukça sağırlaşıyor, körleşiyor, duyarsızlaşıyoruz.
Ölümlere yıkımlara, acılara karşı duvar gibi bir kayıtsızlık geliştiriyoruz.
Adına toplum denen gövdesi büyük, beyni küçük bir yığıntıda kaybolup gidiyoruz.
Yalan üstüne yalan uyduruyor; yalan üstüne yalan dinliyoruz.
Neden? hayallerimiz sürsün diye...
E.M.Cioran " Avamı, hayal kırıklığına uğramayı reddedişi kadar hiçbir şey ele vermez" demişti.Doğru söze ne denir!
Başarısız bir politikacıyı otuz - kırk yıl siyaset sahnesinde tutmakta direnen "hayalci" halklardan biri olduğumuzu gözönüne alırsak, durum ne kadar açık, değil mi?
Oysa korkacak birşey yok: Hayallerimizin kırılması gerek!
Zorbaların eline hayatımızı teslim edip hayallerimizi kendimize saklamayı marifet bildiğimiz bu düzen çıkmaz bir sokak...
Çünkü ancak eski hayallerin kırılmasıyla mümkün yeni hayaller kurabilmek...
Ve kabul etmeliyiz ki, bazen hayallerine sımsıkı sarılmak kıpırdamayacak kadar katılaşmak, taş kesilmektir...
Kazancakis'in ünlü roman kahramanı Zorbayı severim.
Nasıl sevilmez ki bu durup dururken kendini rüzgara bırakıp dans etmeye, şarkı söylemeye başlayan halk bilgesi!
Tanrının yarattıklarından üçünü çok sevdiğini söyler mesela : 1) Kendi eğri büğrü gövdesinde ipek yapan böcek. 2) O koca denizde yaşayıpta sürekli suyun üstünde havalara sıçrayan(kendini aşmaya çalışan) balık. 3) Kelebek olan kurt...
Neyse...
İşte o Zorba bir gün sürekli ince eleyip sık dokuyan, takınaklı, huzursuz patronuna şöyle der: " Bir büyüteç alıp içtiğimiz suya bakarsan, göze görünmeyen küçük kurtlarla dolu olduğunu görürsün.Kurtları görünce suyu içmezsin.Ee, o zaman da susuzluktan gebereceksin! Kır büyüteci patron!Kır da namussuz kurtlar kaybolsun.Sen de suyu içip serinle!"
Hayır!
İşte burada anlaşamıyorum Zorba'yla...
Günümüzde hayatın tadını çıkarmanın; o serin "suyu" kana kana içmenin yolu kendini aldatmak ve bilgiden vazgeçmek olamaz.
Polyanna sokağa düşeli çok oldu...
Zorba " 10 Derste Hayatı Sevmek" kursu vermek üzere görüldüğü New York'tan Ege'deki adasına bir daha geri dönmedi...
Hayır modern çağın bilgeliği, büyüteç yokmuş gibi davranmak yerine büyütecin gösterdikleriyle uyum sağlamaktan geçecek...
Büyütecin yarattığı hayalkırıklığını gözümüzde büyütmenin ve bundan korkup kaçmanın alemi yok.
Suyu, kurtları bile bile içmeli.
Hatta kimi zaman kurtları seve seve içmeli.
Ve eğer eninde sonunda temiz su istiyorsak, kirini bilmeli...
________________________
haşmet babaoğlu
Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma... 😉
Her sey yapilabilir
Bir beyaz kagitla
Uçak örnegin uçurtma mesela
Altina konulabilir
Bir ayagi ötekilerden kisa oldugu için
Sallanan bir masanin
Veya siir yazilabilir
Süresi ötekilerden kisa
Bir ömür üzerine.
Bir beyaz kagida
Her sey yazilabilir
Senin disinda
Güzelligine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalisan
Her seyden
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadir çaresi
Senin bir çiçege bu kadar benzemenin
Ve benim
Bilinci nasirli bir bahçivan çaresizligim
Anlarim bitkiden filan
Ama anlatamam
Topragin günesle konusmasini
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana isik ver yeter
Bende filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden açan soran bere budak yok
Bir siir istersin
"Içinde benzetmeler olan"
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel bir sey yok
Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz katiksiz bir yolcuyum
Yarali yarasiz sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kagit bosluk
Her seyi anlattim
Olan olmayan acitan sancitan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancilari
Bütün stabilize arkadasliklar
Daha hizli kosardim
Severadim gelirdim
Gözlerinin mercan maviligine
Sana bakmak
Suya bakmaktir
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktir
Sana sola bakmadan yürüdügüm yollar taniktir
Ask sorgusunda sahanem
Yalniz kelepçeler saniktir
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatirlar
Hem yapilmis hem yapma çiçek satanlar
Bahçivanlar degil tüccarlardir
Sen öyle göz
Sen öyle toprak ve günes ortakligi
Sen teninde cennet kayganligi iken
Sana siir yazmak ahmakliktir
Bir tek söz kalir
Dislerimin arasindan
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya baslar
Verdigim bütün sözler
Sende kalsin isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzedigi için ölümsüz
Yazdigim bütün siirler
Sana baslayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak
Bir beyaz kagida bakmaktir
Her sey olmaya hazir
Sana bakmak
Suya bakmaktir
Gördügün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantilari reddedip
Bir mucizeyi anlamaktir
Sana bakmak
Allah'a inanmaktir
____________
yılmaz erdoğan
Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma... 😉
- 44 Forumlar
- 5,453 Konular
- 75.2 K Gönderiler
- 2 Çevrimiçi
- 9,004 Üyeler